Kara incir Ve nar Piran ülkesinde bir diyar

Piran ülkesindeyiz. Makamda. Zülküf Peygamber makamının olduğu dağda. Bir şairi 'bir medeniyetin vicdanı' şairi doğuran dağın yüksekliklerindeyiz. Makamda.

Aşağılarda bir yanımda Ergani, ta uzaklarda Diyarbakır. Diğer yanımızdan akıp geçen Dicle.

İlk kurulduğu yerden, yükseklerden aşağıdaki ovaya göç eden Ergani. Terk edişin, "makamdan aşağıya inişin," düşüşün metaforik anlatımı sanki bu iniş. Bir medeniyetin düşüşünün metaforu mu? Bir medeniyeti terk edişin simgesi sanki bu iniş... Bu üçüncü yer değiştirmesiymiş Ergani'nin. Bir kez inmeye görsün durması zor. Bir toplum bir kez düşmeye görsün ayağa kalkması zor.

Ergani nihayet makamı, terk ettiği Zülküf Makamı'nı hatırlar gibi yetiştirdiği şairi hatırladı. Bir medeniyetin vicdanı olarak yazdı Sezai Karakoç. Bu coğrafyanın hamurunu yoğuran tarih bilinciyle haykırdı Dicle'ye, Harran'a, ötelere Bağdat'a, Rumeli'ne, İstanbul'a, Kahire'ye, Endülüs'e…

"Bozgunda fetih düşü" gören nostaljinin şiirini değil bir medeniyetin kanayan yarasını sararak yeniden diriltmenin cehdiyle konuştu Fırat'la, Dicle'yle, Nil'le…

Diller farklı olsa da 'dil' hanesi bir olan medeniyetin çocuklarına seslendi yıllar yılı. Bunca ortak yaşanmışlıklara, ortak kederlere, yenilgilere, ortak sevince ve coşkuya rağmen aradan ikilik çıkarma başarısını gösteren modern–ulusçuluk karşısında her zaman tarihi sükunetin gizlediği ortak bilince, yani medeniyetin değerlerine seslendi. İnsanımızı çokluk içinde bir kılan, farklılık içinde zenginleştiren ama yinede bir olmanın simyasını yeniden hatırlatmaya çalıştı yıllar yılı…

Sezai Karakoç bir medeniyetin vicdanı olarak şiiriyle, düşünceleriyle, yazılarıyla "bir cennet titremesi" dediği Ergani'yi selamlayarak akıp giden Dicle'ye seslenirken çağıltısı uzak diyarlardan gelen bir muştuyu fısıldadı aslında. Her düşüşün bir kalkışı, her karanlığın bir sabahı olduğu bilinciyle umudu hep diri tutan bir bilinci aşılamaya çalıştı.

Modern Türk şiirinin en özgün sesini yakalayarak yazdı. Çağlar öncesinden gelip her dem taze akan bir nehir gibi gür ve taze ve umutla seslendi… Modern şiirin dilini yakalamasaydı belki bu kadar etkin olmayacaktı. Gelenekten beslenmekle gelenekseli tekrarlamak arasındaki farkı bize hatırlattı şiirlerindeki biçim ve ses ustalığıyla. Doğduğu topraklar kadar kadim medeniyetin diriltici soluğunu üflerken bunu yaşadığı anın tazeliğiyle sunmasını bildi.

Düşüncelerinde, yorumlarında, günlük yazılarında kullandığı yaşayan, diri dil aktüel olanla kalıcı olanı buluşturan üslubuyla mütefekkir derinliğini yansıtan fikirleri, önerileri, bu coğrafyaya dair mesajları, bazen korkutarak ama çoğu kez bir muştu tazeliğinde tekrarladı bıkmadan…

İçi boşaltılmış semboller ve söylemler üzerinden birlik kurmaya çalışırken daha çok parçalayan, ayrılıkları derinleştiren aymazlıklar karşısında Ergani'nin, Diyarbakır'ın evladı olarak Sezai Karakoç'un yeni fark edilmiş olması resmi bakışın bu kültüre, topluma ne kadar yabancılaşmış olduğunu gösterir.

Doğrusu Ergani'de Sezai Karakoç adına yapılacak bir sempozyum için davet aldığımda hiç tereddütsüz kabul ettim; hem üstada bir vefa hem de hatırlanmış olmasına sevinerek. Her şeyden önce bu toplantının resmi çerçevede yapılmış olması konuşmacıların seçiminden duyurusuna kadar etkili olduğu açıktı. Keşke sivil inisiyatif harekete geçebilseydi ya da üniversiteden beklenmese bile bir yayın kuruluşu buna öncülük etseydi.

Yıllarca yokluğa mahkûm edilen, unutulan bir şair için gecikmiş de olsa sanatını, fikirlerini gündeme getirecek bir toplantının düzenlenmesini anlamlı sayıyorum.

Sadece bölgenin özel durumundan dolayı değil tüm ülkenin, hatta Ortadoğu coğrafyasının, İslam dünyasının Sezai Karakoç'un medeniyet eksenli mesajını dinlemeye ihtiyacı var. Çağını ve coğrafyasını aşan bir düşünür olarak, çağının vicdanı bir şair olarak onun tespitlerinin, tarih ve medeniyet yorumunun, gelecek tasavvurunun paylaşılmasına, tartışılmasına her zamankinden çok ihtiyaç var bugün.

Ne yazık ki sempozyumda bunlar dile getirilmedi. Şiiri konuşuldu daha çok. Şiiri de edebiyat dersi formatında ele alındı. Her şeye rağmen bu kuşatıcı fikrin ve şiirin sahibinin hatırlanması önemliydi.