Petrol piyasası ne zaman bir sarsıntıya uğrasa, pek çok gözlemci pazar hareketlerini siyasi söylemler üzerinden yürütme eğiliminde bulunuyor ve bunun diğer birçok amili de güçlendirdiğini düşünüyor.
Petrol endüstrisini başından beri siyasi imtiyazlar üzerinden değerlendirmek gerek hiç şüphesiz. Yirminci yüzyılın başından bu yana teşekkül eden büyük petrol şirketlerinin gelişimini, devletlerin politikalarından ve küresel pazarın oluşumu için diğer devletler arasında devam eden koordineli işbirliğinden izole etmek de mümkün gözükmüyor. Timothi Mitchell’in de belirttiği gibi, petrol, bugünkü anlamıyla yerel kaynaklara dayanmayan üretim ekonomisinin doğması noktasında önemli bir emtiası idi. Bunun yanı sıra, petrol üzerinden sürekli enerji akışının sağlanması, şirketlerin giderek büyümesine de yol açtı. Sonrasında ise her hangi bir mekanda üretimi karşılaması için hidrokarbona dayalı bir enerji üretimi ortaya çıktı.
Ekonomik faaliyetler asırlar boyunca, coğrafi koşullarla ve doğal tesadüflerle orantılı gelişti. Örneğin deniz gücünüzün inşası için ülkenizde ormanlarınızın varlığı çok önemlidir. Veya kömür rezervine sahip olmayan bir ülkenin çelik endüstrisinden söz edilemez. Öte yandan, petrol piyasası, nispeten daha karmaşık ve birbiriyle ilintili faktörler tarafından yönlendiriliyor. Bu nedenle, yolun sonunun nereye uzandığını belirlemek çok daha zor. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarında küresel düzeyde bir petrol borsasının oluşmaya başlaması, sonrasında ise petrolün evriminin ve fiyatlarının belirlenmesi için yayınlanan onlarca ekonomik ve matematiksel modelin hepsi de bir hata zincirinin parçaları oldular. Çünkü uzun vadede, bir varil petrolün fiyatına etki edecek birbiriyle ilişkili faktörleri sınırlamak neredeyse imkânsız. Mesela, üretim ve tüketim oranlarında gerçekleşecek olan her hangi bir değişiklik, piyasanın altyapısının da büyük ölçüde değişime uğraması anlamına geliyor. Bu muğlâk durum, “komplo” açıklamalarını güçlendirmeye ve – mevcut durumda olduğu gibi- fiyatlar üzerindeki ani oynamalara sebebiyet veren politik eğilimlerin belirmesine de yol açıyor.
Şimdilerde, Rusya ve İran’ı hedef tahtasına koyan siyasi planlar çerçevesinde, Amerika ve Suudi Arabistan’ın kapalı kapılar ardında petrol fiyatlarının düşürülmesi için ittifak kurduklarına dair abartılı söylemler dönüp dolaşıyor. Ancak, bunun aksine OPEC’e üye ülkelerin arz fazlası karşısında üretimi düşürmelerinin makul gerekçeleri var. Sonuçta, pazarda belirgin bir mekanı işgal etmesine ve giderek parlaması için ideal bir atmosfer yaratan petrolden gelecek olan gelirin düşmesi hiçbir ülkenin çıkarına hizmet etmez.
Siyasi ilişkiler ve komplo teorileri, enerji dünyasında her zaman iki önemli kuvve olmuştur. Bununla birlikte bu iki güçlü faktör bazı analizlerde belirtildiği gibi mekanik ve basit bir forma sahip değil. Her ikisi de, üretim kararı konusunda daha derin ama uzak düzeylerde etkili. Örneğin; neden Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri büyük oranda petrol üretimini esas alıyor? BAE, Katar, Kuveyt gibi ülkeler finansal ve ekonomik ihtiyaçları yüzünden mi bir günde milyonlarca promil petrol üretimi yapıyorlar? Bu ülkeler milli servetlerini akıllıca kullanabiliyorlar mı? Diğer bir deyişle, petrol endüstrisi, bu ülkelerin ulusal çıkarları için bir kırmızı çizgi mi, yoksa yalnızca küresel pazarın ihtiyacını karşılama hedefi mi güdüyor? Petrol- siyaset ilişkisinin boyutları işte bu sorular üzerinden yürütülebilir.
Kaynak: Amir Muhsin / Lübnan Al Akhbar Gazetesi
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız