Tibetlilerin Pekin'e karşı davası güçlü. Fakat meseleyi Olimpiyat Oyunları ve Darfur'la karıştırmak, yaralı bir boğaya kırmızı kumaş sallamaktan farksız. Bu yöntemle, Çin'e 'dış mihrak' söylemi için bahane veriliyor

Milliyetçilik başarıdan ziyade başarısızlık nedeniyle yükselir, bu yüzden Tibet sorunu ve başarılı bir Olimpiyat'ı engellemesi muhtemel tehditler Çin'de milliyetçiliği azdırıyor. Ufukta bütün bunların yüksek enflasyon, ihracatta durgunluk ve ABD'yle ticari gerilimlerle birleşmesi ihtimali de var, ki kusursuz bir milliyetçi fırtına yaratması işten bile değil.
Çin liderliği denge kurmak gibi zor bir mesaiyle yüz yüze. Bugün Çin yönetiminin meşruiyeti komünist ideolojiye değil, ulusal başarılara dayanıyor, bu yüzden de halkın hissiyatıyla uyumlu görünmek zorunda. Ancak ülke içinde istikrar ve dışarıda iyi ilişkiler, milliyetçi duyguları dizginlemeyi gerektirir. Mao döneminde doruğuna çıkan ve Deng Xiaoping tarafından terk edilen dış mihrak paranoyası hâlâ yüzeye yakın.
Çin'in neredeyse tamamı, kendilerine ders vermeye ve Olimpiyat törenini berbat edebilecek küçük boykotları teşvik etmeye pek meraklı olan yabancılardan dolayı kırgın. Batılı tenkitçileri Irak'ı işgal etmişken Darfur nedeniyle suçlanmak Çinlileri küplere bindiriyor. Pekin bu milliyetçi öfkenin, internette bazen şiddetli bir dille açığa vurulmasına memnuniyetle göz yumuyor.

Kültür Devrimi hortladı
Öfke yeri geldiğinde hükümetin Tibet sorununun suçunu yabancılara ve Dalay Lama liderliğindeki Tibetli sürgünlere atmasını, insan hakları savunucularını tutuklamasını ve yabancı medyaya baskı uygulamasını kolaylaştırıyor. Pekin yabancı tehdit oyununu oynuyor -bu açıdan Kaide tehdidini Irak'ı işgal etmek için bahane eden ABD yönetimine benziyor. Sözgelimi, 'Dalay Lama kliği'nin örgütlediği Tibetli intihar timlerinin Olimpiyatlara saldırı hazırlığında olduğu heyulasını dolaşıma sokuyor. Bu tür eylemlerin düzenlenme ihtimali yabana atılamaz. Fakat daha soğukkanlı bir hükümet gerilimi artırmak ve Tibetlilere kara çalmak için terör korkusunu kışkırtmak yerine sessiz sedasız siperlerini güçlendirirdi.
Baskı altındaki yetkililer, Kültür Devrimi jargonundan ve yalanlarından medet umar hale geldi. Komünist Parti'nin Tibet şefi Dalay Lama'yı 'insan yüzlü canavar' diye niteledi. Başbakan Wen Jiabao ise daha az dramatik bir tavırla, 'bağımsız Tibet iddialarını terk ettiği' ve nüfuzunu 'Tibet'teki şiddetin sona ermesi' için kullanırsa Dalay Lama'yla diyalog kapısının açık olduğunu söyledi. Aslında Dalay Lama uzun süre önce Çin sınırlarında özerklik ilkesini kabul etmişti; şartı bunun gerçek bir özerklik olması. Ve barışçı araçları savunduğu için birçok Tibetliyle arası bozuk.
Aynı ölçüde önemli olan, resmi Çin medyasının Tibet'teki şiddet olaylarını Han Çinlilerine karşı saldırılar olarak yansıtması. Bu tutumun Çin nüfusunun yüzde 90'ını oluşturan ve Tibet'i kendileri sayesinde modernleşip gelişen geri kalmış bir bölge gibi görmeye meyilli olan Hanların tüylerini diken diken ettiğini tahmin etmek zor değil.
Tibetlilerin Han göçü ve ticaretin gücünden rahatsız olmaları için neden görmüyorlar ve hükümetin çuvalla para akıtmasına rağmen nankörlük yaptıklarını öne sürüyorlar.
Yine Komünist Parti'nin Tibet şefine kulak verelim: "Komünist Parti Tibet halkı için ana-baba gibidir ve çocuklarının ihtiyaçlarını daima gözetir. Tibetliler için 'gerçek Buda' partidir." Bu ırksal/kültürel bakış, Çin'in azınlık sorunlarını çözmesini çok daha güçleştirmekle kalmıyor, Han kimliği meselesini daha geniş, uluslararası bir bağlama da taşıyor.
Irksal mitolojinin yanı sıra kültürel kimlik, ya 'barbar' komşular (Japonlar, Moğollar veya Ruslar) ya da uzun yıllar Çin'e hükmetmiş
Batılılar söylemiyle güçlü bir biçimde işliyor.
Olimpiyatlar Çinli atletlerin ve organizatörlerin başarılarıyla değil de Tibetlilerden ilham alan yabancıların gösterileri ve boykotlarıyla anılır hale gelirse Çinliler buna nasıl tepki verecek? Böyle bir durumda halkın öfkesi kime yönelecek? Olimpiyatlar ister Tibet isterse hava kirliliği yüzünden berbat olursa, yüksek mevkilerde günah keçileri bulunması talebine direnmek mümkün olmayabilir.


1930'ların Japonyası'na benzemesin
Daha da kötüsü, bu duruma bir de ABD'yle yükselen ticari gerilim eklenebilir, ki bu ABD ekonomisinin resesyona girmekte olduğu düşünüldüğünde gayet muhtemel. Çinliler küreselleşmenin nimetlerinin tükendiğini düşünür hale gelirse, liderlik 30 yıllık Dengçi politikadan geri adım atar mı?
Bunların hiçbiri olmak zorunda değil. Fakat etnik gurur ve engellenmiş arzular güçlü birer etken. Dış ekonomik baskıların, ateşli milliyetçiliğin ve artan askeri gücün, bir zamanların liberal Japonyası'nı 1930'larda yayılmacı, militarist ve aşırı milliyetçi bir ülkeye dönüştürdüğünü hatırlamakta fayda var.
Tibetlilerin Pekin'e karşı güçlü bir davası var. Fakat meseleyi Olimpiyatlar ve Darfur'la karıştırmanın, yaralı bir genç boğaya kırmızı kumaş sallamaktan farkı yok.

Kaynak: Radikal