ABD Temsilciler Meclisi İç Güvenlik Komitesi'nin bir alt komitesi, Kasım 2012'de "Kumda Bir Çizgi: Güneybatı Sınırında Suç, Şiddet ve Terörle Mücadele" başlıklı bir rapor yayımladı. Bu, benzer isimli 2006 tarihli raporun güncellenmiş haliydi.

Her iki rapor da o zamandan beri bahsedilen komitenin başkanı olan Texas Kongre üyesi Michael T. McCaul tarafından yazıldı.

O, alt komitenin bulgularının önsözünde, kısmen "İran ve Hizbullah'ın Latin Amerika'daki etkisi gibi yeni unsurun çok rahatsız edici olması" gerçeğinden dolayı güncelleme gerektiğini açıklar.

Elbette bazı gözlemciler, bu "sarsıcı eğilim" iddiasını desteklemek üzere sunulan delil listesinin başında "İran şimdi Bolivya, Şili, Kolombiya, Nikaragua ve Uruguay da dahil 11 Latin Amerika ülkesinde büyükelçiliğe sahiptir" ibaresi olmasını daha rahatsız edici bulabilirler.

Son kontrol ettiğimde bu ülkeler arasında diplomatik ilişkiler oldukça sıradandı, yurt dışında elçilik açmak da egemen ülkelerin kanunsuz bir şekilde istilası gibi belli rejimler tarafından sürdürülen diğer türdeki uluslararası projelere göre çok daha az problematikti.

Yeni ve geliştirilmiş "Kumda Çizgi" raporunda, Lübnan'daki Şii Hizbullah örgütünün Paraguay, Arjantin ve Brezilya arasında bulunan, büyükçe bir Arap ve Müslüman topluluğuna ev sahipliği yapan üç sınır bölgesi ya da "TBA"da "özellikle aktif olduğu" iddia edilir. Raporda "Hizbullah Camii'nin" meymenetsiz yeşil bir fotoğrafı da bulunur ki bu, Paraguay'da Ciudad del Este'deki Peygamber Muhammed Camii'dir.

Bu iddia edilen aktivitenin, TBA sınırdan 8.000 kilometreden fazla uzakken ABD'nin "Güneybatı sınırında" nasıl bir terör tehdidi teşkil ettiği açık değildir.

Geçenlerde Ciudad del Este'ye yaptığım ziyarette caminin imamıyla görüştüm. İmam, iki sene önce Lübnan'ın güneyindeki Hula'daki bir köyden Paraguay'a gelen sıradan bir ihtiyardı. O, ABD politikacılarının kendi ülkelerinden uzakta yaşayan Arap tüccarları nasıl terör kıtalarına dönüştürdüğündeki hayasızlığa hayret etti.

Bu arada Hula, 2006'da Lübnan'daki savaşta İsrail tarafından kısmen yerle bir edilen kasabalardan biriydi. ABD savaş sırasında İsrail ordusuna hemen hassas güdümlü bombalar nakletmiş ve diğer türlerde teşviklerde bulunmuştu. Bu, Müslüman bölgelerine ABD-İsrail saldırılarının, tabiat itibariyle genelde ABD'nin sahiplendiği arka bahçesinde hayali İran-Hizbullah faaliyetlerinden daha kötü olduğunun bir diğer göstergesi olarak görünüyor. Bu ayrıca niçin bazı Lübnanlıların, kafalarına düşen bombalardan dikkatleri dağılmış olarak geçimlerini sağlama çabası gibi terörizm dışı maksatlarla göç edebileceklerinin de hatırlatıcısıdır.

Mustafa Halil Meri kıyametle tehdit etti

McCaul'un Hizbullah'ın TBA'da "özellikle aktif" olduğu iddiasının dipnotları bizi 2007'de NBCNews.com'da Pablo Gato ve Robert Windrem tarafından yazılan, "Hizbullah Batı'da bir üs inşa ediyor" yazısına götürür. Alt başlıkta da şöyle deniliyor: "İran bağlantılı milis, Güney Amerika'daki üç sınır bölgesinden ABD'yi tehdit ediyor."

Makaledeki metin, kısa bir video eşliğinde, "hedef almanın" delilinin öncelikle Ciudad del Este'de "genç bir Müslüman olan Mustafa Halil Meri" ile yapılmış mülakata dayandığını gösteriyor:

Meri, "İran'a saldırırsa, iki dakikada [George] Bush ölür" dedi. "Biz Müslümanız. Ben Hizbullah'ım. Biz Müslümanız ve saldırıya uğradığı her zaman ülkemizi savunuruz."

"Doğrudan ABD'ye ateş açın" alt başlıklı makalede Gato ve Windrem, "ABD ve Güney Amerikalı yetkililer, Meri'ninkilerin boş tehditlerden fazlası olduğu uyarısında bulundular" diye bildirirler.

Ve böylece, bu gazetecilik mahareti sayesinde, Paraguay'da yaşayan tek bir Arap'ın "ülkemizi savunuruz "ifadesi, ABD'ye yönelik doğrudan saldırı tehdidine dönüşür.

TBA'da Hizbullah'la ilgili haberlere diğer bir örnek de Jeffrey Goldberg'den geldi. O, 2002'de New Yorker'da Fox News benzeri iki bölümlü makalede Lübnan siyasi partisini "Şii terörist grup" olarak sınıflandırdı ve onun televizyonu El Menar'ın "ana gayesinin" "Filistinlileri intihar bombacısı olmaya teşvik etmek" olduğunu duyurdu.

Goldberg, TBA'da Müslüman toplumunun "içinde çoğu Hizbullah'la irtibatlı teröristler bulunduğu" ve bunların "yağmur ormanlarından koparılmış tarlalarda hafta sonları eğitim kampları" sunup "meşru işlerden, daha sık da uyuşturucu kaçakçılığından korsan kompakt disklere kadar kanunsuz faaliyetlerden para elde ettikleri" iddialarını aktarır.

O şöyle uyarıda bulunur:

Hizbullah ve onun İranlı destekçilerinin İsrail, Amerika Birleşik devletleri ve Arjantin hükümetleri tarafından, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana gerçekleştirilmiş tek öldürücü antisemitik saldırıdan sorumlu oldukları düşünülür: 1994'te Buenos Aires'te [AMIA] Yahudi topluluğu merkezine bomba yüklü kamyonla yapılan, yüzden fazla kişinin öldüğü saldırı.
New Yorker'ın bilgilerin doğruluğunun kontrolü konusundaki berbat geçmişi göz önüne alındığında, ölü sayısının 13 sene boyunca düzeltilmemiş olması muhtemelen şaşırtıcı olmaz.

Araştırmacı tarihçi ve gazeteci Gareth Porter -prestijli Martha Gellhorn Gazetecilik Ödülü sahibi- de bu arada 2008'de Nation için yazdığı raporda AMIA saldırısında ne bomba yüklü kamyonla intihar saldırısı hikayesinin ne de bunda İran parmağı olduğu iddialarının iler tutar yeri olduğunu gösterdi.

Porter'ın belirttiği üzere, ABD Alkol, Tütün ve Ateşli Silahlar Bürosu'ndan patlayıcı uzmanlarının yaptığı patlama sonrası olay yeri raporu, "patlamanın AMIA binasının dışından değil içinden geldiğini ileri sürer." Ayrıca, İran askıya alınmış nükleer teknoloji sözleşmelerinin hayata geçirilmesi için 1995'e kadar Arjantin'le görüşmelerle meşguldü, onun Arjantin kurumlarını bombalayarak bu süreci tehlikeye sokması beklenemez.

TBA'ya gayrimüslim akınları

Ciudad del Este'de, AMIA'nın bombalanmasının TBA'daki Müslüman teröristler tarafından planlandığı suçlamalarının akabinde kurulan özel kuvvetler birimi  Paraguay Özel Operasyonlar Grubu'nda (İspanyolca kısaltması GEO) üst düzey subay José Almada ile görüştüm.

Almada'ya göre GEO, ABD istihbarat ajanlarının sık sık bölgeye yaptıkları yardımsever ziyaretlere rağmen, Ciudad del Este'de terör hücrelerine dair hiçbir delil ortaya çıkaramadı.

ABD personeli tarafından bölgeye yapılan diğer akınlara gelince, ABD'nin öldürmeye meyilli Latin Amerika diktatörlerine verdiği kapsamlı destek -ABD'nin uzantısı İsrail tarafından vahşi Kolombiya paramiliterlerine verilen eğitimden bahsetmiyoruz bile- gibi tarihi detaylar sıradan bölge vatandaşının endişelenmek için Latin Amerika'da İran elçilikleri açılmasından çok daha önemli şeyleri olduğuna işaret eder görünüyor.

Yazar Benjamin Dangl, 2007'deki yazısında, 2005'te Paraguay Senatosu'nda "ABD askerlerinin Paraguay'da tam bir muafiyetle operasyon yapmalarına imkan veren" oylama sonrasında ülkede "isyan karşıtı eğitim ve sosyal kuruluşların gözetlenmesinde ABD ordusuyla ortak tatbikatlar ve güvenlik için özel paralı askerler kullanımı" gözlemlediğini bildirdi.

2010'da Buenos Aires'teki ABD büyükelçiliğinden sızan bir WikiLeaks belgesinde, - geçenlerde Paraguay devlet başkanı seçilen- Horacio Cartes'in "Amerika Birleşik Devletleri'nin TBA'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne uyuşturucu satışı da dahil, kanunsuz yollarla elde edilen büyük miktarlardaki paralarını akladığına inanılan bir örgütün" yöneticisi olarak tanımlanması, Hizbullah'ı uyuşturucu kartelleriyle irtibatlandırmak için yapılan trajikomik kampanyalardansa Paraguay'daki mevcut durumla çok daha alakalı olduğu görülecektir.

Goldberg'in TBA'yı "kaçakçılar, kalpazanlar ve vergi kaçakçılarının faaliyetleri için uygun bir üs" olarak sınıflandırması ya da McCaul ve diğerlerinin "bölgede gevşek gümrük kontrolü bu suçların ülkeden ülkeye tartışmasız devam etmesine imkan veriyor" iddiasında kesinlikle tartışma olmamasına rağmen, gelişen kaçakçılık sanayii bölgenin İslami bir terör yuvası olduğuna işaret etmez.

Ne de TBA sakinleri arasında, -Orta Doğu'da ABD-İsrail planlarına etkili muhalefetinden dolayı özellikle Yabancı Terörist Örgüt olarak belirlenen- Hizbullah'a ideolojik ya da mali açıdan verilecek destek ABD vatandaşlarının güvenliğini tehlikeye düşürür.

O halde niçin TBA'da organize bir şekilde Arap/Müslüman topluluğunu şeytanlaştırma çabaları yapılıyor?

Birileri için, İran'ın ABD'nin güney sınırlarına "doğrudan" tehdit diye korku verici bir şekilde tasvir edilmesi, İslam Cumhuriyeti'ne karşı yıkıcı mekanizmalar geliştirilmesi için kullanışlı bir gerekçe olarak iş görüyor.

Diğerleri için de sınırın güneyinde oluşturulabilecek daha büyük tehditler -uyuşturucu tehdidi,  çete tehdidi, komünist tehdit, terörist tehdit- güvensizliğin ortadan kaldırılması çabalarından kâr elde edecek, güvenlik sanayiine bağlı bir siyasi yapı tesisi için daha iyidir.

ABD gerçek "iç güvenlik" elde etme ve güneybatı sınırında şiddet fırsatlarını azaltma endişesi içindeyse, mesela ABD silahlarının Meksika'ya kaçırılmasına izin veren federal operasyonlardan kaçınabilir.

Bununla birlikte, bu tür somut önlemler, hem gerçek hem hayali ihtilafın kazançlı yapısını temin eden küresel militarizasyon işi ve bununla eş zamanlı gerçekleşen insan haklarından mahrum bırakmayı tehlikeye sokar.

Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya