Demokrasi hep karşı karşıya gelmek yerine diyalogdan yana olmuştur. Hem ülkemizi hem ABD’yi tehdit eden teröristlerin Amerika’dan Pakistan’a yapılan son sözlü saldırılardan çok şey kazandıkları Pakistan’da da öyle. Bu strateji Pakistan’la ABD arasındaki ilişkilere zarar veriyor ve terörizm, aşırılık ve fanatizmi yenme konusundaki ortak gayeyi tehlikeye sokuyor.
Bu dili yumuşatma ve müttefikler arasında ciddi diyalog başlatmanın zamanı gelmiştir.
Pakistan çok sayıda kritik fay hattının üzerinde bulunuyor. Terörizm bizim için bir istatistik değildir. Coğrafi konumumuz bizi fikirlerin savaş meydanında küresel büyük savaşların olacağı bir geleceğe bakmaya zorluyor. Orta Doğu’dan Güney Asya’ya bir değişim kasırgası kapalı toplumları, birbiriyle yarış içinde olan görüşlerin olduğu pazar yerlerine dönüştürüyor. Tahrik edici aşırılık politikalarıyla modern demokrasinin yavaşça tutuşması arasında, cep telefonlarının olduğu her köyde, her sınıfta, televizyondaki her söyleşi programında zaten bir yarış var. Bu, mutlaka ılımlıların kazanması gereken bir savaştır.
Gerekçelerimiz basittir. Hayatta fazla seçenekleri olmayan büyük bir genç nüfusumuz var. Bizim vazifemiz, bu demografik meydan okumayı, hoşgörünün kucaklamasının aşırılığın tuzaklarını def ettiği, işlerin kimsesizliği fırsat ve güce döndürdüğü, silahların yerini pulluk demirinin aldığı, kadın ve azınlıkların toplumda anlamlı bir yerinin olduğu demokrasi ve çoğulculuk adına kazanca dönüştürmektir.
Yeni bir Pakistan için yapılan bu tasavvurların hiç biri bir kurban siyaseti sonucu değildir. Bunlar bir dünya görüşüne dayanıyor. Biz, aşırılık ve terörizme karşı savaş veriyoruz. Taahhütlerimizi karşılayacak yeterli kaynaklara sahip olmasak da savaşımız, her yerde ve son fert ayakta kalıncaya dek devam edecek. Pakistan destek istiyorsa biz, bizi ayakta tutacak ticaret bekliyoruz, geçici bağlarla bizi ayakta tutacak yardımlar değil. Terörizme karşı ortaklık taahhüdünde bulunduğumuz zaman, biz bunu ortak gayelerimizin yerine geleceği ümidiyle yapıyoruz. Savaşa omuz verdiğimiz zaman, bizi ilerde daha kuvvetli yapacak sonuçlar bekliyoruz.
Pakistan dünya çapındaki iklim değişikliğinin tahribatıyla darbe alır, sel sonucu bir kez daha milyonlarca vatandaşımız evsiz kalırken biz, en yakın stratejik müttefikimizle diyalog yerine, sesimizin duyulması yerine kendimizi hakkımızda konuşulur halde buluyoruz. Biz hem tabiattan hem de müttefikimiz tarafından hırpalanıyoruz. Bu durum, bölgedeki terör kasırgasının asıl yükünü çeken milletimizi şoke etti. Niçin böyle oldu?
11 Eylül 2001 saldırılarından sonra dünyanın en kuvvetli demokrasisi, temel değerlerini tehlikeye atarak Pakistan'daki diktatörle uzlaşma yaptı. O zamandan bu yana biz, ABD hükümetinin şimdi desteklediğimiz suçlamasında bulunduğu militan zihniyet dolayısıyla 30 bin masum sivil ve 5 bin asker ve polis kaybettik. Sınırlarımız içinde barınma imkanı bulduğu iddia edilen kuvvetlerce 300'den fazla bombalı saldırıya maruz kaldık. Biz, savaş çabaları dolayısıyla yaklaşık 100 milyar doları doğrudan, onlarca milyar doları da yabancı yatırımlardan dolayı kaybettik. Savaş, Afganistan ve Pakistan'da yapılıyor. Henüz Washington sınırın bizim tarafımızda hemen hemen hiç yatırım yapmadı, diğer tarafa ise yüzlerce milyar dolarlık yatırım yaptı.
Binlerce kişinin dışında azınlıklar bakanımız Şahbaz Batti ve valimiz Selman Tasir'in de canını alan vahşet ve baskıyı besleyen bir ideolojiyle savaşıyoruz. Ve şimdi biz, en büyük liderimizi, çocuklarımın annesini, bir komployla öldüren zihniyete hoşgörü göstermekle itham ediliyoruz.
İki ülkenin de tarihten ders alması gerekiyor. Güney ve Orta Asya, hataların tehlikeli bir şekilde tekrarlandığı, çoğu imparatorlukların battığı, karmaşık ve ayrıntıların önemli olduğu bir bölgedir. NATO, komşumuzda bulunduğu 10 yılda, terörist faaliyetlere kaynak sağlayan dünyanın en büyük narkotik madde üretimini önlemeye teşebbüs dahi etmedi. Biz, her gün Afganistan'ın uluslararası kontrol altındaki bölgelerinden Pakistan'a gelen dev aşırılık dalgalarına dayanmaya çalışıyoruz. Biz aşırılığı barındırmakla itham edilirken ABD tamamen aynı gruplara ulaşma ve onlarla görüşmelerle meşgul.
Pakistan sokakları sorularla dolu. İnsanım soruyor: Bizim kanlarımız bu kadar ucuz mu? Çocuklarımızın hayatları değersiz mi? Diğer tüm kesimler kucaklamanın yollarını ararken bölgede bir tek biz mi savaş vermeliyiz? Ve biz, NATO dünya koalisyonunun kudretinin ortadan kaldırmayı başaramadığı bir düşmana karşı savaşarak kapasitemizi daha ne kadar zayi edebiliriz?
ABD, kara kuvvetlerini Afganistan'dan çekmeyi ve bir kez daha bölgemizi terk etmeyi planlarken biz de çekilme sonrası realitelerine hazırlanmaya çalışıyoruz. Uluslararası toplum Orta ve Güney Asya'yı bir nesil önce terk etti, bu da bizim halen kendimizi içinde bulduğumuz felakete yol açtı. Her kim gelse veya gitse ateş fırtınasıyla yüz yüze gelecek olan, bizim gelecek neslimizdir. Bölgede yaşamak zorunda olan, biziz. Öyleyse Batı hudutlarımızın şimdiki ve uzun dönemdeki durumuyla ilgili endişelerimiz niçin mantıksız olsun? Sorumluluk almazsak tarih bizi affetmez.
ABD ve Pakistan buradan nereye gider? Biz yayınlar ve bombaların hudut tanımadığı bir dünyada ortağız. Müşterek bir tehdide karşı savaşıyoruz. Aynı demokratik değerleri ve ılımlı, modern, çoğulcu, demokratik Güney ve Orta Asya hayallerini paylaşıyoruz. Ticaret, iş fırsatları meydana getirme ve imalatın, aşırılık sancağı altında toplanılmasını kurutacağı görüşünü hep birlikte taşıyoruz. Henüz Kongre'nin hassas geçim imkanları sağlaması öngörülen Yeniden İnşa Fırsat Bölgeleri'ni onayladığını görmedik. Biz birbirine yakın siyasi yollardayız ama söylemlerimiz bizi ayrı yollara düşürdü.
Bize karşı yapılan son suçlamalar, savaş çabalarımız ve bizim ortak stratejik menfaatlerimiz için ciddi bir engel oldu. Pakistanlılar, ABD'siz de olsa topraklarımızı aşırılardan karış karış geri alma çabalarından vazgeçmeyecekler. Biz inatçı insanlarız. Dinin, terörizm ve zulüm için tetikleyici olmasına müsaade etmeyeceğiz.
Ama birlikte strateji belirlemediğimiz ve bir müttefike onunla istişare edilmek yerine sadece bilgi verildiği zaman ikimiz de sıkıntı çekeriz. Birbirimize sözlü oklar atmaya son verme ve kaynaklarımızı ilerleyen fanatizm bayrağına karşı koordinasyon içinde kullanmayı ne kadar erken yaparsak insanlığın halen bu kadar kurban verdiği ülkede istikrarı o kadar erken yeniden tesis ederiz.
Kaynak: The Washington Post
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas