Durulmayan sular: Hayli uzun bir zamandır Pakistan'da sular bir türlü durulmak bilmedi.

Esasen, Pakistan'da tam 9 yıldır, içten içe kaynayan bir durum mevcuttu. Pervez Müşerref 1999'da askeri bir darbe ile idareyi ele almış ve Navaz Şerif, Suudi Arabistan'a, Butto'lar da Dubai ve Londra'ya gitmişti.

2007 yılının tümü Müşerref'in iki yetkisinin birinden vazgeçmesi, yani ya ordunun başı olarak devam etmesi ya da sivil cumhurbaşkanı olması talepleri ayyuka çıkmış, sonunda Müşerref üniformasını çıkartarak seçimini yapmıştır.

Bundan sonra sıra siyasi seçimlere gelmiştir ama daha önce Müşerref Anayasa mahkemesi başkan ve hâkimlerini değiştirerek, yeni bir kadroyu yerine tayin etmiştir. Bundan maksat bu yeni kadronun anayasayı daha esnek yorumlayacağını ve kendisinin belki de üçüncü defa seçilebileceğini düşünmüş olmasıdır.

Kıyamet bundan sonra kopmuş, ülkede binlerce avukat bu duruma itiraz etmiş, protestolar başlamış, avukat ve hâkimler ev hapsine konmuş, olaya başka aydın gurupları da karışmış ve iş çığrından çıkmıştır.

Bu ara Pakistan'daki ekonomik durum gittikçe kötüye gitmiş, insanlar yiyecek un bile bulamamaya başlamışlardır.

Hepsine ilaveten ülkede terör artmış, öldürmeler, bombalı suikastlar ve ayaklanmalar ülkenin her yerinde ama en çok da Afganistan ile olan sınır bölgesinde büyük ölçüde artmıştır.

Sonunda Müşerref, Butto'nun ve Navaz Şerif'in ülkeye dönerek, seçimlere katılmasına razı olmuş ve bir de Benazir Butto ile seçim anlaşması bile yapmıştır.

Kritik noktaya yaklaşılıyor:

Benazir Butto'nun ülkeye dönüşü ile olaylar birden bire daha da alevlenmiş ve adeta büyük bir helezoni hızla daha da şiddetlenmiştir. Benazir Butto'nun son gün, babasının asıldığı parkta yaptığı son derece kışkırtıcı konuşmalar, o gece mutlaka buluşmak için randevu vermiş olduğu Amerikalı senatörlerin ülkedeki varlığı, kuzey hudut bölgesindeki karışıklıkların devamı ve Butto'nun "icap ederse yabancı asker getirerek buralarda sükûnet sağlayacağını" ilan etmesi adeta olayları tam bir kırılma hatta infilak noktasına taşımıştır. Sonunda kendine verilen zırhlı aracın içinde oturmayı kabul etmeyen ve tüm yandaşlarının ısrarına rağmen arabanın üstüne çıkan Benazir Butto vurularak öldürülmüştür.

Bu suikastın gerçekleşmesi yetmezmiş gibi, daha onun şoku atlatılmadan Butto'nun partisi PPP, Karaçi ve Sind eyaletinde yüzlerce bankayı saldırıp soymuş ve yakmışlardır. Arada yakalayıp o öfkeyle yaktıkları insanlar da çabası.

Olaylar yatışır yatışmaz, 2008 başında seçimler olmuş ve Butto'nun partisi ile Navaz Şerif'in partisi bir koalisyon kurmuşlardır. Ortak hedefleri Müşerref'ten kurtulmak üzere çalışma ve gayretlere odaklanmıştır.

- Müşerref, içeride halkın büyük çoğunluğunun desteğini kaybetmiştir,

- Her zaman arkasında duran ordunun desteğini kaybetmiş ve ordu bu işlere bulaşmak istememiştir.

-  Müşerref'i o zamana kadar destekleyen ABD, onun sınır bölgelerinde 'terör'e karşı yaptığı mücadeleleri kâfi bulmamıştır. O sebeple de Butto ile çalışmaya daha sıcak bakmaya başlamıştır. (Bu da üstte anlatılan faaliyetlerin ne anlama geldiğini açıklamaktadır)

Müşerref'in açmazı:

6 yıldır Afganistan'da savaşan ve bir türlü istediği şekilde bir başarıya ulaşamıyan ABD, bunun faturasını adeta Müşerref'e ve Pakistan'a kesmiştir. Pakistan'ın kuzey sınır bölgesinin aşiretler vadisinde birçok "taliban" üyesinin veya "el Kaide mensubunun" saklandığına inanan ABD yetkilileri, o bölgelerin ya Pakistan ordusu veya kendi askeri birlikleri tarafından bombalanmasını istemiştir.

Pakistan ordusu kendi topraklarını, kendi vatandaşlarını bombalamak ve onlara karşı savaşmak istememiştir. Başkan Müşerref de buna rıza göstermemiştir. Buna rağmen sonunda baskılara dayanamayıp tam da bunu yapmışlar ve kendi topraklarında "sözde el-Kaideci ve taliban öldürmek" için aşiretlere ateş etmişlerdir.

Bu tutum karşısında, "ya benim yanımdasın, ya da bana karşısın" prensibi ile hareket eden ABD, Müşerref'i yeterince hızlı ve kararlı bulmayarak defterden silmiştir. İşte tam o sırada Benazir Butto ülkeye dönmüş, Batı ve ABD ile her türlü işbirliğini yapacağını açıklamış ve hatta "yabancı askerlerle duruma hâkim olacağını" bile ilan etmiştir.

Kısacası, Müşerref her ne yaparsa yapsın "kazanamaz" hale gelmiştir. ABD, ondan medreseleri kapatmasını ve camilerde verilen kurslara mani olmasını istemiş ve bu talepler sonucunda Pakistan "Lal Mosque" (Kırmızı Camii) olayını yaşamıştır. Camiye askerlerin yollanması halk arasında çok büyük bir infiale sebep olmuştur. Dolayısı ile Müşerref halk desteğini hızla kaybetmeye başlamıştır. Bu arada kuzey hudut bölgesinde bulunan Svat Vadisinde hükümete karşı ayaklanma kuvvetlenmiş ve kontrolden çıkmıştır. Pakistan, toprak kaybetmemek için buraya orduyu göndermek zorunda kalmıştır. Bu hızlı gelişimelerin ve halkın desteğinin kaybının sebepleri arasında, ABD'nin istekleri de yatmaktadır.

ABD sürekli olarak Pakistan'dan, daha çok şey talep etmiş, sonunda da olaylar "Lal Mosque" olayları ile çığırından çıkmış, Svat Vadisi ile de doruğa ulaşmıştır. ABD buna rağmen tatmin olmamıştır. Kısacası, Müşerref, "iki cami arasında bi-namaz kalmıştır."  

Değişen şartlar ve fırsattlar:

Bu arada dikkatlerden kaçmaması icap eden bazı gelişmeler de olmuştur:

- Benazir'in vefatından sonra bilinmeyen bir mektup ortaya çıkmış ve yerine kocasını bıraktığını vasiyet eden bu mektup çeşitli tepkiler almıştır. Siyasi bir makam, acaba şahsi mal gibi miras olarak bırakılabilir miydi sorusu pek çok kişiyi rahatsız etmiştir.

- Durumu kavrayan Benazir'in kocası Zerdari, hemen aynı gün bir merasim yaparak, mektubu kabul ettiğini, ama hakkını oğluna devrettiğini ilan etmiştir. 19 yaşında henüz öğrenci olan delikanlının adı Butto'ya çevrilerek, parti başkanı mevkiine getirilmiştir.

- Zerdari, şimdilk, parti başkan vekili (oğlunun yerine) olarak işleri yürütmektedir.

- Şu ana kadar da Navaz Şerif'le birlikte "Müşerref'ten kurtulma operasyonunu" yürütmüş ve birlikte başarıya ulaşmışlardır.

- Başkan Müşerref'in istifa haberi gelir gelmez Zerdari hareketlenerek, "Pakistan için yeni günlerin gelmesinin yakın olduğunu" ilan etmiş ve "artık Pakistan'ın Cumhurbaşkanının bir hanım olması gerektiğini dile getirmiştir.

Zerdari'nin bahsettiği "Hanım Cumhurbaşkanı" Pakistan'ın gündemine oturmuştur.

Gündeme oturtulan hanım Faryal Talpur adlı bir hanımdır. Çok iyi tahsil görmüş olup bir süredir siyasetin içinde bulunmuş bir kişidir. Hatta Pakistan cumhurbaşkanı seçimlerinde adaylardan birisi olarak yarışa girmiştir.

Faryal Talpur, Pakistan'ın çok tanınmış bir ailesinin gelinidir (eski Talpur beyliği) onlara mensuptur... ve, Zerdari'nin de kız kardeşidir. Görüldüğü gibi, Zerdari artık Pakistan'da bir "King Pin" yani "Kral yapıcı, hedef belirleyici" rolü oynamaya başlamıştır.

Bu arada, Navaz Şerif, Müşeref'in değiştirmiş olduğu anayasa mahkemesi

hâkimlerini ve baş hakim, İftikhar Chaudhry'i mutlak surette yerlerine iade etmek istemektedir. Hukukun üstünlüğünü iade etmek, keyfiliğe son vermek ve vermiş olduğu seçim sözünü tutmak için bunları yapmak istemektedir. Onun cumhurbaşkanı adayı da başkadır. Navaz Şerif artık Belücistan'dan bir kişinin cumhurbaşkanı olmasının zamanı geldiğine inanmaktadır.

Bir de ortada, yine son derece iyi tahsil görmüş ve tanınmış bir politikacının adı dolaşmaya başlamıştır. Bu kişi, kuzey sınır bölgesi halkından ve o bölgenin eyalet başkanı Esfandiyar Wali olup "Hudut boylarının Gandisi" olarak bilinen meşhur bir politikacının da torunudur. Ama dedesi, zamanında "Pakistan'ın oluşumuna" karşı çıkmış bir zattır. Wali, Awami National Parti'nin de başkanıdır.  Görünen odur ki, Pakistan'ın politika arenası bir hayli karışacak ve renklenecektir.

İplerin kopacağı nokta:

İşte bu noktada Navaz Şerif ile Zardari'nin yolları ayrılacaktır. Zira yerlerine iade edilecek olan hâkimler, Benazir Butto ve Zerdari'yi rüşvet almaktan (Zerdari, Mr. %30 olarak bilinirdi) millet parasını çar-cur etmekten ve yurt dışına yüklü bir servet kaçırmaktan yargılamış olan hâkimlerdir.

Müşerref'in en büyük hatası da bu mahkemeyi keyfi olarak değiştirmek olmuştur.

Navaz Şerif, oyuna gelmeyecek kadar deneyimli ve sabırlı bir politikacıdır. Biraz da inatçı ve kindardır. Zerdari ise fazla aceleci, fazla hırslı ve olayları "idare etmesini" fazla iyi bilen bir kişi olarak tüm politikaların içindedir.

Pakistan halkının çoğunluğu ise gıda eksikliğinden ve hızla artan enflasyondan şikâyetçi olup, bir an önce dertlerine çare bulacak bir idarenin başa geçmesini beklemektedir.

Pakistan'ın düşmanları ise pusudadır. Malum düşman puslu havayı bekler derler. Bu arada eski müteffiki ABD, "Müşerref gitse bile Pakistan'ın yanındayız" demiştir.

Pakistan'ın akıllı insanlarının hepsinin bu tehlikeleri görüp hızla hareket etmelerini ve Pakistan'ı düzlüğe çıkartmalarını temenni ederim.

Kaynak: Milli Gazete