Meğer 'ittifakın çatlaması' Ak Parti'ye yakınlık duymadığı gibi 'liberal' de olmayan birileri için hayati önem taşırmış. Gazetelerinde "Ak Parti-liberaller ittifakı çatladı" türü haberlerden geçilmiyor. Hepsi de sevinçle karşılıyor bu gelişmeyi. Neşeleri üzerlerinden akıyor adeta. Bir zil takıp oynamadıkları kaldı.

Unuttukları bir şey var: Ak Parti 'özgürlükçülük' anlamına liberalliği istese de bırakamaz. CHP'nin düştüğü hal de gösteriyor; Türkiye'de özgürlükler iktidara oynayan partiler için ihmal edilmeyecek kadar önemlidir çünkü... Kuruluş beyannamesi, seçim beyannameleri, hükümet programları ortada Ak Parti'nin; hepsinde de 'temel hak ve özgürlükler' vurgusu yerli yerinde. Her seçimde artırdığı desteğini, halk, Ak Parti'nin kendi iddialarına bakarak ve özgürlükçü söyleminden ikna olarak verdi.

Bu sebeple, özgürlükçü çizgiden ayrılması Ak Parti'nin varlığını inkâr etmesi anlamına gelir. 'Bir kısım liberal'in desteğini kaybetmesi herhalde tahammül edilebilir bir durumdur iktidardaki bir parti için; iktidar partisinin tahammül edemeyeceği tek durum halkın desteğini kaybetmektir.

Bir kısım liberalin de kavramakta zorlandığı bu zaten: Ak Parti 2001 yılından beri verdiği bir sözü yerine getirmek için 'türban/başörtüsü yasağı'nın kalkması için çaba gösteriyor. MHP ile birlikte hareket etmesi de en başta koyduğu 'toplumsal ve siyasal uzlaşma' şartı için gerekli bir yaklaşım; MHP'nin de katıldığı çözüm formülü, hep birlikte gördük, yalnızca CHP'nin dışarıda kaldığı geniş bir destek gördü Meclis'ten...

Keşke özgürlükler alanına giren her konu bu denli geniş bir destekle çözüme kavuşturulsa...

Ak Parti ile liberaller arasında var olduğu ve şimdilerde de çatladığı düşünülen ittifak bazı çevreler için neden önemli acaba? Yalnızca sütunlar dolusu yorum ve haber konusu olmuyor bu gelişme, biri "İttifak mutlaka bozulmalı" tezini işleyen bir kitap da kaleme almış... Kitap yazarı yeni gelişmeye ne kadar sevinmiş, bir bilseniz...

İyi de, ya bu sevincin temel varsayımı yanlışsa? İttifak çatlayınca Ak Parti'nin kendi başına kalacağı, farklı bir kimliğin ön plana çıkacağı ve bu yüzden de 'kolay lokma' haline dönüşeceği varsayımına dayalı bu sevinç; ya beklenen olmazsa? Ya Ak Parti liberal desteğin zayıflamasını telâfi için kendisini daha 'özgürlükçü' gösterecek adımları büyük bir cesaretle atmaya başlarsa ne olacak?

Böyle bir gelişme yalnızca oyun bozmakla kalmaz, ezberleri de bozar.

Hrant Dink cinayeti dosyasının bir kez daha açılıp soruşturmanın yeniden başlatılması size ne anlatıyor? Başbakan Tayyip Erdoğan'ın atv mülâkatında "Çetelerin üzerine gideceğiz" kararlılığı sergilemesi? Azınlık vakıfları ile ilgili düzenlemeden hemen sonra, Meclis'in, bu defa TCK 301. maddeyi ele almak üzere harekete geçmesi? TRT'nin tam gün Kürtçe yayına hazırlanması?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Türkiye için Avrupa Birliği'nin vazgeçilmezliğini vurgulama amacıyla olacak, geçen hafta, âniden önce Dışişleri Bakanlığı'na gitti, sonra da Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne...

Peki, geriye 'liberal gündem' olarak ne kalıyor? AB, TCK 301, Hrant Dink ve Ergenekon hassasiyeti öncelikle ele alındığına göre?

Kimse liberal kan kaybını kazanım olarak görmüyor, görmemeli de; ancak iktidar partisi liberal kanattan aldığı desteğin bir miktarının kaybını telâfi etmek için kuruluşunda belirlediği 'özgürlükçü' köklerine daha sıkı sarılacaksa, AB projesine daha samimi sahip çıkacaksa, bu durumu itirazcı liberaller bile herhalde takdir edeceklerdir.

Türkiye doğru zeminde ilerliyor.