I-İran'da bir kesime bakarsanız, Ramazan ayı eski yıllarda olduğu gibi coşkuyla yaşanmıyor. Bir iftar yemeğinin ardından açılan sohbette, geçmiş yılların, "çocukluğumuzun" ramazanlarına özgü apayrı bir lezzetten söz edenler oluyor. "Gençlerin de içinde bulunduğu iftarlar, sahurlar yaşanırdı o zamanlar! Şimdiki gençler sahura kalkmak istemiyor. Bir bardak su içip, aceleyle uykuya geri dönmeye bakıyorlar. Sabah namazını kılmayı bekleyenler de nadiren çıkıyor aralarında!"

      Bir iftar davetinde biraraya geldiğimiz, bir özel okulda müdür olan Azra bu konuda farklı düşünüyor. Ona kalırsa gençlerin görünüşte muhalefet göstergesi olarak alımlanabilecek olan duruşlarına itibar etmemek gerekiyor bu konularda. Öğrencilerinden yola çıkıyor, örnekler verirken. İşte, kendi okulundan mezun olup da halihazırda üniversite öğrenimini sürdüren bir grup genç kız, Ramazan dolayısıyla Kur'an'ı hatmetmek için sureleri kendi aralarında paylaştırmışlar. Okul bahçesinde dolaşırken saçları başörtüsünden taştığı için eğitim şefinin uyardığı bir genç kız pekâlâ oruç tutuyor olabilir. Başörtüsü konusunda hassas  görünmeyen bir öğrenci namazlarını aksatmıyor olabilir.

      Azra'ya göre, İranlı gençler dinin temel gereklerini yerine getirme konusunda hassaslar. Fakat aynı zamanda kendi biricikliklerinin, farklılıklarının altını çizmenin yollarını arıyorlar. "Bu konuda onlara yeteri kadar yardımcı olduğumuz söylenebilir mi?", diye soruyor. 


    II-Ramazan ayının ikinci haftası başlarken,  Culfa Caddesi üzerindeki Arasbaran Kültürsarayı'nda katıldığım bir iftar programında, Azra'nın görüşlerini doğrulayan gözlemlerde bulunabildim. İftardan aşağı yukarı iki saat kadar önce gittim bu kültürsarayına. Farklı salonlarda gerçekleşen, Ramazan konulu değişik etkinliklere gençlerin ilgisi belirgindi. Benim davet edildiğim program Oruçlunun Kelimeleri (Kelimat-ı Ruzedar) başlığını taşıyordu. Bu, bir şiir etkinliğiydi. Şair arkadaşım Şerare Kamrani, şiir okuyacağı bu programa özellikle katılmamı istemişti.     

    Kültürsarayı'nın koridorlarında Ramazan'ı çağrıştıran tablolar yapılması için şövaleler yanyana dizilmişti. Her yaşta ressam, çocuk veya genç kız, delikanlı ya da yaşlı adam, bir şövalenin başına geçmiş, yağlı ya da sulu boyayla, veya pastel boyayla Ramazan ve oruç çağrışımlı bir resmi tamamlamaya çalışıyorlardı.  Bu resimlerde yaygınlıkla kullanılan imgeleri tespit etmeye çalıştım: Güvercin ya da kumrular, yeşil dallar, havuz, akar su, minare siluetleri, uzayıp giden bir sofra, bazen de batmakta olan güneş veya kaybolmaya yüz tutmuş ay...

    Şiir okunan salonda ise o saatlerde ülkenin önde gelen gazelhanları toplanmışlardı. Bu şiir okuma etkinliği Ramazan boyunca, haftada üç gün olmak üzere sürecekti. Bugünkü etkinlikte Şerare "Beyaz Şiir" kapsamında değerlendirilen ölçüsüz kafiyesiz bir şiir okuyacaktı, fakat geri kalan şairlerin hemen hepsi, gazel alanında usta kişiliklerdi. Gazelde ve bütün olarak klasik Fars edebiyatında öne çıkan, kelimelerin ahengidir. Ahenge yönelik bu dili neredeyse kilitleyen ısrar, şiirin yapısının ve içsel deviniminin geri planda kalmasına yol açabilir. Gazelhanları dinlerken, bunu düşündüm.

    Muhammed Ali Behmeni, İran'ın en önemli gazel şairi sayılıyordu ve bu program için ülkenin güneyinden, Bender Abbas şehrinden gelmişti. Büyük bir ilgiyle dinlendi şair. Hem girişte, hem de program kapanırken şiir okudu. Üniversite hocası Hüseyin Umrani, Irak savaşında şehit düşmüş arkadaşı için yazdığı bir gazel de içinde olmak üzere üç gazel okudu.  Aynı zamanda bir televizyon programı sunucusu olan Seyyid Abbas Seccadi bir gazeliyle katıldı programa. Mevsim, aşk, gece, mahrumiyet, sabır, bekleyiş, ziyafet, mahcubiyet, perde... gibi kelimelerin sıklıkla kullanıldığı bir gazeldi okuduğu.

    Program 'Oruçlunun Kelimeleri' başlığını taşısa da, okunan şiirler bütünüyle Ramazan etrafında yazılmış değildi. Oruçlu şairlerin kendi şiirlerini bizzat okuduğu  bir programdı bu.

    Şerare'nin şiiri, "Seni Kaybetmiştim" başlığını taşıyordu. Şiirden birkaç mısra düşmüşüm not defterime. 

    Seni kaybetmiştim

    Bir tablonun bile bulunmadığı o başıboş pazarda

    Sanki içiçe geçmiş o vitrinlerde dışarı bir çıkış mı vardı?

    Çığlığını izlemek mümkün müydü o kalabalıkta

    Bu yüksek topuklar güvercinlere ulaşır mıydı ki...

    Fakat sayın bayan,

    Bir sel beşyıldızlı oteli harabelere sürüklüyor... 

    III-İran'da sahur için kalkan müminlerin ezandan önceki süre içinde radyo veya televizyondan dinlemeye alıştığı bir dua vardır: Seher Duası.  Bu duayı, Hazreti Hüseyin'in oğlu İmam Zeynel Abidin, Ramazan ayında sahur sırasında okurmuş. 

    Bir hayli uzun olan duanın bir bölümü şöyle:

    Ey Allah'ım, senin ışığını diliyorum senden, oysa ki bütünüyle ışık yayılmakta varlığından...

    Ey Allah'ım, cemalinin güzelliğinden bahşetmeni diliyorum bana,  oysa ki bütünüyle güzeldir cemalin senin...

    Ey Allah'ım, celalinin en yücelerdeki varlığını diliyorum, oysa ki senin celalin bütünüyle yücelerdedir.

    Ey Allah'ım, azametinin en yüce değerlerini diliyorum, oysa ki senin azametin tamamen yüce değerlerden oluşmuştur.

    Allah'ım, nurundan istiyorum senin, bütün nur katlarından. Allah'ım, rahmetini diliyorum senin, en geniş ölçüleriyle bahşettiğin rahmetini. Allah'ım, senden bütün kelimelerini (eksiksiz anlamamı sağlayacak)   sorular soruyorum, oysa ki bütün kelimelerin tamdır senin...

    Sahur sırasında açık olan televizyon veya radyodan işte böyle uzayıp gidiyor Seher (veya sahur) duası ve kişinin yüreğini yeni günün orucuna hazırlıyor.