Ortadoğu'nun yakın tarihindeki ilk savaşlarda tanklar ve savaş uçakları önemli roller oynadılar. Bunların performansları da bu savaşların kazanılma ya da kaybedilmesini büyük ölçüde belirledi.

İsrail ve komşuları arasındaki bugünkü stratejik statükonun ortaya çıkmasına yol açan 1967 Arap-İsrail Savaşı adeta tanklar-toplar ve uçaklar arasında cereyan etmiş, sonuç da bunların performanslarına göre tezahür etmişti. İsrail ile Mısır ve Suriye arasındaki 1972 Ramazan savaşı da benzer mecrada gelişmiş ve sonuçlanmıştı. İsrail'in 1982 Lübnan işgali de tanklar ve uçakların yolu açmasıyla gerçekleşmişti.

1990'lara gelindiğinde söz konusu stratejik statükoda ilk değişim işaretleri ortaya çıkmaya başlamış, 1991 Körfez Savaşı'nda statükoya füze unsuru da dahil olmuştu. Bu savaşta Saddam rejimi İsrail'i 39 Scud füzesi ile kendi topraklarında vurmayı başarırken İsrail, bu füzelere karşı anlamlı bir karşı tedbir de alamamıştı. Saddam'ın bu hareketi, sonucun başlangıcını da başlatmıştı elbette.

Böylece balistik füzeler, İsrail ile yakın ve uzak komşuları arasındaki stratejik statüko ve dengede önemli bir değişken unsur olarak sahneye giriş yapmıştı. Bu savaştan sonra çıkan 2006 Lübnan Savaşı'nda da füzeler umulmadık rol oynamış, Hizbullah bu savaşta İsrail'e 4.000 civarında kısa ve orta menzilli füze atmış, İsrail bunları durdurmada yine büyük ölçüde başarılı olamamıştı. 2009 Gazze Savaşı'nda da Hamas ve diğer gruplar, füzelerle İsrail'i vurabilmişlerdi. Esasen bu savaş, Hamas'ın füzeleri yüzünden çıkmıştı.

İsrail, balistik füzelerin kazandığı bu vurucu güç yüzünden caydırıcılık ve saldırı kabiliyetlerine öncelik veren klasik askerî doktrinine füze tehdidi ve buna karşı alınacak tedbirleri de yeni bir unsur olarak eklemek zorunda kalmıştı. Bugün son gelişmeler dolayısıyla füze tehdidi bu doktrinin temel ayaklarından birisi haline de gelmiş bulunuyor.

Bu gelişmede şüphesiz komşularının balistik füze potansiyelinin yanı sıra İran'ın da son dönemde önemli bir füze gücü olarak ortaya çıkması belirleyici rol oynamış bulunuyor. İsrail bugün Hamas, Hizbullah ve Suriye kaynaklı balistik füzelere ek olarak İran füzelerini de mutlaka dikkate almak zorunluluğunu duyuyor, belki de başkalarından çok bu tehdidi en önemli tehdit olarak görüyor.

Nükleer programı dolayısıyla Amerikan ve İsrail askerî tehdidi altında kendini hisseden İran da bu ülkelere karşı koymanın, onları muhtemel saldırılardan caydırmanın en önemli unsuru olarak kendi füzelerini görüyor ve buna göre de davranıyor, bunu da açıkça ortaya koyuyor.

Nitekim, bu hafta başlayan Büyük Peygamber-6 adlı füze tatbikatında İran Devrim Muhafızları (Sipah-ı Pasdaran) hava savunma kuvvetleri, Amerika ve İsrail'e İran'a yönelik muhtemel saldırıların karşılıksız kalmayacağını, İran'ın kendi füzeleriyle hasımlara mümkün olan en büyük zararları verebileceğini hem hasımlarına ve hem de bütün dünyaya göstermeye gayret ediyor. >>DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ<<<