'Londra'daki  ılımlı Müslümanlar, belediye imkânlarının köktenci Müslümanlar tarafından kullanılmasından şikayetçi oldular. Bu protestoların müslüman vatandaşlardan geliyor olması iyiye işaret...''
'İnsanlık piyasalara feda olsun, kapitalizm sağolsun' duasının mihrabı; 'yerküre çok uluslu şirketlere seccade olsun; serbest piyasanın ezanları semayı doldursun' ilahisinin baş terennümcüsü,  The Economist dergisi yukardaki şekilde buyurmuş.
6-12 Aralık sayısında Avrupa ve Amerika'daki İslam üzerine üç parçalı bir çalışma yayınlayan dergi, yazılara Amerikan istihbarat örgütlerinin bir süredir tartışılan kehanetiyle bakıyor.
Yapılan projeksiyona göre Avrupa şehirlerindeki İslami yaygınlaşma herhangi bir ekonomik  daralmayla birlikte 2025 yılına kadar 'gergin ve stabil olmayan durumlara' yol açabilir. Derginin alttan alta önerdiği çözüm, tabii ki ılımlı İslam.

Virütik Müslüman
Müslüman toplumdan bu şekilde, yani 'kontrol altında tutulması gereken virütik bir durum' olarak söz edildiğinde, bütün dinlere karşı son derece mesafeli olan benim bile saf tutup, İslami direnişe destek veresim geliyor.
Din için değil, o dine inanan ezilmiş, aşağılanmış insanlar için. Allah'a değil, insanlara inandığım için. Hele ana-akım Batı medyasında 'iyi Müslüman, ılımlı Müslümandır' baretmenliğini gördüğümde, o okumuş yazmış Batılının içindeki, beyaz takım elbiseli, yelpazelenip duran kolonyalisti ifade etmek istiyorum. O kadar çaresiz ve zavallılar ki...
Radikal İslami örgütler adalet, insanlık, erdem, eşitlik, dünyayı değiştirmek, zalim efendileri yok etmek gibi tutkulu hedeflerden bahsederken onlar, Avrupa şehirlerinin gettolarındaki kalbi olan olan ve kız çocuklarına son derece uyuz bir 'Uyum sağla!' nutku atmaktan öteye geçemiyor.
Ama 'ılımlı İslam' anahtar sözcüğü meseleye kalp değil 'kafayı çalıştır' nahiyesinden bakan cemaatlere çok şey vaad ediyor çünkü... 

Alan, satan ve razı
Müslüman toplumuyla Batılı toplum arasındaki sorunlar, mümkün olduğunca kafa kafaya gelerek değil, meselelerin etrafından dolanarak hallediliyor. Okullarda "helal et" sorunu çıkınca mesela, 'laik menü' uygulanıyor ve öğlen yemeğinde sebze çıkıyor.
Avrupa'daki Müslümanlar, yüksek minareli camiler yapıp 'ezanlar inlemeli Rotterdam'ın üzerinde' dediğinde bir biçimde belediyelerle Müslüman topluluk arasında pazarlıklar başlıyor.
Pazarlıkları ılımlı olanlar yürütüyor ve onlar 'Bulandırma denizi, uyandırma kerizi' sistemiyle çalıştıkları için herşey tatlı tatlı hallediliyor. Bu tatlı pazarlıktan hem ılımlı Müslüman memnun kalıyor hem Avrupalı.
Ne Avrupa'nın insan hakları ve demokrasi façası, ne ılımlı İslam'ın abdesti bozuluyor. 'Minareyi yüksek yap, ama' diyor Avrupalı 'altına kızlı erkekli oturulan bir toplum merkezi kur'.

Minareden taviz vermek
Eğer politika bir 'taviz sanatıysa' olup bitenler dinden ziyade politika kokuyor. Batı, bu politik pazarlık masasını açık tutabilmek için   ılımlı İslam kavramını destekliyor.
Fetullah Gülen'in yüzyılın en önemli şahsiyetlerinden biri seçilmesinin nedeni de bu. Dünyanın efendileriyle hem ticaret, hem ziyaret yapan ve Hıristiyanlarla Avusturalya'da ortaklıklar kurabilen bu cemaat sadece Türkiye'de değil dünyada ılımlı İslam'ın promosyonunu yaparak Batı ile Doğu arasındaki pazarlık platformunu ve örnek Müslüman profilini oluşturuyor.
'Vay nasıl yaparlar?' demiyeceğim. 'Velev ki başörtüsü ideolojik olsun...' diyen Başbakan'a tüm samimiyetimle katılıyorum. Zira baş örtmemek de ideolojik bir tavırdır ve din ile politika yapmak da bir haktır. Herkesin, İslami bir hayat savunanların da bu yönde politika yapma hakkı vardır.
Ama yapmıyormuş gibi yaptıklarında tıpkı Batılının içindeki kolonyalisti ifade eder gibi o 'dindar amca'nın içindeki iletmeci-politikacıyı da ortaya sermek lazım.
Ama yine de bu acayip oyunu Avrupa'daki Müslümanların dağıtacağını, bu alveri tezgahını özellikle Avrupalı Müslüman kadınların bozacağını öngörüyorum. Anlatacağım...

Kaynak: Milliyet