Ülkemizde medya siyaset ve medya ekonomi ilişkileri zaman zaman çok karmaşık bir hal alıyor. Kamuoyunu bilgilendirme fonksiyonu gören yazılı ve görsel medya, bazen kamuoyu oluşturucu ve yönlendirici bir görev görüyor. Bu sebepten ani gündem değişiklikleri veya bazı konular etrafında birdenbire alevlenen tartışmalar ister istemez dikkatlerin bu tartışmaların arka planına yönelmesine yol açıyor.
Bu çerçevede son günlerde Ciner grubuna ait Habertürk gazetesi ve televizyonunda Nişasta Bazlı Şekerlerin (NBŞ) zararları ve pancar şekeri ile mukayeseleri konusunda yoğun bir yayın kampanyasının yer aldığına şahitlik ediyoruz.
Kampanyanın ilk başlarında, içinde NBŞ'nin kullanıldığı iddia edilen çikolata, gazlı içecek ve diğer gıda ürünlerinin, tüketenler açısından çok büyük zararlar içerdiği ve halk sağlığını tehdit ettiği konuları vurgulanırken özellikle Ülker firmasının ürünlerinin (bilhassa çocuk maması ve çikolata) fonda ve jenerik filmlerinde kullanıldığı göze çarpmaktaydı.
Grubun avukatlarının bu noktada hukuki bir karşı koyuşla markalarının zarara uğratıldığını ifade ettikleri ve yayın kuruluşuna tekzip gönderdikleri basına yansıdı. Ayrıca NBŞ kullanan sektör mensuplarının ve sektörel derneklerin da karşı argümanları tartışmaları yoğunlaştırdı. Nitekim ilerleyen günlerde NBŞ’lerle ilgili menfi kampanya devam etse de markalı ürünlerin fondan ve jenerik filmlerinden kaldırıldığı dikkatlerden kaçmadı.
Fakat, Habertürk medya kanallarında NBŞ karşıtı kampanya ilk hızında olmasa da devam ediyor. Diğer bazı medya organlarının da bu tartışmaları ekranlarına ve sayfalarına taşıdığına şahit oluyoruz. Bu arada gerek NBŞ ürünleri, gerekse onları üreten firmalarla ilgili birçok olumsuz haber de ortalığa tek gerçekmiş gibi yayılıyor.
Bazı araştırmacılar nişasta bazlı şekerler ve fruktozun obezite ve özellikle pankreas kanserine yol açtığını ısrarla iddia ediyorlar ve bunların yerine pancardan imal edilen şekerli (sakkaroz) ürünlerin kullanılmasını öğütlüyorlar. Diğer bir iddia da ABD ve bir çok AB ülkesinde nişasta bazlı şekerlerin ve fruktozun sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle yasaklandığı yönünde.
Tarım Bakanlığı yetkilileri, konuyla ilgili diğer bir grup ilim adamı ve sektörel derneklerin temsilcileri ise ABD ve AB ülkelerinde bu ürünlerin hiçbir şekilde yasaklı olmadığını ve kansere yol açtığına dair kesin bir kanıtın ve yaygın bir görüşün olmadığını ısrarla vurguluyorlar. Bizim de yaptığımız araştırmada bu ürünlerin sözü edilen ülkelerde yasaklandığına dair hiçbir bilgi yok.
Obezite konusunda ise normal kullanımda NBŞ’li ürünlerle pancar şekerli ürünlerin normal kullanımda insan sağlığı ve obezite açısından aynı tür etki yaptığı yani zararlı olmadığı ağırlıkta bir görüş olarak ortaya çıkıyor.
Peki bazı ilim adamları ve bunları ısrarla medyada konuşturanlar niçin böyle bir bilgi kirliliğine sebep oluyorlar ve kafa karıştırıcı yayın yapmakta ısrar ediyorlar? Bu tartışmalar neden birdenbire bu boyutta ve yoğunlukta kamuoyunun gündemine oturtulmaya çalışılıyor?
Olayların arka planına inildiğinde bir çok farklı bilgi ve soru ile karşılaşmak mümkün;
Bir kere ülkemizde üretilen NBŞ (fruktoz) üzerinde kota var. Bu kota, pancar şekerinin ancak % 10’u kadar fruktoz üretimine izin veriyor. Bu da yaklaşık yılda 200.000 ton civarında. Bu oran Bakanlar Kurulu kararıyla % 50 kadar arttırılabiliyor. Yani, toplam şeker üretiminin %15 ine kadar çıkabiliyor. Bu da maksimum 300.000 ton demek. Bakanlar Kurulu her sene bu oranı yeniden belirliyor Bu sıralarda da bu kota konusu Kurulda görüşülecek. Anlaşılabileceği üzere aşağı yukarı bu 100.000 ton/yıllık üretim miktarı bu tartışmayı körükleyen bir sebep olabilir gibi görünüyor.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi konusunun gündemde olması da polemiği tetikleyici bir diğer faktör olabilir mi sorusu birçok ekonomik gözlemcinin dikkat çektiği bir husus. Özellikle PANKOBİRLİK cephesinin bu tartışmada aktif bir rol üstlenmesi bu soruyu anlamlı bir hale getiriyor.
Ciner grubu medya kuruluşlarının bu tartışmada aktif ve sürükleyici bir rol almasının arka planıyla ilgili de; bu grubun son dönemlerde, Ülker grubunun reklam bütçesinden, hedeflediğinden aşağı bir oran almasının önemli bir yeri olduğu çokça dile getiriliyor.
Ayrıca Yıldız Holding’in bir iştiraki olan Gözde Finansal Hizmetleri adlı firmanın, Doğan Holding'in hisselerine talip olan konsorsiyumda yer alması haberinin ortaya çıkması ile, bu tartışmanın başlamasının aynı zamanlara tesadüf etmesinin sadece bir rastlantı olmadığı da çokça paylaşılan yorumlar arasında.
Ülker’in medyaya girmeye karar vermesi olarak yorumlanan bu harekete karşı acaba bir gözdağı mı verilmeye çalışılıyor? sorusu çokça sorulan bir soru olarak gündemde.
Bu tartışma çerçevesinde dikkatleri çeken bir nokta da şu;
Türkiye'de NBŞ üretiminde en büyük aktörün CARGILL adlı ABD şirketi olduğu ekonomi çevrelerinde bilinen bir gerçek. Piyasanın % 40'ı bu şirketin kontrolünde. Cargill daha sonra Ülker’in "Pendik Nişasta Sanayi" adıyla kurmuş olduğu şirketin yabancı ortağını da satın alarak, grubun "Pendik Nişasta Sanayi" isimli şirketine % 50 oranında ortak olmuştu. Pendik Nişasta Sanayi, piyasanın yaklaşık %14'ünü elinde tutmakta. Dolayısıyla NBŞ piyasasında Cargill’in ağırlığı % 47 civarında bir noktaya ulaşıyor
Buna rağmen neden Cargill isminin değil de Ülker isminin bu tartışmada öne çıkarıldığı sorusuna anlamlı bir cevap bulmak gerekiyor.
Cargill'in en önemli müşterisinin Coca Cola olduğu bilindiğinden ( bu husus kampanyada gözlerden uzak tutulmaktadır) bu mücadelenin arkasında acaba başka faktörler de var mı diye bir sorunun akla gelmemesi mümkün değil.
Pancardan değil de mısır, buğday, patates gibi farklı bitkilerden elde edilen nişastadan üretilen mısır şurubunun, ülkemiz ve AB gıda mevzuatında şeker olarak değerlendirildiği, yani yapay bir kimyasal olmadığı, bir tür şeker olduğu bilinirken, birdenbire bu kadar hayati bir tartışma konusu haline getirilmesi ciddi bir soru olarak zihinleri kurcalamakta.
Bu çerçevede, şu kısa analizde de görüldüğü üzere NBŞ ve pancar şekeri olarak görünen ve aniden ortaya çıkan tartışmanın gerisinde başka birçok mücadelenin varlığı dikkatlerden kaçmıyor.
Hadise; salt nişasta bazlı şekerler ve pancar şekeri polemiğinin ve masum bir insan sağlığı sorununun ötesinde çok boyutlu bir arka plana sahip.
Aynı zamanda, medyanın kamuoyunu bilgilendirmenin ötesinde yönlendirme konusunda da ne ölçüde etkili olduğunu bu örnekten hareketle görebilmek bir kere daha mümkün hale geliyor.