Akif Emre, 21 Ağustos 2009 tarihli yazısını Tarık Ramazan'ın Rotterdam Erasmus Üniversitesi'ndeki işine son verilmesi konusuna ayırmış. 11 Eylül sonrasında Avrupa İslamı söylemi ile yıldızı parlayan Tarık Ramazan ile ilgili gelen bu son haberi çok yönlü bir şekilde yorumladıktan sonra "acaba Avrupa İslamı projesi bitti mi?" diye sorarak yazısını sonlandırmış. Bu soruya yanıt verebilmek için Tarık Ramazan'ın "proje"deki inişli çıkışlı yolculuğuna ve projenin nereye evrildiğine kısaca bir göz atmak gerekir.

      Tarık Ramazan bir dönem Avrupa'da entegrasyon yanlısı bir Müslüman lider örneği olarak itibar görürken, 11 Eylül'den beri Müslümanları daimi bir entegrasyon imtihanına tabi tutan entegre-ölçerden her geçen gün daha düşük skorlar almaya devam etmiş ve en nihayetinde olağan şüpheliler listesinin başlarına yerleşmiştir. Öncelikle, her ne kadar şiddete ve teröre karşı olduğunu her fırsatta dillendirse bile, yeni dönem liberallerin fikir babası olan Paul Berman'ın sürekli hatırlattığı gibi, Hasan El-Benna'nın torunu olan Tarık Ramazan'a karşı teyakkuz halinde olmakta fayda vardır ("Who is afraid of Tariq Ramadan?", New Republic, 4 Temmuz 2007). Zaten Tarık Ramazan El Kaide'ye karşı olsa bile her halükarda İhvan-ı Müslimin'in bir uzantısı olan Hamas'a sempati duymaktadır.

      İkinci olarak, terörizm ile Batılı ülkelerin dış politikaları arasında doğrudan bir bağ olduğunu söyleyerek (Guardian, 4 Haziran 2007), bir dönem onu öven Prospect dergisi genel yayın yönetmeni David Goodhart da dahil olmak üzere birçok Batılı entelektüeli hayal kırıklığına uğratmış ve hatta Goodhart, Ramazan'ın entegrasyon sınavından sınıfta kaldığını söylemiştir ("An open letter to Tariq Ramadan", Prospect, Haziran 2007 ).

      Ve son olarak, 2009 yılı başlarında Batılı kamuoyunda duyulmayacağını umduğu bir konuşmasında eşcinseller hakkında ileri geri konuşunca Tarık Ramazan artık tüm sevimliliğini yitirmiştir. Tüm bunlara bir de Hollanda'da gittikçe yükselen yabancı ve İslam karşıtı ırkçılığı da ekleyince Tarık Ramazan'ın Rotterdam Belediyesindeki entegrasyon danışmanlığı ve Erasmus Üniversitesinde belediye tarafından finanse edilen Identity and Citizenship (Kimlik ve Vatandaşlık) bölümünün başkanlığı işlerinden atılması için İran'ın Pres TV televizyonunda bırakın program yapması sadece televizyonda gözükmesi bile yeterliydi. Tarık Ramazan da zaten kovulmaktan daha çok, haber bile verilmeden kovulmasına şaşırmış gibi (www.radionetherlands.nl).

      Peki tüm bunlar Avrupa İslamı projesinin bittiği anlamına mı geliyor? Bence hayır! Çünkü tıpkı "iyi Müslüman-kötü Müslüman" olduğu gibi iyi Avrupa İslamı ve kötü Avrupa İslamı da var. Bu durumda Tarık Ramazan'ın şahsında somutlaşan Avrupa İslamı, siyasal bir kimlik olarak Müslümanlık vurgusu yaptığı, olaylarda siyasal sebep-sonuç ilişkileri aradığı, Müslümanlara siyaseten bilinçli ve sosyal olarak duyarlı olmalarını öğütlediği ve tabiî ki eşcinselleri kötülediği için zararlıdır. Ama bu "iyi Avrupa İslamı" arayışından vazgeçildiği anlamına gelmiyor. Ne de olsa Avrupa'nın artık azımsanmayacak yerleşik bir Müslüman nüfusu vardır ve bu nüfusu kontrol altında tutmak gerekir.

      11 Eylül sonrasında neo-con'ların başlattığı "Teröre karşı savaş" söylemi bu ihtiyaca cevap verememekteydi, yani yeni bir söylem ihtiyacı doğmuştu. Bu yeni söylem ilk olarak 2004'te Paul Berman tarafından İslamcılığa karşı "zihinsel bir savaş" (a mental war) olarak formüle edilmiş, daha sonra da İngiltere Başbakanı Gordon Brown tarafından Müslüman aşırılığına karşı "yeni soğuk savaş" (a new cold war against Muslim extremism) şeklinde 2007'de yeniden tanımlanmıştı. "Medeniyetler çatışması" söylemi özünde modern ve demokratik olamayan şiddete meyyal İslam ile özünde modern ve demokratik olan medeni Batı arasında bir çatışmadan bahsederken, "yeni soğuk savaş" İslam'ın doğası ile ilgili genellemeler yapıp Müslümanları rencide etmektense İslam ile modern bir totaliter ideoloji olarak İslamcılık arasında bir ayrım yapmakta, ılımlı Müslümanlığı övmekte ve hatta liberal entelektüellerin İslamcılık ile ilgili korkularını teyit eden Müslümanlara yatırım yapmaktadır.

      Yalnız burada bir problem vardır. İslamcılığın sınırları hiç  de öyle belirgin değildir. Yani siyasal duruşa sahip herhangi bir Müslüman İslamcı olabilmekte, İslamcılık ise neredeyse terörizm ile denk sayılmaktadır. 11 Eylül sonrasında kişisel hak ve özgürlükleri hiçe sayılan, sebep gösterilmeden veya komik sebeplerle gözaltına alınan, tutuklanan veya ABD'nin de dâhil olduğu işkenceci ülkelere teslim edilen kişilerin çoğunun Müslüman mı, İslamcı mı, terörist mi oldukları halen net değildir. Net olan tek bir şey varsa o da İslamcılığın bugün Avrupa'da yasak olan iki ideolojiden biri olduğudur. Diğeri de anti-semitizmdir ki bununla İslamcılık arasında bir fark olmadığı da geniş kabul görmektedir.

      Bu bağlamda yıldızı parlayan "iyi" Avrupalı Müslümanlardan biri de Ed Hüseyin'dir. Tövbekâr bir İslamcı olan Hüseyin, itiraflarını The Islamist aldı kitapta derlemiş, 11 Eylül sayesinde "İslamcılığın sebep olduğu psikolojik yıkım"dan kurtulduğunu söylemiş, kurtulduktan sonra da Quilliam Foundation adlı bir enstitü kurarak depolitize edilmiş ve entegre olmuş "doğru İslam"ı yaymaya ant içmiştir.

      Tüm  çaba Müslümanları depolitize etmek ve İslam'ı özel alana hapsedilmiş bir tapınmaya indirgemektir, ama Tarık Ramazan'ın yıldızının sönüp Ed Hüseyin'inkinin parlamasında bizzat siyasi dürtüler belirleyici olmuştur. Ed Hüseyin'in amaçları ile Batılı devletlerin politikalarını belirleyen "yeni soğuk savaş" söylemi birebir örtüşmekte iken Ramazan'ın olaylarda siyasal sebepler araması aynı söylemi ofsayda düşürmektedir. Öte yandan hoşgörüsüz ve anti-demokrat İran'ın eşcinsellere tam özgürlük veren, Srebrenitzka'da Müslüman Boşnakların katledilmesine seyirci kalan, Irak'a savaşı destekleyen ve Afganistan'a asker gönderen, yani kısaca savunduğu hemen her şeye zıt düşen Hollanda hükümetinden maaş alan Tarık Ramazan'a tahammül ederken, hoşgörülü Hollanda'nın İran'da Pres TV'de program yapan Ramazan'a tahammül edememesi bir hayli düşündürücüdür. Şüphesiz burada da siyasi bir tercih söz konusudur.