Bütün yönetimlerin dış politikada iniş çıkışları vardır. Dış politika bir beysbol vuruşuna benzer: Yüzde 70’inde başarısız olursanız bir yıldızlar takımısınız demektir. Bu yüzden Obama yönetimi geçtiğimiz türde bir ay yaşadığında, takdiri hak ediyor demektir.
Başkan Barack Obama’nın elbette en büyük adımı General David Petraeus’u Afganistan komutanlığına getirmekti. Karar, âkil adamlarımızın giderek büyüyen bir koro halinde bir an önce çekilme nasihatında bulunmasına rağmen, Obama’nın Afganistan’da başarılı olma kararlılığının işaretiydi. Sahadaki koşullar ne olursa olsun, ABD’nin Temmuz 2011 gibi çekileceğini hesap eden bölgesel aktörler tekrar düşünmek zorunda. Bu tarih hiç gerçekçi değildi ve Petraeus’un erken çekilme tavsiyesinde bulunması ya da kendisine, duruma dair değerlendirmesi ne olursa olsun çekilme emri verilmesi ihtimali çok zayıf.
Erdoğan’a doğru mesaj verildi
İkinci başarı BM Güvenlik Konseyi’nin İran kararıydı. Evet, çok yumuşak, Çin ve Rusya tarafından epey sulandırılmış bir tasarıydı. Evet, yönetim Rusya’nın Amerika’nın isteklerine razı olma düzeyini abartarak sundu. Fakat yönetim bir karar aldırdı ve bu planlanandan sadece biraz daha sonra gerçekleşti, böylece Avrupalıların ve diğerlerinin ilave yaptırımlar uygulama süreci başladı. Bu tek başına İran’ın nükleer silah elde etmesini engelleyecek mi? Hayır. Fakat Tahran rejimi üzerindeki baskıyı artıracak, bu da belki yeni bir yönetim türü için mücadeleye cesaret gösteren İranlılara dolaylı olarak yardım edecek.
Öte yandan Türkiye ve Brezilya’nın, İran yanlısı diplomasilerinin akabinde tasarı aleyhinde oy kullanması saygın dünya kamuoyunun gözünde liderlerinin itibarını iki paralık etti - Çin ve Rusya’nın bile ‘evet’ dediği yerde ‘hayır’ demenin nasıl bir şey olduğunu tahayyül edin. Bu tavırlarının dünya gücü olarak ortaya çıkışlarının işareti olduğu fikriyse abesle iştigal. Olsa olsa küresel saygınlık mertebesine yükselme süreçlerini bitirdiler veya yavaşlattılar. Brezilya lideri Lula da Silva aptal ve derinliksiz bir görüntü verdi. Başbakan Tayyip Erdoğan’sa Türkiye’nin İran ve Suriye’yi müttefiklerine tercih eden yegâne NATO üyesi imajını pekiştirdi. Aferin onlara.
Yönetim bununla da iyi başa çıktı. Eski başkan Jimmy Carter olsa, Türkiye ve Brezilya’yı alkışlamak zorunda hissedebilirdi. İran’la çatışmaktan kaçınmaya kararlı bir yönetim bu iki ülkenin diplomatik çabalarının peşine takılabilirdi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın öncülüğündeki bu yönetimse ikisine ‘orada durun’ dedi ve büyük ülkeler liginde oynamaya henüz hazır olmadıklarını açıkça gösterdi. Bir adım daha ileri giderek, Türkiye’nin tavrının ABD ve NATO müttefikleriyle ilişkisine zarar verdiğini vurguladı.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon Türkiye’nin adımlarının ‘yönelimine’ dair kuşkular doğurduğu ve “ABD’nin Türkiye’nin istediği bazı destekleri vermesini zorlaştırdığı” uyarısında bulundu. Bu kesinlikle doğru mesajdı.
Yönetimin Japonya politikası ahım şahım değil, fakat işe yarıyor. Başbakan Yukio Hatoyama’nı bu ayki istifası, Amerika’nın Okinawa’daki üssüne dair ihtilafı yanlış ele alması ve Japonya’nın dış politikasını ABD’yle Çin arasında bir orta yola çekme yönündeki çabasından kaynaklandı. Yönetim teması sürdüren, fakat kararlı bir tutum takındı ve sonuç Japonya’nın ABD’yle ittifakına bağlılığını teyit etmesi oldu. Bu her şeyden önce Japonya’nın Çin korkusuna bağlı ama yönetim bu korkunun doğru istikamete yönelmesine yardımcı olduğu için takdir edilmeli.
Öte yandan Obama Güney Kore’yle bir serbest ticaret anlaşmasına varmak yönünde yeni bir kararlılığın da işaretini verdi. Yönetim yetkililerinin ABD’nin Asya’ya ‘geri döndüğüne’ dair öne sürdüğü onca boş iddianın ardından bu, ilk gerçek kanıt. Kongre anlaşmayı onaylamaya ikna edilebilirse (başlıca engel bizzat Obama’nın partisi), mevcut yönetimin Çin’i ABD’nin Asya politika-sının köşetaşı haline getirme yönündeki gereksiz ve büyük oranda başarısız çaba-larını tashih etmeye yardımcı olacaktır.
Rusya’yla değişim işareti
Son olarak, yönetimin en zayıf olduğu bir konuda değişim işareti geldi. Geçen haftaki mutlu mesut konuşmalara ve hamburgerlere rağmen yönetim ABD’yle Rusya arasında devam eden tek bir anlaşmazlık olduğunu açıkça dile getirdi: Gürcistan. Kamuoyuna açıkladığı ‘Durum Değerlendirme Belgesi’nde Beyaz Saray şunu ilan etti: “Obama yönetimi Rus hükümetiyle Gürcistan konusunda ciddi anlaşmazlıklar yaşamaya devam etmek-tedir. Rusya’yı bir kez daha Gürcistan bölgeleri olan Abhazya ve Güney Oset-ya’daki işgalini sona erdirmeye çağırıyo- ruz.” ‘İşgal’ kelimesi yönetimin bu konu-yu halının altına süpürmediğinin açık bir işareti. Belki de Obama Rus birlikleri komşularının topraklarındaki işgali devam ettirdiği müddetçe ‘durumun’ bir başarı olmayacağını görüyor.
Yönetimin bir bütün olarak dış ve savunma politikasında eleştirilecek noktalar yok mu? Elbette var ve gelecekte de olacak. Fakat bu iyi bir aydı. Şu an için yönetim, bir dizi meseleyi doğru ele aldığı için kutlanmalı. (Carnegie Uluslararası Barış Vakfı üyesi, 29 Haziran 2010)
Kaynak: Radikal