İsrail’in bekasını ve Yahudi halkının geleceğini derinden önemseyen bir İsrailli-Amerikalı olarak Kasım ayında Başkan Obama için oy kullanacağım. Nedenini zikredeyim.

İsrail’le dostluğunu belirginleştirmek üzere daha iyi bir iş çıkarabilirdi gerçi ama inkâra mahal yoktur, İsrail’in güvenliğine ve refahına verdiği desteğin kaya gibi sağlam olduğu somut her ölçümle ortadadır.

Mitt Romney, Obama’nın “İsrail gibi dostları otobüsün altına attığını” iddia ediyor; hâlbuki Başkan Obama,İsrail’i daha güvenli kılacak somut adımlar atmıştır ve İsrail’in güvenliğini “müzakere edilemez” bir taahhüt olarak da tanımlamıştır.

Başkan adayı iken İsrail’i ziyaret ettiğinde İsrailli köylülerin Gazze’den gelecek roketler karşısında nasıl da savunmasız olduklarını birinci elden görmüştü. Başkan olduğunda ise kısa menzilli roketlere karşı bir savunma sistemi olan Demir Kubbe’ye mâli ve teknik destek sağladı; o köylüleri şimdi bu sistem koruyor. Demir Kubbe sistemini İsrail’in güneyine doğru genişletmek amacıyla Temmuz ayında ilave 70 milyon dolar verdi. Yani İsrail’e sağlanan yıllık 3 milyar dolarlık askeri yardıma ilave olarak Başkan Obama bu yardımı talep etmiş, mutad olduğu üzere Kongre onaylamış ve Başbakan Benjamin Netanyahu bu yardım için derin kişisel minnettarlığını ifade etmiştir.

I.Bush yönetimi yerleşim politikalarından dolayı İsrail’le anlaşmazlık yaşadığı zamanlarda İsrail adına verdiği kredi garantilerini sonlandırmakla tehdit etmişti. Yerleşimler konusunda sayın Obama’nın da Netanyahu’yla anlaşmazlıkları var fakat hiç böyle bir adım atmadı. Tam aksine, İsrail’e yardımı artırdı ve son nesil savaş uçakları dâhil en ileri askeri sistemlere erişimine izin verdi.

Ulusal güvenlik alanında çalışan üst düzey her hangi bir İsrailli yetkiliye sorduğunuzda size ABD-İsrail stratejik ilişkilerinin daha önce hiç bu kadar güçlü olmadığını söyleyecektir.  Savunma Bakanı Ehud Barak geçen yıl şöyle söylemişti: “ Amerikan yardım ve desteği, İsrail’le işbirliği, çevremizde olup bitenler hakkında benzer bir stratejik anlayış için bundan daha iyi bir dönem hatırlamıyorum.”

Bu işbirliği içerisinde İran’ın nükleer emellerini kösteklemek amacıyla – son haberlerde ortaya çıktığı üzere siber silahlar dâhil -  istihbarat servislerinin eşgüdümü  de vardır.

Sayın Romney, Obama’nın selefi George W. Bush’un Amerika’nın dikkatini İran’dan – İsrail’in varlığına karşı en büyük tehditten - başka yöne, Irak’a çektiğini ve hatta Bağdat’a İran yanlısı bir lider yerleştirmeye yardım ettiğini söylemeyi kolayca unutuyor. Halbuki Başkan Obama titiz bir diplomasi yürüterek İran’a karşı sert müeyyidelere destek vermeleri için Rusya ve Çin’i ikna etti; bunların arasında silah ambargosu ve Rusya’nın İran’a ileri uçak savar füzelerin satışını iptal etmesi de vardır ki bu füzeler İran nükleer tesislerine yapılacak her hangi bir askeri saldırıyı ciddi şekilde karmaşıklaştırırdı. Başkan Obama, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın “bir ülkeye uygulanan en ağır ve sert müeyyideler” diye andığı bu eylemlere Avrupa desteğini de sağlamıştır.

Sayın Romney, İran’ı nükleer silah edinmekten nasıl alıkoyacağını hiç açıklamadı; Sayın Obama ise tüm şıkların masada olduğunu ilan etmekle kalmayıp nükleer silahlı bir İran’ı sırf “kuşatma” şıkkını masadan kaldırdı. Orduya İran’la karşılaşmaya hazır olması için emir verdi ve kararlılığını göstermek amacıyla Basra Körfezine askeri güç konuşlandırdı.

Çapı, coğrafyası ve askeri yeteneklerine bakınca, ABD’ye nispetle İsrail’in çok dar bir güvenlik payı var. İran liderleri ABD’yi yok etmekle tehdit etmiyorlar fakat İsrail’i yok etme tehditleri ciddiye alınmalıdır. İran nükleer eşiğe doğru yaklaşırken İsrail’in asabilik göstermesi anlaşılır bir durumdur. Fakat Başkan Obama “her daim İsrail’in arkasında olacaklarını” söyleyerek Netanyahu’ya güvence verdi. İsrail’i destekleyen Amerikalılar Obama’nın sözüne güvenmeliler.

Son olarak, Başkan Obama uluslararası forumlarda İsrail’i gayrimeşrulaştırma çabalarına karşı da muhkem durmuştur. Filistinlilerin müzakerelerin çevresinden dolanıp BM üyeliği kazanma gayretlerini -düşmanlarının İsrail politikalarını mücrimleştirme ve yaptırım uygulama çabalarına yol verecek bir hamleydi – engellemiştir. Obama yönetiminin bir destek işaretidir, İsrail yerleşimleriyle ilgili olarak BM Güvenlik Kurulu kararını dahi veto etmiştir; başkanın duruşuna ve 1967 Arap-İsrail Savaşından bu yana her başkanın duruşuna ayna tutmuş bir karardı.

O halde Obama’yla sorun nedir? Başkan adayı olduğu 2008’den beri İsrail’i ziyaret etmemiş olması mı? Eleştirmenler belki unutmuş olabilirler ama İsrail’in büyük dostu George W.Bush ancak başkanlığının yedinci yılında Jerusalem’i ziyaret etmişti.

Evet, Obama İsrail’e gitmeliydi özellikle de Arap dünyasına hitap ettiği 2009 Kahire konuşmasından sonra. İsraillilere daha bir sevgi ve muhabbet yağdırmalıydı. İsraillilerin bir gün gelir de genelde Ortadoğu’ya özelde İsrail’e farklı bir yaklaşım benimseyecek bir başkan çıkar şeklindeki kaygılarını  azaltabilir; o başkanın kendisi olmadığını apaçık kılabilirdi.

Ancak John Adams’ın söylediği gibi gerçekler çetindir. Gerçekler - ki bir kumarhane kralının vereceği 100 milyon doların bile çürütemeyeceği gerçekler - Başkan Obama’nın İsrail’e verdiği sabit desteğe arka çıkmaktadır. (Tam ifşaat: Demokrat Parti’nin bu seçim kampanyasına bu miktarda olmasa da bağışta bulundum.)

Seçim sandığına gittiğimde kendime şunu soracağım: İsrail ve onun ABD’yle ilişkileri hakkında neyi tercih ederim? Anlamlı bir eylem mi yoksa boş söylem mi? Benim için cevap açıktır: Sayın Romney’in hoş ama boş sözlerine karşı Obama’nın sebatkâr destek vereceği bir diğer dört yılı tercih edeceğim.

Kaynak: New York Times

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı