Nükleer silahlardan arındırılmış bir dünya görmek isteyen eylemciler adına gerçekten kötü bir ilkbahar bu. BM Güvenlik Konseyi, Nisan ayı başlarında uzun menzilli füze denemesi yapan K.Kore'yi eleştirdiğinde Pyongyang bu tepkiyi – dişsiz bir tepkiydi ama olsun - altılı müzakerelerden çekilmenin bahanesi kıldı. Ayın sonlarına gelindiğinde ise İran, yedi bin santrifuja çıktığını, uranyum zengileştirme çalışmalarında büyük ilerleme kaydettiğini ilan etti. Ve bu hafta gelen muteber haberlere göre Pakistan nükleer cephaneliğini hızla genişletiyor.
Eğilim, şüphe götürmez bir şekilde nükleer silahlı gücün daha az değil, daha fazla olması yönünde fakat silahsızlanma câmiası "küresel sıfır/lama" (global zero) için daha fazla zaman ve kaynak tahsis ediyor. Çok ilginç bir takıntı bu ve gerçeklerden çıldırtıcı bir kopuş.
Nükleer silahlardan büsbütün arınmanın açık bir biçimde faydalı sonuçlar üreteceği bile açık değil oysa. Belki de tesadüfidir ama atom çağının doğuşundan sonra geçen altmış küsür yıl, modern devlet sistemi doğalı beri büyük güçler arasında büyük çaplı savaşların yapılmadığı uzatılmış ilk dönemdir. Pek çok tarihçiye göre soğuk savaşın sıcak bir savaşa dönmemiş olmasının ana nedeni, konvansiyonel bir savaşın kolayca nükleer felakete dönmesinden hem Moskova'nın hem de Washington'ın duyduğu korkudur. Nükleer silahların yok edilmesinin, kasıtsız olarak yeni büyük güçlerin savaşları için dünyayı daha güvenli bir yer yapması gibi üzücü bir ihtimal söz konusu. 21. yy'ın konvansiyonel silahlarının yıkıcılığına bakınca, bu savaşlar, 20.yy'ın iki kan banyosundan daha dehşet verici olacaktır.
Nükleer silahlar yeryüzünden silinmesi böyle aksi bir sonuç üretmeyecek olsaydı bile böylesi bir gâye basitçe ulaşılabilir değildir. ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin'in nükleer cephaneliklerinden vazgeçme iradesi göstermeleri imkan dâhilinde değildir. İsrail, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerin böyle yapacağına inanmak daha bir abartıdır. Kuzey Kore ve İran gibi mukallid nükleer güçlerin bu arzularından caymasını beklemek fanteziye yakındır.
Tüm bu ülkeler, vahim bölgesel ve bölge ötesi güvenlik kaygılarından dolayı nükleer programlara koyuldular. İsrail, müslüman komşularının devasa nüfus üstünlüğüne ve yahudi devletinin konvansiyonel gücünün tedricen aşınacak olmasına üzülüyor. Pakistan, yanı başındaki daha büyük komşusu Hindistan'ın büyüyen iktisâdi ve askeri gücüne üzülüyor. Yeni Delhi Pakistana güvenmemekle kalmayıp Çin'in jeostratejik emellerinden de kaygılanıyor. Tüm bu ülkeler, nükleer cephaneliklerine sadece bölgesel konumlarını değil mevcudiyetlerini de sağlama alan son koz nazarıyla bakıyorlar. BM veya başka bir kaynağın vereceği kağıttan güvenlik garantileri karşılığında böylesi somut bir sigortadan vazgeçmeleri ihtimal dışıdır.
İran ve Kuzey Kore'nin nükleer güç olma iştiyakları da güçlü. Şii bir ülke olarak (...) ve baş düşmanı İsraille çevrili. Tahran'ın Amerika'dan korkması için de nedenler var. İran liderleri Washington'ın, soğuk savaşın sonra ermesinden sonra nükleer silahları olmayan hasımlarına nasıl muamele ettiğini görüyorlar. Amerika'nın Sırbistana saldırması yeterli mesajı iletmediyse Saddam Hüseyin rejiminin ayağının kaydırıldığı sahneye yakın bir koltuğu vardı. "Washington'ın rejim değiştirme gündemindeki bir sonraki kalem olmasını engellemenin tek yolu nükleer caydırıcılıktır" sonucuna varmaları İran liderliğinin paranoya alâmeti değildir. Kuzey Kore de benzer bir sonuca ulaşmış gibi görünüyor.
Başka ülkelerin nükleer güç olma karaları üzerinde ulusal iftihar ve itibar gibi diğer etkenler de kendi üstlerine düşen rolü oynadılar elbette. Fakat güvenlik kaygısı öncelikli olmuştur.
Bir bölgede nükleer silahlı bir gücün ortaya çıkması maalesef diğerlerinin de çok büyük ihtimalle aynı şeyin yapmalarına yol açmıştır. Hindistan'ın nükleer programı, kaçınılmaz olarak Pakistan'ın da aynı yola girmesine yol açtı. İsrail'in cephaneliği Tahran'ın hesaplarında yerini almıştır. Şayet İran nükleer emellerinin peşinden giderse, S.Arabistan, Mısır ve bölgedeki diğer ülkelerin benzer bir yola girmesi yüksek bir ihtimaldir. K.Kore'nin fiilen nükleer güç konumuna sahip olması Japonya, G.Kore ve Tayvan'a nükleer silahlardan uzak durma taahhütlerinden vazgeçmeleri yönünde baskı yapmaktadır. ABD'nin nükleer kalkan vaadi bu emelleri bir süreliğine frenleyebilir ancak uzun vadede aynı şekilde devam edeceklerine inanmak için kaydadeğer bir iyimserlik icâb eder.
Silahsızlanma hareketi, küresel sıfır/lama'nın peşinden gitmek yerine, nükleer silahların nahoş bir gerçeklik olduğu dünyada ulaşılabilir gâyelere odaklanmalıdır. ABD ve Rusya'nın iyice şişmiş cephaneliklerini bir hayli zayıflatmak böyle bir gâyedir. Savunmaya yönelik nükleer doktrinleri benimsemeleri için Hindistanı ve Pakistanı teşvik etmek, nükleer cephaneliğin güvenliğini artırması için Pakistana telkinde bulunmak da böyledir.
Gerçi uzak plan işi ama nükleer programını silahlanmaya çevirmemesi için İran'ı ikna etmek ve kendi caydırıcılıklarını inşa etmek isteyen üzgün komşularının silahlanma güdülerini böylelikle azaltmak mümkün olabilir. Nükleer teknolojinin satıldığı küresel süpermarket olmanın iğvasına kapılıp gitmemesi için Pyongyang'ı uyarmak, hiç değilse başarı vaadeden bir çabadır.
Sınırlı ve pratik gâyeler bile Amerika'nın ve diğer ülkelerin sabırlı, yaratıcı diplomasilerini gerektirir. Daha tehlikeli bir döneme giriyoruz ve her derde deva bir politik ilacımız yok.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın