İsrail’in İran’a tavrı konusunda dünyanın inanmasını istediği şey, ille de İsrailli liderlerin gerçekte düşündüğü gibi değil.
Dünyaya verilen mesaj şu: İsrail İran’ın nükleer programının Yahudi Devleti’nin varlığını sürdürmesi için bir tehdit oluşturduğuna inanıyor ve eğer yaptırımlar Tahran’ı uranyum zenginleştirme konusunda durduramazsa, İsrail çok yakında İran’ın nükleer tesislerine hava saldırıları başlatacak. Böyle feci bir senaryodan kaçınmak için, Amerika İran üzerindeki baskıyı keskin biçimde artırsa veya kendi hava saldırılarını başlatsa -ki bu daha etkili olur- iyi olur.
Fakat ara sıra, İsrail’in ileri gelenleri arasındaki bazı kıdemliler, bunun İsrailli liderlerin gerçekten inandığı şey olmadığını açığa vuruyorlar. Geçen Cuma halk karşısında İran’a gerçekleştirilecek bir hava saldırısının “bugüne kadar duyduğu en aptalca şey olduğunu söyleyen” kişi, kısa süre önce İsrail Mossad istihbarat dairesi başkanlığından emekliye ayrılan Meir Dagan’dı.
Dagan İsrail’in, herhangi bir gizli bomba programının dayanabileceği meşru bir nükleer enerji altyapısına saldırmak için uluslararası hukuka göre bir dayanağı olmadığı yönünde uyarıda bulundu. ABD istihbaratı hala aynı tahminde olmasına rağmen: İran, bırakın sürece başlamayı, nükleer enerji programını nükleer silahlar yapmak için gerekli şartları bir araya getirmek için kullanıyor ve henüz bu tip silahlar yapmaya karar vermedi. İran’a bir savaş başlatmak potansiyel bir tehdidi ortadan kaldırabilir fakat bunun tehlikeli ve tahmin edilemez sonuçları olacaktır.
Netanyahu kabinesindeki bazı kişiler Dagan’ı bombalama seçeneği üzerinden yapılan psikolojik savaşı baltaladığı için azarlarken, Mossad’daki iki selefi, Danny Yatom ve Efraim Halevy, ona hemen arka çıktılar.
Hatta İran saldırısının savunucularından olduğu söylenen Savunma Bakanı Ehud Barak bile, İran’ın İsrail’e “varoluşsal” bir tehdit olduğu iddiasını tekrar tekrar yalanladı: İki hafta önce Barak bir İsrail gazetesine, İran’ın bir nükleer silahı olsa bile, bunu İsrail’e saldırmak için kullanmayacağına inandığını söyledi; çünkü İran da İsrail’in muazzam bir nükleer cephaneliği olduğunun ve denizaltılardan atılacak cruise füzeleri vasıtasıyla ikinci saldırı kapasitesinin, İsrail’le nükleer savaş başlatan herhangi biri için kesin tahrip anlamına geleceğinin, çevredeki herkes kadar farkında.
Barak pragmatik düşünüyor gibi görünüyor: İran İsrail’e saldırmayacak olsa bile, eğer bir nükleer silahı olsa, İsrail’in nükleer tekelinden gözü korkmayacak ve bu İsrail’e karşı bölgesel güç dengelerini değiştirebilir. Fakat Netanyahu tarafından ilerletilen histerinin yarattığı tehlikeleri de önemsiyor: Batı’da Anti-Semitizm, Yahudilerin istedikleri herhangi bir yerde iyi bir hayat sürebilecekleri kadar kenara itildi ve en iyi ve en zeki İsraillilerin çoğu, nükleer tahrip gölgesi altında yaşamaktansa göç ederler. Ayrıca İran tehdidini kıyamet gibi abartarak, Netanyahu gibi İsrailli politikacılar kendilerini köşeye sıkıştırıyorlar: İran’ın bir sonraki Auschwitz’i hazırladığını söyleyerek halkta liderlerinden, bunun anlamı savaş başlatmak bile olsa, tehdidi etkisiz hale getirmek için ne gerekiyorsa yapacağı yolunda bir beklenti yaratıyorlar.
İran tehlikesini övmedeki amaç, Ortadoğu hakkındaki tartışmaları İsrail lehine şekillendirmektir. Arap dünyasında son zamanda olanlar bir sorun ortaya çıkardı: İsrailli liderler uzun zamandır İran’la yüzleşmenin sadece İsrail’in bir kaygısı olmadığını, fakat Arap dünyasının büyük bölümünün İran hegemonyasına duyulan korku yüzünden onların konumunu savunduğunu iddia ediyor. Arap baharı bu acayip iddiayı savunulamaz hale getirdi; tabii ki Hüsnü Mübarek İran üzerindeki İsrail-ABD hattını destekledi. Fakat Mübarek tarih oldu ve halkın fikrini önemseyen Mısır’ın geçiş hükümeti, ABD-İsrail duruşu ile keskin biçimde ayrıldı ve Tahran’la ilişkileri normalleştirmek üzere harekete geçti.
Bu onların Tahran’ın tarafına “geçtikleri” anlamına gelmiyor; neticede ABD tarafından bile bir silah programı addedilmeyen İran nükleer programının, değil yıkıcı bir savaş başlatmak için bir sebep, herhangi biri için yakın bir tehdit olduğu fikrini kabul etmiyorlar.
İran tartışması aynı zamanda ilgiyi, İsrail’in Filistinlilerle çatışmasından uzaklaştırmak için de kullanışlı. Netanyahu gerçekte İran’ın Hamas’ın arkasındaki güç olduğu ve bu yüzden İran iğdiş edilmeden Filistinlilerle sorunun çözülemeyeceği konusunda ısrarcı. Filistin realitesi çok daha karmaşık olabilir ancak bu çekişme de tıpkı İran tehdidi ve İsrail hava saldırısı ihtimalleri gibi Amerikalılar’ı ikna etmek için.
Fakat ara sıra cephe çatlıyor. Barak’ın pazartesi günü Dagan’ı azarlaması da bu yüzden: “Meşru olsalar bile bu düşünceleri halkla paylaşmak doğru değil.” Bunlar “politik arena” ile sınırlı kalmalı diyor.
Kaynak: Star