İran pazartesi günü BM’ye bağlı nükleer denetim kurumuna, tıbbi bir reaktöre güç sağlamak için stoğundaki uranyumu zenginleştirmeye başlayacağını bildirdi ve böylece bizim de şunu kabul etmemizin vakti geldi: ABD’nin İslam Cumhuriyeti’ne yönelik yaklaşımı hiçbir sonuç vermiyor. Fakat ihtiyaç duyulan şey belki de, planımızda değişikliğe gitmekten ziyade, nükleer silahlı bir İran tehdidine bakış tarzımızı değiştirmek.
İster inanın ister inanmayın, İran’ın bir atom bombası yapmasının ABD’ye bazı potansiyel faydaları olacaktır. (Burada kendi adıma fikir beyan ediyorum; yazdıklarım Hava Kuvvetleri’ni kesinlikle bağlamaz.) Akla beş olasılık geliyor.
Kaide’nin gücü de kırılır
Birincisi, İran’ın nükleer silah geliştirmesi ABD’ye Kaide gibi şiddet kullanan Sünni-Arap terör gruplarını alt etme fırsatı verecektir. Sebebi de şu: Nükleer silah sahibi bir İran öncelikle komşularına yönelik bir tehdit oluşturur, ABD’ye değil. Bu nedenle Washington, 11 Eylül 2001 saldırılarına yol açan hoşnutsuzluğun beslenmesinden sorumlu olan otokratik Arap rejimlerine, ekonomik, siyasi ve sosyal reformlar yapmaları karşılığında bölgesel güvenlik, esasen de nükleer silahlara karşı bir Ortadoğu şemsiyesi önerebilir.
Bugüne dek Ortadoğu otokrasileri yönetim şekillerini değiştirmeyi reddetti, çünkü petrol rezervlerinin zenginliğiyle korunuyorlardı. Nükleer bir İran bölgesel dinamiği ciddi biçimde değiştirir ve bize reform talep etmek için güç zemini sağlar.
İkincisi, nükleer bir Ortadoğu’da bölgesel güvenliğin esas sağlayıcısı haline gelmek ABD’ye OPEC kartelini kırmak için bir imkân sağlayacaktır. Mevzu bahis nükleer kalkanın bedeli bu ülkelerin ABD’de yasadışı olan türlü türlü tekelci uygulamaları sona erdirmek zorunda kalması olacak; bu sayede de petrol fiyatları önemli ölçüde düşecek ve her yıl milyarlarca dolar tasarruf edilecektir. Ya da en azından, Başkan Barack Obama güvenlik karşılığında üretimi artırma ve küresel petrol fiyatlarını düşürme pazarlığı yapabilir.
Üçüncüsü, İsrail İran’ın nükleer programı nedeniyle kendisini tehdit altında hissettiğini açıkça ifade ediyor. Filistinlilerin de kaygı duymak için nedenleri var, çünkü İsrail’e yönelik nükleer bir saldırı onları da mahvedecektir. Bu ortak tehlike iki taraf arasındaki uzlaşma açısından bir katalizör görevi görebilir ve son beş ABD başkanının kotaramadığı barış anlaşmasına yolu açabilir. Paradoksal biçimde, İsraillilerle Filistinliler arasındaki herhangi bir nihai anlaşma, Tahran’ın İsrail’e yönelik husumetini azaltmak bakımından önemli bir ilerleme kaydedecek ve bölgede uzun yıllardır devam eden gerilimleri yumuşatacaktır.
Dördüncüsü, Ortadoğu’daki müttefiklerimize daha fazla silah sistemi satmak, eğitim sağlamak ve akıl vermek, mevcut ortaklık çabalarımızı güçlendirmekle kalmayacak, Amerikan savunma sanayiine de ihtiyaç duyulan taze kanı zerk edecektir. Gelecek yıllarda Pentagon bütçesinde önemli kesintiler yapılması ihtimali gündemde ve Boeing bu nedenle savunma sanayinin daralacağı konusunda yaygara çıkarıyor. Böyle bir daralma Amerikalıların işlerini kaybetmeleri anlamına gelecek ve ayrıca bizi, Çin gibi yükselen bir askeri gücün olası bir tehdidi karşısında zor bir konuma sürükleyecektir. Nükleer bir İran böyle bir felaketin önüne geçebilir.
Son olarak, ABD bölgedeki otokratik rejimlere dolar akışını azaltabilecektir. Bunu sadece petrol fiyatlarının aşağıya inmesi ve silah satışlarının yükselmesi sayesinde değil, Amerikan güvenliğinden faydalananların maliyetleri paylaşmak zorunda olmasından dolayı da başaracaktır. Ve uzun vadede, terörizme karşı savaşta kazanılacak bir zafer, şu an denizaşırı anti-terör operasyonları için her yıl vergi mükelleflerinin cebinden çıkan on milyarlarca doların ülkede kalmasını sağlayacaktır.
Bir de meseleyi kötümser tarafından ele alalım: İstikrarsız, Amerikan karşıtı bir rejim nükleer savaş çıkarabilir mi? Aslında bu çoğu insanın düşündüğünden daha düşük bir risk içeriyor. Ruhani lider Ayetullah Ali Hameney ve emrindeki Muhafızlar Konseyi diğer nükleer güçlerin hiç başvurmadığı bir yolu tercih etmediği sürece, İran bir kez nükleer silah sahibi olduğunda daha sorumlu davranacaktır. Sovyetler Birliği’yle ABD arasında 50 yıl devam eden sürtüşme, nükleer silahların caydırıcı etkisi sayesinde soğuk savaş diye anılıyordu.
ABD nüfuzu rönesansa girer
Nükleer bir İran’ın ilk şoku atlatıldıktan kısa süre sonra soğuk savaş Avrupa’sına ziyadesiyle benzeyen yeni bir bölgesel dinamiğin ortaya çıkacağına inanmak için birçok sebep var. Suudi Arabistan ve Irak, İran’dan duydukları korku nedeniyle küçük komşularıyla birlik olma yoluna gideceklerdir; ABD istikrarlı bir bölgesel güvenlik ortamı oluşturmak hususunda önderliği ele alacaktır. Dahası, gönülsüz Avrupalı müttefiklerimiz, hatta bir ihtimal Çin ve Rusya bile, Tahran’a mal ve teknoloji satışlarını haklı göstermekte
daha fazla zorlanacak, bu sayede İslam Cumhuriyeti daha da tecrit edileceketir.
İran uranyum zenginleştirme planlarının Amerikalıların yüreğine korku salacağını düşünüyor olabilir. Aslında bu durum bize Ortadoğu’daki Amerikan nüfuzunun rönenans dönemine gireceğine dair umut vermeli. (ABD Hava Kuvvetleri’ne personel yetiştiren Air (Hava) Üniversitesi’ne bağlı Hava Kuvvetleri Araştırma Enstitüsü’nde (Air Force Research Institute) savunma analisti, 9 Şubat 2010)
Kaynak: Radikal