Etiyopya’daki Mavi Nil’in üzerinde devasa büyüklükte olan ve özel politik hassasiyetlere temas eden bir inşaat devam ediyor. Neredeyse yarısı biten Büyük Etiyopya Rönesans Barajı aynı zamanda bir imtihan anlamına da geliyor: Suyun savaş sebebi olmaya yetecek kadar değerli gelmesi halinde uluslar onu paylaşmanın bir yolunu bulabilir mi?

Durum şimdilik fena değil. Proje sona yaklaşıyor ve Mısır, Etiyopya ile Sudan liderleri, projenin ilkelerine dair müşterek bir deklarasyonla işbirliği içinde olunacağını ve suyun akışından kaynaklanan “kaydadeğer” bir hasar olmayacağını vaad ediyor. Barajın, Mısır’ın bağımlı olduğu suyun üçte ikisini tutacağı göz önüne alınırsa bu kritik bir durum. Fakat işbirliğinin anlamlı olabilmesi için bu üç ülkenin ciddi teknik analizler yapması lazım. Yıllık yağış miktarının değişkenliği veya aşağı katmandaki akımın su kalitesini korumak için gerekli olan minimum debi gibi meselelere dair yapılacak zayıf değerlendirmeler, mevcut makul anlaşmayı baltalayabilir ve tahmin edilemeyecek yoğunlukta bir çatışmaya yol açabilir.

Bunların sebebi, Nil’in debisinin iklime bağlı bir rulet gibi olmasıdır. Bol bol suyun olduğu zamanlar da büyük kuraklıkların yaşandığı zamanlar da tecrübe edildi. Kur’an ve İncil’deki yedi bereketli yıl ve yedi mahsulsüz yıl hikâyelerini hatırlayın. Ancak şimdi riskler çok daha büyük: Mısır’ın nüfusu 90 milyon ve hâlâ artıyor. Bu ülkeye ait Aswan Barajı ve Etiyopya Barajı’ndan gelen aşağı akıntı, dalgalanmaların yönetilmesine yardımcı oluyor ancak ikinci bir büyük baraj ve onun akıntıya karşı rezervuarı durumu karmaşıklaştıracak.

Mısır hâlihazırda ihtiyaç duyduğu tüm suyu Nil’den alıyor (yılda 60 milyon metreküp civarı) ve bu oran, Sudan’la yapılan anlaşmada öngörülen miktarın biraz yukarısında. Bu da yılda kişi başı 700 metreküp suyun çekildiği anlamına geliyor. Birden çok kaynaktan (yüzde 30’u Colorado Nehri’nden olmak üzere), yılda kişi başı 1400 metreküp su çeken Kaliforniya ile kıyas yapıldığında Nil’in Mısır’ın refahı için ne kadar nadide ve kıymetli olduğu anlaşılır.

Kaliforniya büyük ölçüde Powell ve Mead Göllerine bağımlı, Colorado Nehri’ndeki barajın arkasındaki rezervuarlar birlikte; nehrin 3 yıllık toplam akışından biraz daha fazlasına denk gelen miktarda su depolayabiliyor. Etiyopya’daki yeni baraj ise Powell ve Mead’in toplam kapasitesinden daha fazlasına sahip olmasına rağmen sırf Mavi Nil’in sadece 1.5 yıllık akışına denk gelen miktarda su depolayabiliyorlar. Mısır’daki Aswan Barajı’nın arkasındaki büyük rezervuarı da eklersek Nil’in 1.75 yıllık toplam akışı kadar bir kapasite daha ilave oluyor. Bu durum, Kaliforniya’da olduğu gibi, uzun bir kuraklık ihtimaline karşı büyük ölçüde bir emniyet sağlamıyor.

Etiyopya’daki yeni barajı besleyecek muson yağmurları asıl olarak sadece 3 ay boyunca yağıyor, Bu yüzden bu suyun depolanması ile Nil’in tek başına 900 millik kaynak akıntısını teşkil eden Mavi Nil’in akışı yatıştırılıp kontrol altına alınacak. Ayrıca Etiyopya gibi gelişime oldukça muhtaç bir ülkeye finansal destek sağlayabilecek büyük miktarda elektrik üretilebilecek. Tabi henüz elektriğin ihraç edilmesi için gerekli olan geçiş kanallarının inşa edilmemiş olduğunu düşünmezsek.

Tıpkı Kaliforniya’nın depolanmış suyu kullanıp tarım alanında bir güç merkezi hâline gelmesi gibi, Sudan da yeni barajdan düzenli bir rejimde akacak olan sudan tarımsal üretimini arttırmak için faydalanacak. Bu durum; Etiyopya ve Mısır arasında yer alan Sudan’ın nihayetinde, su üzerindeki tamamen anlaşmadan gelen payını kullanmasına ve dolayısıyla Mısır’ın hâlihazırda eriştiği su miktarının düşmesine de yol açacak. 

Olası bir çatışmadan kaçınılması ve aşağı akıntının zarar görmemesi için Etiyopya, Sudan ve Mısır arasında müşterek bir anlaşmanın yapılması gerekliliği aşikâr. Geçmişte Mısır’ın suyunu korumak için savaşa niyetlendiğini göz önünde tutarsak bu anlaşmanın neyin “kaydadeğer” zarar olduğunu da tanımlaması gerekiyor.

Üç ülkenin tümü de beraber çalışırsa beraber kazanç sağlayacaklar. Barajın devasa depolama kapasitesi, kuraklık yıllarında hem Sudan’a hem de Mısır’a yardımcı olabilir. Hatta Mısır, yeni barajın üreteceği enerjiyi satın almayı kabul ederse (ve baraja bağlanacak geçiş hatlarını inşa ederse, belki de uluslararası yardımla) Etiyopya da nihayetinde akacak bir depolanmış sudan ekonomik kazanç elde etmiş olacak.

Bu nokta, teknik meselelerin önem kazanacağı nokta. Geçtiğimiz Kasım ayında  Abdullatif Jameel ve Dünya Su ve Gıda Güvenliği Laboratuarı, Nil Havzası’ndaki su kaynaklarını masaya yatırmak üzere uzmanları bir araya getirdi. Toplantıda çoklu baraja ev sahipliği yapan bir nehrin yönetiminin, temel bilgi paylaşımı ve bilimsel verilerle modellenmiş sistemlerin uygulanması gibi müşterek ve gelişmiş bir yönetim ile sağlanabileceğine dikkat çekildi. Rezervuar yönetim politikası, enerji aktarımı, baraj güvenliği ve sulama uygulamaları gibi detaylı anlaşmaları içeren zorlu müzakerelerin yürütülmesi için her üç ülkeden de teknik meselelerden anlayan ve uzlaşma iradesi ortaya koyabilen dış politika ve su uzmanlarının devreye girmesi gerekiyor. 

Mayıs 2015’te üç ülke bu problemlere yardımcı olması için teknik danışmanları devreye soktu fakat bu hazırlıklar sonradan proje yönetimine dair çıkan anlaşmazlıklardan ötürü başarısız sonuçlandı. Uluslararası toplumun –Nil Havzası İnisiyatifi gibi bölgesel girişimlerle- bu üç ülke arasında tarafsız bilirkişiliğin oluşturulması, bir yönetim sisteminin kurulması ve belki de ihtilafların çözümü için bir süreç önerilmesi gibi bilimsel ve fenni koordinasyonunun, bilgi paylaşımının sağlanmasına yönelik yardımlarda bulunması gerekiyor.

Dünya su paylaşımı konusunda iyi bir duruma gelmeli ve bunu hemen yapmalı. Bunun alternatifi ise tahmin edilemeyecek oranlarda ve sıklıkla bölgesele çatışmalar görmek olacaktır.  

Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran