Geçtiğimiz günlerde Economist dergisindeki bir değerlendirme de son aylarda Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler ışığında Amerika'nın, İsrail, Türkiye, Mısır ve Filistin arasında sıkışıp kaldığını belirtiyor. Yazıda Obama yönetimi için 'Ortadoğu'da işler ne zaman doğru gidecek?' cümlesi yer alırken yönetime geldikten bu yana Filistin'de iki devletli bir çözümden yana politikalar izlediğinin ama bunun Arap Baharı karşısında istenen sonuçta olmadığına kıtada (Libya)'da savaşa karışmış, bir diğerindeki (Suriye) savaşı çaresizce izler halinde bir Obama yönetiminden bahsediliyor. Economist bu savaştan çıkış yolunun olmayabileceğini dile getirirken, güçlenen Türkiye imajının arkasında Ortadoğu'da bozulan İsrail tılsımının ABD'ye bedel ödettirebileceğinin altını çiziyor. Tüm bunlar bir yana dursun Birleşmiş Milletleri Genel Kurul toplantısı önümüzdeki günlerde New York'ta başlayacak olması bozulan ilişkilerin siyasilerini bir araya getirirken toplantıya İsrail-Türkiye perspektifinde Filistin çıkması damga vuracağa benziyor. Filistin Devlet Başkanının toplantı öncesindeki 194. üye olarak tanınma konusunda BM Güvenlik Konseyine gidebileceklerini belirtmesi Amerika'daki Yahudi lobisini ve İsrail hükümetini harekete geçirmiş görülmektedir. Mahmud Abbas'ın bu çıkışı Türkiye tarafından olumlu ve makul karşılanırken diğer yandan İsrail'i durumdan rahatsız etmişe benziyor. Özellikle İsrail Başbakanlığı'ndan yapılan açıklamada 'Tek taraflı olarak BM'ye gitmekle barış yapılamaz, barışın sağlanabilmesi için İsrail ile doğrudan müzakere' şartı ile Filistin yönetimini müzakere yapmaktan kaçınan taraf olarak suçlarken diğer yandan BM yolundan vazgeçmesi halinde müzakere görüşmeleri için açık kapı bırakmaktadır.
Yahudi Lobisinden 'Seçim' Kartı
Arap Baharıyla değişen Ortadoğu'daki İsrail algısı Arap devletleri tarafından değişirken, hızla yalnızlaşan İsrail'de bu eylemler karşısında farklı kartları oynamayı hedef haline getirmiştir. Yeni Ortadoğu'da bu değişkenler arasında kalan, durumu ağırdan alan Beyaz Saray yönetimi gelecek seçimlerin şimdiden kaygısına düştüğü kesin. İçeride bozulan Ekonomi ve cumhuriyet adaylarının öne çıkmasıyla zorda kalan Obama yönetiminin gelecek seçimler gözetmesi için İsrail kökenli Amerikan Yahudilerini ve Yahudi lobisinin memnuniyetini alması şartı öne çıkıyor. Bunu teyitler nitelikle geçtiğimiz aylarda yaşanan Obama'nın İsrail'in 1967 sınırlarına çekilme sözü karşısında Yahudi grupların tepkisini almakla kalmamış, ilişkileri düzeltmek adına İsrail'in en güvenilirli ortağı ve yakın müttefiki söylemlerine bir kez daha vurgu yapmış, yeniden güven temin edebilmek adına İsrail Devleti adına Netanyahu'ya mecliste uzun süren bir konuşturma yaptırmıştı. Bu gibi örneklerle içeride Yahudi grupların tepkisini en azından 2012 seçimlerine kadar çekmek istemeyen Amerikan yönetimi önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan oylamada şimdiden net olarak tepkisini ortaya koydu. Oylamanın Güvenlik Konseyine gelmesi durumundan red edeceğini açıklayan ABD yönetimi kararını bu unsurlara dayandırdığı kesin. Bölgede taraflar arasında iki modelli devlet yapısını baz alan açıklamalarıyla bilinen Obama yönetiminin bu yumuşak tavrı Amerika'da yaşayan bazı azınlık grupların tepkisini çektiğini bizlere gösteriyor. Son yıllara baktığımızda İsrail-Filistin görüşmelerinden Filistin tarafına uygulanan politikalar ne uluslar arası hukuka uygun olduğu, diplomasinin nimetlerinden yararlandığı söylenebilir. ABD yönetiminin bu gibi nedenlerle Filistin'in bağımsızlığına bu karşı çıkması Ortadoğu'da açık diplomasinin örneklerini bizlere gösterirken diğer yandan iki tarafın iknası için çabalaması ABD'nin bu oylamada zorda olduğunu göstermektedir. Hafta içerisinde Obama'nın Ortadoğu'dan sorumlu danışmanları Dennis Ross ve David Hale'nin İsrail'i ikna etmek için bölgeye gönderilmesi konunun masaya gelmeden halletme çabası içerisinde olduğunu teyit eder nitelikte.
BM'de Oylama Farklı Sonuçlar Doğurabilir
Filistinlilerin devlet kurma mücadelesi yakın zamanda AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Temsilcisi J.Solona'nın 2009 yılında BM nezlinde kurulacak Filistin Devleti için ortak çağrı yapmasından Mahmud Abbas'ın 16 Mayıs 2011 tarihli New York Times'da kaleme aldığı makaleye kadar dayanmaktadır. Makale de olası veto karşısında 'Üye olmayan devlet' vurgusu yapan M. Abbas'ın süreci günümüze taşıması ummadık bir planlama değil, hazırlanmış bir süreç olduğunu göstermektedir. Bu vurguyu alternatif olarak dile getiren Filistin liderinin devlet olma kaygısı geçmişten bu yana süre gelen hukuksal haksızlık ve rekabet ile mücadele edememe haklılığının taşıdığı bir kanattır. Bazı çevrelerce, devlet olduğunda ne olacak? İsrail-Filistin barış sürecine bir katkısı olmayacak? izlenimleri kurumsallaşamamış yapıların ön safhada ürettikleri temel argümanlar gibi gözükse de kurulmuş olan Filistin Devleti karşısında mevcut şartlardan çok daha öte Filistin tarafı BM'de üyelik oylamasında hak sahibi olacak, halk ve yurttaşlarının fırsat ve riskleri karşısında uluslar arası hukukta antlaşmalara, elçilik kabul-göndermelere, mahkeme ve ikili müzakerelerine yasal olarak katılabilecektir. Bunu kazandığında ise İsrail ile müzakereleri daha sağlıklı yürütebilecek, Obama yönetiminin bahsettiği iki modelli devlet yapısını kendi bünyesinde tartışma imkanı sağlayacaklardır. Devletleşme sürecini tamamlamış bir Filistin'de belki de en önemli husus mülteci durumundaki Filistinlileri geri dönüşü olacaktır. Mülteciler terk ettikleri topraklara dönüşte birtakım düşünceler içerisinde kalsalar da hepsinin sürece dahil olabileceğini söylemek mümkün değil. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Filistin'de ve yurtdışında yaşayanların genel kanısı 1967 sınırlarına gelen bir Filistin, İsrail karşısında bir takım sıkıntılarıyla beraber getireceği, en önemlisi temsil yeteneğinin yitireceği kanıları taşımaktadır. Bunların başında Hamas gibi marjinal grupların söylemleri gelirken Filistin'in devletleşme sürecinde farklı grupların bakış açılarının olması doğal karşılanmalı. Zira Gazze ve Doğu Kudüs, Beytüllahim hariç olmak üzere, Filistinlilerin Ramallah merkezli birleşememiş devlet kurmaları, buralarda yaşayanlar için resmi temsil yetkisini yitireceği kaygısı oluştururken mülteci sorununa da ışık yakmaktadır. Olası Filistin Devleti'nin kurulmasında Batı Şeria merkez alınacağı gibi buralarda kısa vade kurulacak devletin bekleneni verememesi olasılıklar içerisinde. Filistin yönetiminin ABD Kongresi'nden aldığı yıllık 500 milyon dolar yardım kesileceği olasılıklar arasında yer almasıyla, İsrail'in baskıları daha da artırabilmesi söz konusu olabilir. Halk nezlinde meşruiyetini yitirme noktasına gelen Mahmud Abbas yönetimi bu hayal kırıklığında yerini daha radikal gruplara bırakabileceği gibi Filistin'de üçüncü intifada gerilime neden olabilir.
Sonuç Yerine
Yıllarca savaş ve kanla beslenen topraklarda özerk bir yönetim olarak devamını sağlayamaya çalışan Filistinlilerin BM nezlinde izledikleri yol tartışılmaz hukuki ve gerekli bir prosedürdür. Günün mevcut koşullarında gerçekleşecek oylama da devlet olma/yolunda ilerlemeler kuşkusuz Filistinlilere imkân ve yarar sağlayacak, İsrail'in uyguladığı devlet terörüne karşın uluslar arası toplulukta savaş suçluları, insanlığa karşı işlenen suçlar adı altında Uluslar arası Ceza Mahkemesinin yolunu tutabilecektir. Ayrıca 1967 sınırları içerisinde Filistin Devleti'nin tanınması Batı Şeria ve diğer yerleşimlerde 650 binden fazla İsrailli yerleşimciyi işgalci pozisyonuna düşüreceği gibi mültecilerin geri dönmesinde bir takım imkanlar getirecektir. Uluslar arası kamuoyunun çoğunluğunun desteğini alan Filistinlilerin hiçbir zayıflılık göstermeden BM Genel Kurul'una girmesi bir diğer önemli husustur. Bu duruş karşısında, Filistin'e red cevabı verenlerin Kosova ve Libya Geçiş Konseyi'ndeki tavrı BM nezlindeki eşitliği zedelediği gibi çiftte standardında açık bir göstergesi olarak hafızalarda yer alacaktır.