Fatihte bir küçük bir işyeri… Tezgahındaki ürünler genelde çikolata ve şekerleme mamülleri olsa da genel havası artık fazla örneği kalmayan şekerci dükkanı gibi. Yani taburenizi çekip bir köşesine iliştiğiniz, sıcak muhabbetin yapıldığı işyeri. Görünüşte her şey modern ama muhteva hayli derin. Şekerci dükkanında yoğun bir tarih ve medeniyet tartışması yapılıyor. İşyeri sahibi öfkeli, sesini yükselttikçe yükseltiyor, misafirler ise bir tür suçluluk psikolojisiyle sesleri hayli kısık durumda.

Fatih Belediyesi ne hakla Sezai Karakoç sempozyumu yapabilirdi? Öfkenin sebebi bu. Aslında bu öfkeye çok derinlerden gelen öfke birikiminim bahanesi demek daha doğru. Sezai Karakoç gibi medeniyet düşüncesiyle özdeşleşen bir düşünürün, şairin fikirlerini, şiirini, mücadelesini gündeme getiren bir toplantıyı desteklemesi gerektiği intibaını veren işyeri sahibi, yani ev sahibi konumundaki yılların Fatih sakini neden buna karşı çıkıyor olabilirdi ki?

Mesel çok net ve açıktı: Yüzyılların birikimini taşıyan, İstanbul'un kimliğiyle özdeşleşen bir semtteki mahalle ve sokak isimleri teker teker değiştiriliyor, kaldırılıyordu. Bu cümle bile insanın kanını dondurmaya yetecek derecede ürkütücü.

Böylesi bir tarih, kültür kıyımını gerçekleştirenler ne hakla Sezai Karakoç üzerine toplantı düzenlemeye yelteniyordu? Yoksa işledikleri cinayeti kapatmak için ismi medeniyet düşüncesiyle özdeşleşen bir düşünürü mü öne sürüyorlardı.

Hakkını yememek lazım; misafirlerin teskin edici açıklama çabaları da tümden yersiz değildi. "Aslında belediyenin böyle bir derdi bile yoktur, belki gayretli bir iki kişinin kişisel çabalarıyla organize ediliyordur" şeklinde iyimser bir yorum yapılsa da öfkeyi dindirmeye yeterli gelmeyecektir.

Mesele şu: Kimilerinin iddiasına göre 2010 Kültür Başkenti projesinden bağımsız olamayan bir girişim olarak, Fatih Belediyesinin gayretleriyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclisinde muhafazakar üyelerin oylarıyla geçen karara göre Fatih'teki tarihi mahalle isimleri kaldırılıyor. Her birinin tarihi İstanbul'un fethine ve hatta daha öncesine kadar giden 64 mahalle sayısı 24'e düşürülüyor; birleşme sonrası yeni mahallelerin isimleri ortadan kaldırıldığı gibi, yeni verilen isimler de hayli tartışmalı.

İstanbul'un değil Türkiye'nin ve hatta Osmanlı bakiyesi coğrafyaların hafızası bir semtin izleri, tarihi, bilinci, kültürü, sembolleri böylece muhafazakar bir iktidar marifetiyle katlediliyor demektir. Haykırmak yeterli mi sizce?

Sadece mahalle isimleri değil, tarihi caddelerin isimleri de teker teker kaldırılıyor. Haliç kıyısından geçenlerin fark etmemesi mümkün değil; sahil boyu uzanan Abdülezel Paşa Caddesi'nin ismi bir işadamının ismiyle değiştirilmiş. Bu denli pervasızca, sonradan görme şehircilik anlayışına uygun, tarihsiz, hafızasız, kültürsüz bir muhafazakarlık bu kadar olur. Bu tür haddi aşan bilinç yoksunu girişimde ancak muhafazakarlar eliyle yapılabilirdi. Abdülhamid'in paşalarından olan Abdülezel Paşa Osmanlı-Yunan savaşında şehid düşmüş bir askerdi. Kırım harbinde, Girit ve Sırp isyanının bastırılmasında, Plevne savunmasında büyük yararlılıklar gösteren Abdülezel Paşa 1897 yılında Yunanlıların bozgunuyla sonuçlanan Osmanlı-Yunan savaşında at üstünde alnından vurularak şehid olmuştu.

Tüm bunlar biraraya getirildiğinde "Patrikhane'nin önünden geçtiği için mi bu caddenin ismi değiştirildi" diye sormadan edemiyor insan. Her ne gerekçeyle olursa olsun atılan bu adımın tek parti döneminin tarih ve kültür kıyımından hiçbir farkı yok.

İşin tuhafı, tarihin en büyük "tarih kıyımı"na imza atmış olan CHP bu kararın değiştirilmesi için mahkemeye başvurdu.

Söylenecek söz var mı?

Tüm bunlardan sonra ne hakla medeniyet şairi hakkında toplantı yapmaya cesaret ediyorlar? Fatihli evsahibinin sesi hala yankılanıyordu: Ne hakla!