Libya'da askeri operasyonların devam etmesine rağmen Kaddafi'nin yönetime geri gelmesi elbette düşünülemez. Sürecin geriye doğru çalışmasının imkansız olduğuna dair düşünceler Pekin yetkilileri tarafından yeni Libya hükümetinin tanınması ile daha da pekişmiş oldu. Yaşanan gelişmeler konusunda genel bir değerlendirme yapabiliriz fakat operasyon sonuçlarının hem Libya hem de NATO açısından vahim olduğunu önceden belirtelim.

Rusya'da Batı ülkelerinin politikalarını analiz edenler sorunun petrol dolayısıyla ortaya çıktığını düşünüyor. Ancak bu konuda değerlendirme yapanlar savaş öncesinde Libya petrolünün yüzde 83'ünün Batı ülkelerine – yüzde 77'si Avrupa ve yüzde 6'sı ABD- aktığını ve petrol üretiminin önemli bir kısmının Batılı şirketler tarafından gerçekleştirildiğini unutuyor.

Hem petrol kaynaklarına sahip olmalarına hem de Libya'da üretim değerinin arttığı bir dönemde savaş başlatılmasının anlaşılması zor bir durum.

Rus basınında çok daha komik analizler yapanlar da bulunuyor. Örneğin bir kısım uzmanlar Kaddafi'nin ortak Afrika para birimini oluşturmak istediği – bu para biriminin Batı ülkelerinin döviz kaynağına rakip olabileceği öne sürülüyor- için gözden çıkarıldığını öne sürüyor. Bugün AB ülkelerinin ekonomik güç ve desteğine rağmen avronun zor günler geçirdiğine tanık olmaktayız.

Bu gibi değerlendirmeler gerçek durumun göz ardı edilmesi ile sonuçlanıyor. Gerçekte ise Batı ülkeleri NATO aracılığıyla dünyanın dört bir tarafından demokrasi değerlerini yaygınlaştırmak istiyor. Bu durum Batı kamuoyunun baskısı ile de gerçekleşiyor. Ancak Batı kamuoyu askerlerinin kaybedilmesini kabullenemiyor. Bu ise çelişkilerin artması ve çifte standartların ortaya çıkması ile sonuçlanıyor. Haklı ve haksız tarafları ayırmak da zorlaşıyor. Nitekim Libya savaşı ile bu durum bir daha ortaya çıkmış oldu.

Batı ülkelerinin müdahalesinden önce de Kaddafi güçlerinin ülkenin yarısının kontrölünü kaybettiği ve uluslararası tecrit politikası ile karşı karşıya kaldığı hatırlanabilir. Albay Arap ülkeleri liderleri tarafından da "terörist" muamelesi görmekteydi. Bu ülkeler içerisinde sadece Suriye ve Cezayir liderleri ile normal ilişkileri bulunduğu söylenebilir. Ancak Esad yönetiminin Kaddafi'ye yardım edebileceği düşünülemezdi. Cezayir ise Kaddafi yüzünden diğer Arap ülkeleri ve Batı ile sorun yaşamak istemedi.

NATO müdahalesinden önce de Kaddafi'nin durumu kontrolü altında tutma şansı bulunmuyordu. Ancak buna rağmen orduları kararlı bir şekilde isyancılara karşı taarruza geçti. Fransa öncülüğünde NATO güçleri acil bir kararla müdahaleye başladı. Batı ülkeleri basınında isyancıların kurtarılması gerektiğine dair sayısız haberler yayınlamaktaydı.

NATO savaş uçaklarının saldırılarından sonra Kaddafi güçlerinin bir ay dayanabileceğine dair genel bir kanaat oluşmuştu. Libya hava kuvvetlerinin gücü NATO hava kuvvetlerinin saldırı becerisi ile kıyaslanamazdı. Hatırlanacağı üzere İsveç, BAE ve Katar gibi ülkeler de saldırıya destek verdi. Libya'ya 20 yıl önceden başlayarak uygulanan yaptırım sonucunda askeri teknoloji de modern çağın çok gerisinde kalmıştı. Hava kuvvetleri ve hava savunma sistemi ise iflasın eşiğine gelmişti. Bu yüzden de düşmanın savaş uçağı ve helikopteri etkisiz hale getirilemedi. Libya askerlerinin hazırlıklarının da yetersiz olduğunun vurgulanması gerekiyor.

ABD'nin kısa bir süre sonra operasyonlara askeri desteğini durdurmasına rağmen Avrupa ülkelerinin gücü kısa bir süre içerisinde başarılı olmak için yeterli sayılmaktaydı. Ancak buna rağmen savaş yeterince uzun bir süre devam etti.

Avrupa askerlerinin kara operasyonu yapacağı düşünülmüyordu. Bu operasyonların masraflarının yüksek olacağı ve kayıpların artabileceği öngörülüyordu. Avrupa hükümetleri bu riske giremezdi. Ancak hava operasyonlarının da kısıtlı yapıldığı gözlemlendi.

Diğer önemli bir konu ise NATO anlaşmasının beşinci maddesinin göz ardı edilmesi oldu. Beşinci madde 1949 yılında imzalandı. NATO üyesi ülkelerinin temel hedefi SSCB ordusunun Batı Avrupa'ya girişini önlemekti. Nitekim NATO ülkeleri ABD'ye Vietnam, İngiltere'ye ise Arjantin Savaşı sırasında destek vermemişti. Soğuk savaş sonrasında ortak karar kabul etmek daha da zorlaştı. Libya savaşının her ne kadar NATO komutası altında yapıldığı belirtilse de üye ülkelerinin 14'ü destek vermedi. Ancak İzlanda, Lüksemburg, Letonya, Litvanya, Estonya, Arnavutluk ve Slovenya gibi ülkelerin operasyonlara destek verecek askeri güce sahip olmadığının da vurgulanmasında fayda var.

Almanya, Yunanistan, Çek cumhuriyeti, Portekiz, Macaristan ve Hırvatistan gibi ülkeler ise destek verme gücüne sahip olsa da bunu gerekli görmedi. Türkiye, Polonya, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkeler Libya ablukasının gerçekleşmesi için bölgeye savaş gemileri gönderdi. Operasyon sırasında savaş gemilerinin zarar görebileceği düşünülemezdi. ABD bir hafta savaşa katılmasına rağmen 500 milyon dolar harcama yapmak zorunda kaldı.

Norveç, Danimarka, Kanada, Hollanda, İspanya, İtalya ve Belçika gibi NATO üyesi ülkeler savaş uçakları ile operasyona destek verdi. İsveç, Hollanda, İspanya, İtalya ve Arap ülkelerinin uçakları sadece keşif uçuşları yapmakla yetindi. Bu ise askeri açıdan hiçbir öneme sahip olmadı.

Koalisyon içerisinde üç ülke yer aldı. Bunun neticesinde askeri operasyonlar NATO şemsiyesi altında yapılsa da gerçekte İngiliz Fransız ortak yapımı saldırı planı ortaya çıkmış oldu. Onlara Belçika ve Kanada gibi ülkeler sembolik destek verdi. Bu iki ülke 50 savaş uçağı ve savaş helikopterleri ile saldırılar düzenledi. Savaş uçaklarının saldırıları sonrasında Kaddafi zırhlı araçları sırasıyla yok edildi. Operasyon sürecinin uzaması mali yükün artmasına neden oldu. Henüz Ağustos başlarında açıklama yapan İngiliz yetkililer mali yükün artmasının sorun teşkil edeceğini belirtti. Askeri açıdan bu durumu anlamak çok zor... Nükleer güce sahip bir ülke sadece 30 savaş uçağı ile katıldığı operasyonlara dört ay sonra devam edemeyeceğini savunuyor. Askeri açıdan operasyonların NATO'nun yüz karası olduğu söylenebilir. Ancak buna rağmen Kaddafi güçleri de gerekli ekonomik desteğe, yakıt, gıda ve askeri malzeme stokuna sahip değildi. Bunlara ilave olarak Fransa ve Katar isyancılara silah desteği vermeye başladı. Nihai olarak Batılı özel askeri birimler de operasyonlara destek verdi. Böylece Trablus yönetiminin sonu gelmiş oldu.

Libya askeri operasyonunun hukuki dayanağının da olmadığı çok açık... BM Güvenlik Kurulu kararı sivillerin korunması için insansız keşif uçaklarının uçuşuna izin vermekteydi. Operasyona başlayan ülkeler bu kararı ihlal etti. Sivillerin korunması ise kimsesinin umurunda değildi.

İsyancılara silah desteğinin verilmesi de BM kararına aykırı bir şekilde yapıldı. NATO güçlerinin kara operasyonlarını muhtemel kayıpları göz önünde tuttuğu için yapmadığı bilinmeli. Onların uluslararası hukuku göz önünde tuttuğu düşünülemez. NATO üyesi ülkelerin Suriye operasyonlarına katılmak istememesinin de sebebi kısıtlı askeri güce sahip olmak. Ayrıca Suriye ordusu da Esad'a destek vermenin yanı sıra Libya ordusundan çok daha fazla güce sahip. Yaşanan gelişmeler Batı ülkelerinin çifte standartlarını bir daha göstermiş oldu.

* Aleksandr Anatolyeviç Hramçihin Rusya Siyasi ve Askeri Analiz Enstitüsü Başkan yardımcılığı yapmaktadır.

Nezavisimaya Gazeta'dan Dünya Bülteni için İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.