Çayınıza biraz İslamofobi ister misiniz? Çay Partisi'nin ara seçimlere katılan kimi temsilcileri, seçmenlerin içeceklerine Müslüman karşıtı çok sıcak baharatlar katıldığını görmekten memnun olacaklarını düşünüyorlar. Çay Partisi lideri Judson Phillips destekçilerine gönderdiği bir epostada Temsilciler Meclisi üyesi Keith Ellison'ın sırf Müslüman olduğu için ona karşı destek vermelerini istedi. "Kongre'nin Müslüman tek üyesi o." "Kuran, açık bir şekilde "kâfirleri öldürün" gibi hayret verici şeyler söylüyor. Sırf kâfirim diye beni öldürmek isteyen insanlarla gerçek bir problemin var" diyen Phillips, Ellison'un muhalifi Lynne Torgerson'a destek verdiğini ifade etti.

Torgerson ise web sitesinde "İslam hakkında ne biliyorum?" diye sordu. "Pekâla, 11 Eylül'ü biliyorum. S. Arabistanlı 19 adam – ki hepsi de müslümandır – uçak kaçırıp ikiz kulelere çarptılar, binlerce insanı öldürdüler ve Pentagon'u da vurmak istediler...insanlar ılımlı, barış sever Müslümanları içimize alamayacağımızı söylüyorlar. Buna katılıyorum. İyi de onlar kim? ....anlatamam. Gidip onları bulmaya çalışamam. Eğer varsalar, ayağa kalkıp kendilerini göstermeleri onların vâzifeleridir." Dava kapandı.
Bir de Cumhuriyetçi Senatör adayı Sharron Angle var. Nevada'da kalabalık bir destekçi grubuna Şeriat'ın Amerikan şehirlerine yerleşmesine güya izin veren "militan terörist durumu" Amerikalıların ele almaları gerektiğini söyledi.

Tatil kasabası Mesquite'de taraftarlarıyla bir araya gelen Angle'a destekçilerinden biri Müslümanların halifeliği Kuzey Amerika'ya getirme planları hakkındaki haberlerle ilgili olarak ne düşündüğünü sordu. "Müslümanların ABD kentlerini ele geçirmek istediklerini sürekli olarak duyuyorum...daha dün gece bir televizyon programına Michigan kentini ele geçirdiklerini, kent sâkinlerinin ise onların kentten çıkmalarını istediklerini gördüm" dedi ve "bunun hakkında düşünceleriniz neler?" diye sordu. Angle ise şu cevabı verdi: "Militan terörist bir durumdan bahsediyoruz, bunun yaygın bir şey olmadığına inanıyorum fakat bunu ele almamız kâfidir ve ele almaktayız da." Müslümanların ülkenin bazı kesimlerinde Şeriat'ı çoktan uyguladıklarını söyleyen Angle şöyle devam etti: " Benim düşünceme göre Dearbron, Michigan ve Frankford Amerikan topraklarında ve Amerikan anayasasının hükmü altında bulunuyor. Bana öyle görünüyor ki yabancı bir hukuk sistemine belediye veya ülke yönetiminde bile söz sahibi olma izni verilmesinde esaslı bir hata vardır."

Dearborn ve Michigan'da sağlam bir Müslüman câmia varken, Frankford yok. Wikipedia'da kaydedildiğine göre 1975'te Dallas'a bağlanan Frankford'da sadece küçük bir kilise ve mezarlık bulunuyor. Dearborn belediye başkanı Jack O'Reilly, Angle'ı eleştirdi ve Dearborn'da Şeriat'ın olmadığını, bölge sâkinlerinin böylesi bir meselelerinin hiçbir zaman olmadığını kaydetti. "Müslümanlar herhangi bir olay veya çatışma olmaksızın 90 yıldır câmiamız arasında inançlarını yaşıyorlar. Ele geçirdiklerini söylemek, Dearborn'da 7 câmi ve 60 Hıristiyan kilisesi olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir" dedi. Sakıncası yok.

Fakat Çay Partisi üyeleri için sakıncası var. İslam'ı ve Müslümanları sıkıştırmakla Cumhuriyetçi adayların seçimlerde kazanacakları bir şey olup olmadığı ise belli değil. Angle, Nevada'da kaybetti; Müslümanlardan ziyâde Hispaniklere saldırmış olmasının bu sonuca katkısı şüphesiz daha fazladır. Katolik olarak büyüyen ve daha sonra İslam'a dönen Afro-Amerikalı Ellison (Kongre'nin Müslüman tek üyesi Ellison değildir ayrıca) çok az sayıda siyâhi ve Müslüman'ın yaşadığı bir bölgeyi temsil etmek üzere ikinci kez seçildi.

Cumhuriyetçi kanadın adayı olarak Güney Dakota'da zafer kazanan Çay Partisi'nin sevgilisi Kristi Noem, Dünya Ticaret Merkezi'nin iki blok ötesinde İslam merkezi kurulmasına itiraz ettiğini dile getirmişti ama başarı kazanmasını sağlayan şey, muhafazakâr seçmenler karşısındaki şahsi cezbediciliği ve Obama karşıtlığıydı.

Popüler olmayan bir Demokrat karşısında New York valiliği için yarışırken "Sıfır Noktası Câmisi'nin" ölüm kalım meselesi olduğu mesajını veren Çay Partisi'nin gözdelerinden Carl Paladino gelecek dört yılını Albany'de geçirmeyecek. Mağlup Paladino, Noem'in aksine berbat bir adaydı.

Cumhuriyetçi Parti, tarihi olarak Müslüman oyların lehdârıydı; Amerikalı müslümanların muhafazakâr kültürel değerlerini ve iş anlayışını yansıtıyordu bu. Amerikalı Müslümanların yaklaşık yüzde 80'i, 2000 başkanlık seçimlerinde George W. Bush'a oy vermişlerdi. 11 Eylül'den dört yıl sonra, iki İslam ülkesine karşı yapılan savaşlardan sonra, Cumhuriyetçi başkan Müslümanlardan aldığı oyların yarısını (2004'te) kaybetmişti. Dini gruplar arasında en sağlam seçmen bloğu olan müslüman oyların yüzde 85'i 2010 yılında Barack Obama'ya gitti. Yüzde 79'u Obama'ya oy veren Yahudi seçmenler, ki Demokratlara verdikleri geleneksel desteğin sürdüğünü gösterir, Obama yanlısı ikinci en büyük grup oldu. İşte bu, Cumhuriyetçi başkanın Ortadoğu'da saldırgan bir neocon gündem izlerken Amerikalı Müslümanları karşısına aldığını ama Yahudi seçmenleri kazanamadığının işaretidir.

Başkan Bush ve yardımcıları 11 Eylül'ün hemen ardından ve terörle savaşın zirvede olduğu zamanda, Ortadoğu gündemini Batı ve İslam arasında bir çatışma olarak tanımlamaktan geri durdular ve yurtiçinde ve yurtdışında, radikal İslamcılarla ılımlı çoğunluk arasında ayrım güden çeşitli halkla ilişkiler kampanyaları yürüttüler. Fakat Obama'nın İran'la diplomatik yakınlaşmayı teşvik ederek, İsrail-Filistin konusunda daha dengeli bir Amerikan duruşu benimseyerek yurtdışındaki Müslümanlara uzanma gayretleri, yanı sıra yurtiçinde İslam hakkındaki münakaşalar, Çay Partisi dâhil bazı Cumhuriyetçilerin, Müslüman karşıtı hissiyatı istismar etmenin seçim zaferine götürebileceği hükmüne ulaşmalarını sağladı.

Amerika'nın İslamofobiye yakalandığı fikri abartıldıysa da sıfır noktasına yakın yerde câmi inşa edilmesi hakkında yapılan tartışmalar, Florida'daki kaçık bir papazın 11 Eylül'de Kuran yakacağını açıklaması ve Obama'nın Müslüman olduğu hakkındaki saçma görüşlerin internette dolaşması, ara seçimler arefesinde - çocukluğunun bir kısmını nüfusu en kalabalık Müslüman ülke olan Endonezya'da geçirmiş, Kenyalı laik Müslüman bir babanın oğlu olan - Obama'nın ülke ekonomisiyle ilgili gündemine yapılan eleştirilerin, başkan hakkında "büyük devlet yanlısı bir liberal olmakla kalmayıp psikolojik olarak da Amerikalı değildir, o da şayet ABD ve Batı'nın çöküşü için tezgâh kuran bir gizli Müslüman değilse" diyen daha büyük bir hikâyeye bağlandığı bir siyasi iklim yaratmış görünüyor.

ABD'nin güç kullanmak dâhil dünyaya demokrasiyi yaymak gibi bir mükellefiyeti olduğuna inanan şahinlerin, Obama'nın başkan George W. Bush'un dış politikasına yön veren türden bir realpolitike dayalı dış politikalarını eleştirme hakları var. Benzer şekilde, muhafazakârların sıfır noktasına yakın bir yerde câmi inşaatına karşı çıkmalarının da meşru nedenleri var her ne kadar mülkiyet haklarına ve din özgürlüğüne bağlılık bu nedenler arasında yok ise de. Ve eğer bu ülke milyonlarca Müslüman göçmenin akınına uğruyorsa, İslam hukuku ile Amerikan hukuku arasındaki ilişkiler âcilen ilgi bekleyecektir. Fakat İslam karşıtı korku tellallarının başı Daniel Pipes'a göre Müslüman göçmenlerin sayısı ve onların ABD'deki sülbü "iki milyondan biraz fazladır" yani ülke nüfusunun yüzde 1'i kadardır.
Mamafih Pipes Müslüman militanların "Amerika'yı değiştirmek ve İslamlaştırmak istedikleri" uyarısını yapmaktadır. Daniel Pipes, Jihadwatch.org'un başı Robert Spencer, Center for Security Policy'nin savaş çığırtkanı Frank Gaffney'le birlikte yıllardan beridir Müslüman radikallerin Şeriat'ı Amerikan hukukunun üzerine çıkarma teşebbüsünde olduklarını söylüyor, uyarıyorlar. Bu profesyonel Müslüman tâcizcilerine şu yakınlarda başkaları da katıldı: Şeriat'a federal yasak getirilmesi çağrısında bulunan Newt Gingrich gibi daha popüler kişiler ve eyâlet hâkimlerinin karar verirken Şeriat'ı göz önüne almalarını yasaklayan tedbirler alınması için bastıran ülke genelindeki eylemciler.

Fakat Talking Points Memo araştırmacılarından Rachel Slajda, Şeriat tehdidi hakkında yapılan konuşmaların aklın almayacağı tuhaf Amerikan karşıtı stratejilerin hayalini kuran - Müslüman Kardeşler gibi - dünyadaki radikal İslami grupların üyelerince yazılmış metinlere dayandığını belirtiyor. İslam hukukundan yana tehdit hisseden siyasi eylemciler 2009 yılında görülen bir davaya da gönderme yapıyorlar; hâkim bu davada karısını cinsel ilişkiye zorlayan Faslı bir göçmene karşı sınırlama emri vermeyi reddetmiş, eşinin kendisiyle yatmak zorunda olduğunu söyleyen kocanın bu inancının dini pratikleriyle uyumlu olduğunu söylemişti. Fakat Wall Street Journal'a göre temyiz mahkemesi bir Mormon'un, inancının kendisini çokeşliliği yasaklayan kanundan muaf tuttuğu iddiasını reddeden bir Yüksek Mahkeme kararına atıf yaparak aksi yönde karar aldı ve sınırlama emri verdi. Birkaç Amerikan kentinde dini kurumlar olduğu, aile hukukuyla ilgili ihtilaflarda hükümler verdikleri ve inananlar arasındaki kişisel meselelerde bağlayıcı tahkim kararları aldıkları doğrudur. Fakat bunlar Yahudi kurumlarıdır ve inananlar da Yahudi dini hukuku Halakha'ya bağlı Ortodoks Yahudilerdir. İhtilafın tarafları, verilen hükümleri her halükarda kabul etmek zorundadırlar; bu kararlar, ABD kanunlarını ihlal etmediklerinden emin olmak için Amerikan mahkemeleri tarafından infaz edilmektedir. Hahamlardan oluşma Beth Din mahkemeleri İngiltere'de Ortodoks Yahudiler arasındaki sivil davalara bakabilmektedir. Müslümanlar arasında boşanmadan mâli ihtilaflara ve aile içi şiddete kadar çeşitli sivil davalara bakmaları için Şeriat mahkemelerine de yetki verildi.

ABD'de Ortodoks Yahudilere verilen aynı hakların (kendi mahkemelerine sahip olma hakkının) dindar Müslümanlara da verilip verilmeyeceği, ülkedeki Müslümanların sayı ve nüfuzlarının artmasıyla bir mesele haline gelebilecektir.

İyi de bunun Amerika'ya karşı el Kaide veya diğer Müslüman terörist gruplardan kaynaklanan tehditle ne alâkası var? Tanım gereği İslam'ın çağdaş terörizmi besleyen zemin olduğunu söyleyenlere göre, Müslümanların kanunlara riayet eden Amerikan vatandaşları veya Amerikan vatanperverler olabilecekleri fikri sözel çelişkidir. Reason'dan Jesse Walker'ın kaydettiğine göre bu İslam korkusu, Know-Nothings'in [Bir Şey Bilmeyenler Partisinin] Katolik karşıtı hissiyatına ve Vatikan korkusuna benzemektedir. Aralarındaki fark şu ki 19'ncu yüzyılın Know-Nothings'i Papa indirilsin ve Amerikan değerlerini benimsemeye mecbur olsunlar diye Katolik ülkelerin işgal edilmesi amacıyla Amerikan askerinin gönderilmesini savunmuyordu.

Öte yandan, Müslümanların Amerikan karşıtlığı ve şiddet uygulamaları daha ziyâde Amerika'nın Ortadoğu'da hâkimiyet kurma teşebbüsüne bir tepkidir. Yeterince ilginçtir, Samuel Huntington yeri yerinden oynatan "Medeniyetler Çatışması" başlıklı makalesinde Ortadoğu'da Amerikan karşıtlığını tutuşturacak ve ABD ile İslam dünyası arasında çatışma çıkaracak türden politikalara karşı ikazda bulunmuştu. Müslümanların Amerika'yı işgal etmekte oldukları ve bize kendi değerlerini ve hukuklarını dayatmaya çalıştıklarını söylemek bir yansıtma şeklidir – kendi içtepilerimizi karşı tarafa atfetmektir. Ortadoğu'da Müslümanları kontrol etmeyi isteyen biziz ve Müslümanları bizi burada, evde kontrol etmeyi planlamakla suçluyoruz.

Ulus devletlerin kendi sınırlarını kontrol etme ve göçün ekonomik, sosyo-kültürel, ulusal güvenlik mâliyetlerini hesaba katma hakları var. Amerika'ya çoğu Hispanik, Avrupa ülkelerine ise çoğu Müslüman olan göç üzerinde tartışma yapılmasını zorunlu kılar bu. Fakat Amerikalılara Müslümanlardan gelen ana tehdit, ulusal güvenlik alanındadır ve terörizm formundadır. Ortadoğu'da Amerikan askeri müdahalelerini azaltmak için adımlar atılması ve terörizmi engellemek için istihbarat ve güvenlik operasyonlarının bir karmasını yürürlüğe koymak bu tehdidi azaltmada çok etkili olacaktır. Bu ülkenin kapılarını Amerikan değerlerini benimsemeye ve kanunlarımıza bağlı olmaya hazır olan yetenekli ve üretken Müslüman göçmenlere kapatmada bir çıkarımız kesinlikle yok.

Tek, homojen ve Amerikan karşıtı bir İslam dünyası varsayan bir dış politika izlenmesi, Amerika'nın stratejik çıkarlarına aykırıdır. Muhayyel varlığın yani halifeliğin aslında çatışan pek çok ulus devletten, etnik gruplardan ve dini mezheplerden oluştuğunu kabul edersek daha iyi durumda olacağız. İçlerinden bazıları bizimle çalışmak, alışveriş yapmak istiyor bazıları da istemiyor. Yekpâre İslam korkusunun tohumlarını ekmek, yüksek savunma bütçeleri ve daha fazla askeri müdahale için bastıran bize bağımlı devletlerin, savunma şirketlerinin ve lobicilerin çıkarına hizmet eder. Yeşil Tehlike hayaletinin geçmişin Kızıl Tehdidi gibi siyasi sağı birleştirici bir kuvvet olacağını ümit eden Cumhuriyetçi eylemciler ve neocon hareketin üstadları da İslam karşıtı hikâyeyi teşvik ediyorlar. Fakat bu çeşit bir politika, askeri bakımdan aşırı gerilmeyle, bütçe açıklarının artmasıyla ve ekonomik temelimizin harap olmasıyla sonuçlanacaktır. Muhafazakârların ve liberteryanların içmemeye yeminli oldukları türden bir çaydır bu.


Kaynak: Cato
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı