İsrail Finans Bakanı Yuval Steinitz, İran ekonomisinin “çöküşün eşiğinde” olduğunu söyledi geçen Pazar günü. Müeyyideler, petrol gelirlerinde 45 ila 50 milyar dolarlık kaybın sonucunda nihayet işe yarıyor ve İranlıların “büyük ekonomik zorluklar” çekmesine yol açıyordu.
Avigdor Lieberman ise önceki gün mollaların Mısır’da Hüsnü Mübarek’in başına gelen İran tarzı bir Tahrir devrimiyle devrileceklerine inandığını söyledi.
Bu demeçler itibari değerleri üzerinden değerlendirilmemelidir. İsrail’in İran nükleer tesislerini imha kapasitesinden mahrum olduğunu zımnen kabul eden ve Amerikalıların katılacağı ümidiyle askeri bir müdahaleyi gelecek yılın ortalarına kadar tehir eden İsrail başbakanı Netanyahu’nun fikrinden vazgeçmesinin bir tezahürüdür.
Ortadoğu’da yeni bir savaş başlamayacağı için dünya minnettar olmalıdır. Fakat “müeyyideler işe yarıyor” hikâyesi artık kontrol edilemeyecek düzeye geldi. İran riyalindeki düşüş nedeniyle Tahran’da yaşanan itiş kakış ve Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın telaş içindeki döviz piyasalarına hoyratça devlet düzenlemesi dayatma teşebbüsü bu hikâyeye/anlatıya ivme kazandırmıştır.
Riyalin çöktüğünden emin olan kalabalıklar, polis döviz bürolarını kapattığı, mallara fiyat biçemedikleri için polisle itiş kakış içine girdi ve “Suriye’yi yalnız bırak ve bizi düşün” diye kızgın sloganlar attılar.
Müeyyidelerin gerçekten işe yaradığı ve mollaların kendi yollarına gidecekleri anlamına mı gelir bu?
Ekonomik müeyyidelerin sicili doğrun düzgün kaydedilmemiştir; hükümetleri göndermekte zayıf oldukları ve sonuçlarının müeyyideleri dayatanların kontrol edemediği etkenlere bağlı olduğu ise bilinen bir gerçektir. Ekonomilerin “çöküş eşiğinde” olduğu defalarca söylense bile gerçekte çökmezler: Mübadele edilecek bir şeyler her zaman vardır isterse ağaç kökü olsun.
Zimbabwe iyi bir örnektir. Hiperenflasyon ekonomiyi oymuş olmasına rağmen, bir somun ekmek milyonlarca Zimbabwe doları olsa da (yerel para biriminden vazgeçilmiş, Amerikan doları ve Güney Afrika rand’ı kullanılmaya başlanmıştır) Robert Mugabe iktidarda kalmayı sürdürüyor.
Dennis Halliday’in “soykırıma eşdeğer” diye tanımladığı BM müeyyideleri Saddam Hüseyin’i yerinden edememişti. Irak tecrübesi göstermektedir ki fakir, aç biilaç kalmış, orta sınıf ise ortadan yok olmuştur: Önce kitaplarını sattılar sonra mücevherleri, mobilyaları ve en son da mülklerini. Gıda veya ilaç satın almak için. Petrol bağımlısı güdümlü bir ekonomide yalnızca rejimle bağları olanlar serpilirler; rejimle bağlantıları olan kaçakçılar ise etrafta Ferrari’lerle dolaşırlar.
Güney Afrika örnek olarak sunulur genelde. BM müeyyideleri – dış yatırımın çekilmesi, spor faaliyetlerinin ve kültürel etkinliklerin sonlandırılması dâhil – nihayetinde ırk ayrımcısı bir rejimin çökmesine yol açmıştı.
Fakat arada çok önemli farklılıklar var. Güney Afrika müeyyideleri, çoğunluğun desteğini alan o zamanın muhalefet hareketi Afrika Ulusal Kongresi tarafından desteklenmiştir. İran’da müeyyideleri destekleyen çoğunluğa dayalı böyle bir muhalefet yok.
Bu arada, ABD elini gösterdi. Sürgündeki muhalif hareket Halkın Mücahitleri Örgütü yıllardır terör örgütü listesindeydi. Obama yönetimi bu örgütün ismini 28 Eylül’de listeden kaldırdı. Bunun iki etkisi vardır: İran’daki her hangi bir iç muhalefet, 1980’de Irak ordusu İran’ı işgal ettiğinde onunla birlikte İran’a karşı savaştığı için hain görülen Halkın Mücahitleri Örgütüne yardım etmekle itham edilebilir. İran’a karşı gösteri yapan insanlar Halkın Mücahitleri Örgütü üyesi denilerek asılma ihtimallerinin arttığını biliyorlar.
Halkın Mücahitleri Örgütü, İran nükleer programı hakkında istihbarat sağladığı ve molla rejimini reddettiği için Washington’da gözdedir. İkincisi etkisi şu: İranlılar artık Halkın Mücahitleri Örgütünü, Saddam sonrası Irak’ta liderlik etmesi için ABD’nin tercih ettiği Ahmet Çelebi’nin rolünde görecekler. Ahmet Çelebi dünyada gazete köşelerini doldurmuş fakat Irak’ta halk desteği kazanmak için uğraşıp durmuştu.
Müeyyide destekçileri, Tahran’daki suçlama oyununu döviz krizinin sorumlusunun kim olduğu - Ahmedinejad’ın muhalifler, onun liyâkatsizliğine işaret ediyorlar - üzerinden görüyorlar ve yukarıdaki bölünmenin işareti olarak alıyorlar. Doğru olabilir bu. Ancak göründüğü kadar da ciddi değil: Olağan politikadır belki de.
Cumhurbaşkanlığı süresi gelecek yıl dolacak olan Ahmedinejad, yararlılığını fazlasıyla göstermiştir ve savaş, onun yerine kimin geçeceği üzerinedir. Galiba İran politikası İsrail politikasından çok farklı değil: İsrailli politikacılar “Nazi” ve “vatan haini” diyerek birbirlerinin gırtlağına sarılırlar ancak iktidarda kim olursa olsun devletin gerçek işi – Batı Şeria’da yerleşimleri genişletmek – hız kesmeden devam eder. İran’ın uranyum zenginleştirme programı 2009 yılında seçimlerden sonra sokaklara dökülen Yeşil Hareket liderlerinin bile desteklediği milli bir meseledir.
Müeyyidelerin mollaları diz üstü çökertmesini bekleyenler Rusların ve Çinlilerin ne yapmakta olduğuna baksınlar. Çin, İran’dan ithal ettiği ham petrolü azalttı ve her Amerikan politikasına çomak sokmaya bakmadığını gösterdi. Fakat Washington’ın Tahran’da rejim değişikliği mühendisliğine karşı metin bir şekilde duruyor. Aynısı Rusya için de geçerli. Amerika müeyyideleri daha da sıkılaştırmak için uğraştığı takdirde daha az yardımcı olmalarına hazır olun.
İran liderliği şoka uğradı. Bundan çıkarılacak ders, Ayetullahlar rejiminin çökmek üzere olduğu değildir; İran’ın zayıflık döneminde nükleer meselede taviz verme konusunda daha anlayışlı olacağıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin İranlı bebeklerin açlıktan kırılacağı bir on yıl beklemek yerine nükleer müzakerelere başlamak üzere bu fırsata odaklanması çok daha iyidir.
Kaynak: The National (BAE)
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı