Arap Devrimleri’nin ardından başlamak üzere son yıllarda Kahire’yi birkaç kez ziyaret ettiğim ve oradaki aktivist arkadaşlarımla hep kontakt halinde olduğum için ayaklanmadan kaosa, oradan bir diğer isyana, isyandan darbeye, darbeden katliamlara ve zulümlere giden yoldaki hemen her sürece tanık oldum. Tabi bu sırada Mısır halkının ve bilhassa umutla ayağa kalkmış olan genç jenerasyonun dramatik akıbetine de üzüntüyle şahitlik ettim. Yakın, çok yakın bir vakte kadar son derece yüksek bir enerjiyle politikleşmiş ve iyisi kötüsüyle bir şeyler inşa etmeye çabalayan bir toplumun tümden bir kopuş yaşayıp boşluğa sürüklenebildiğini görmek benim gibi için son derece çarpıcı bir deneyim oldu. Bu savruluşun son göstergesi ise geçtiğimiz hafta başlayan ve hâlâ devam etmekte olan parlamento seçimleriydi.
Kahire'detoplumun seçimşlerden nelr beklediği, tepkileri, geleceğe dair beklentilerini ögrenmek ancak halkın içiğne girerek mümkün olabilrdi. Sokağın nabzı medyadan farkklı atıyordu çünkü.
18-19 Ekim günlerinde iki gün süresince devam eden seçimlerden ilk sonuçlar gelmeye başladı. Darbenin lideri Sisi’nin yörüngesi dışında hiçbir partinin yarışta yer almadığı, bir diğer deyişle her halükarda tek kazananın olduğu bu seçimden başarıyla ayrılan taraf; eski bir istihbarat mensubu olan Seyf el Yezel’in liderliğini yaptığı ve bir nevi “yeni liberaller” olarak anılan “Mısır için Sevgi” Koalisyonu oldu. Liderinin Sisi’ye yakınlığı ile bilinen ve Mübarek döneminden kalma birçok politikacıyı barındıran bu koalisyonun çoğunluğu elde etmesi sürpriz olmadı.
Nitekim İhvan-ı Müslimin’in siyasi hayatın dışına itilmiş bir pozisyonda olduğu; cuntaya karşı durmuş birçok çizgideki siyasi hareketin de boykot ettiği seçimde pek de fazla boy gösteren taraf yoktu. Yeni parlamentoda çoğunluğun bağımsız adaylardan oluşacak olması (yüzde 60 kadar deniyor) da bu derme çatma, reel bir rekabeti içermeyen parlamento seçimini sembolize eder mahiyette.
Selefi Nur Partisi’nin sıfır çekişi ve içine düştüğü çıkmaz, Mübarek döneminden kimlerin sahneye döndüğü gibi önemli fakat bu yazının konusu olamayacak detaylar ise seçim sonuçlarının diğer ilgi çekici taraflarını teşkil ediyor. Tanıklık olduğum seçim atmosferi (!) ise tüm bu sonuçların da üzerinde bir manaya sahip. Zira gözüken, son derece trajik bir tablo.
Bir toplumun tüm umutlarının tükenişine denk gelmek gibiydi parlamento seçimlerinde, Mısır’da olmak. Çünkü birçok ülke için çok büyük önem arz eden seçim olayına halk tamamen ilgisizdi. Ancak bu ilgisizlik Türkiye gibi seçime katılımın her daim yüzde 80 üstü olduğu ülkelerdeki insanların tahayyül edebileceği bir ilgisizlik değildi. Tüm vatandaşlar – hangi kesimden olursa olsun- seçim tamamen onlarla alakasız bir meseleymiş gibi davranmayı seçmişti. Seçim olduğuna dair bazı adayların merkezi bölgelere astığı birkaç pankart dışında hiçbir emare yoktu. Seçim günü sandığa gidilmesi amacıyla tatil olmasına rağmen sandık kalabalığı bir kenarda dursun insanlar sokağa bile çıkmayıp evlerinde dinlenerek günü geçiriyordu. Öyle ki katılımın olması için oylama 2 gün süre verildi, ancak yine de sandıklar boş kaldı. (Nitekim bu yazıyı yazdığım günlerde seçimin ikinci turu da başladı ve oransal açıdan bir fecaat olan katılım oranının daha da düştüğü söyleniyor.)
Süreç bitip de yönetime yakın olan partilerden biri (Mısır için Sevgi Koalisyonu) ipi göğüslediğinde ise ne bir kutlama ne de bir itiraz baş göstermedi haliyle. Seçimin tüm sönüklüğü ve “manasızlığı” sürecin her aşamasına sirayet etmişti. Nitekim resmi açıklamaya göre katılım yüzde 26 idi. Genellikle gerçeğin örtbas edildiği resmi açıklama dahi, hüsranı bu kadar örtebilmişti. Katılım oranının birçok kişi tarafından çok daha az olduğu ileri sürülse de bunun örtbas edilmiş haliyle dahi oranın ancak yüzde 26 olması seçimin Mısır’da nasıl boşverildiğinin ispatıydı.
Görüştüğüm politika ile yakından ilgilenen, seçimi takip eden Mısırlılara göre ise katılımın yüzde 26 olması imkansızdı. Farklı oranlar söyleseler de, hemfikir oldukları nokta katılımın kesinlikle yüzde 10’u geçmediğiydi. Hatta kimine göre yüzde 2 gibi inanması güç bir oran söz konusuydu. Buna itiraz ettiğimde ise son derece emin şekilde kanaatlerinde ısrarcı olmaya devam ettiler. Akabinde de pek yabana atılmayacak bazı deliller de gösterdiler. Örneğin seçimin ilk günü katılımın azlığına kızan bazı devlet görevlilerinin, bunu resmi ağızdan ilan etmenin kötü sonuçlarını düşünmeksizin, halkı sandığa gitmeye teşvik amacıyla katılımın azlığından dem vurmaları ve yüzde 2-3 civarı oranlar zikretmeleri önemli bir göstergeydi. Ancak bir şekilde birkaç gün sonra resmi kaynaklar bu oranların 10 ile çarpılmış versiyonunu katılım oranı olarak sundular. Yine Mısır’ın ana akım medya organları dahi (Cumhurbaşkanı Sisi’nin etkisi altında olmalarına rağmen) seçimin sönüklüğüne değinmeden geçemedi ve “Sessiz Seçim” manşetleriyle durumu ortaya döktü.
Oranlara dair iddialardan hangisi doğru olursa olsun ortada son derece garip bir durum olduğu, halkın trajik bir şekilde seçimlerden tüm umudunu kestiği aşikar. Evet belki Mursi’nin seçildiği o meşhur, tarihi seçimlerde de oranlar Türkiye gibi ülkelere yaklaşan bir seviyede değildi ancak en azından yüzde 40-50 bandında bir katılım mevcuttu. Hakeza Mursi’nin seçildiği başkanlık seçiminden önce General Tantavi’nın idarenin başında olduğu dönemde yapılan parlamento seçimlerinde de benzer bir oran yakalanmıştı. Şu an ise tek haneli rakamların zikredilebilmesinin en büyük sebebi Mısır parlamentosunun halkın gözünde işlevsiz kalmış olmasıdır. Cumhurbaşkanı Sisi’nin destekçileri için de muhalifleri için de parlamentonun herhangi bir önemi olmadığı analizi rahatlıkla yapılabilir. Sokaktaki insan ya artık belli değerleri bir kenara bırakmış, sadece çok temel şeylerin peşine düştüğü bir pragmatik alana hapsolmuş durumda ya da tamamen pes etmiş, huzuru hızla apolitikleşmekte bulmuş bir halde.
Birkaç yıl içinde yaşanan hızlı değişimlerden ve her birinin hüsranla sonuçlanmasından sonra gelinen nokta bu. Hemen hiç kimse vereceği oyun artık hiçbir mana ifade etmediğini biliyor. Birkaç yıl önce dünyayı değiştirebileceğine inanan bir enerji ile rejime meydan okuyan ve dünyayı, sistemi, siyaseti sorgulayan bir neslin; politika ile iç içe geçmiş, özgüven kazanmış bir neslin hızla savruluşunun hikâyesini anlatıyor aslında bu seçimler.
Devrimin hemen sonrasındaki parlamento ve başkanlık seçimlerinde tüm ülkeye yayılan tartışmalar eşliğinde sandığa giden Mısır halkı sadece 3 yıl sonra sandıktan tüm umudunu kesmiş durumda. Bilhassa da devrimin katalizörü olan gençler dahi günlük huzurlarını koruyabilmenin tek yolu olarak apolitikleşmeyi görüyor. Gece gündüz daha iyi bir sistem için tefekkür etmiş olan gençler artık umutsuz bir boşluğa düşmüş durumda. Politikadan bahsetmek dahi zaman kaybı artık birkaç yıl öncenin ateşli siyaset münazaracıları için.
“Mafish Saheb yet Saheb” diye eğlencelerde çalınan meşhur bir pop şarkı var Mısırlılar arasında. Buranın tabiriyle varoş kültürü denebilecek bir şarkı olsa da aslında sözlerinin içeriği bakımından son derece yalın bir şekilde Mısır halkının durumunu anlatan bir şarkı. Anlamı da “dost olabileceğin bir dost yok”. Şimdilerde bu şarkının sözlerini seçimlere uyarlıyorlar, “Mafish Naheb yet Naheb” şeklinde. Yani oy verecek bir seçmen yok ki oy versin. Yazının özeti de budur.
Şarkıyı merak edenler için: https://www.youtube.com/watch?v=pMx5DU2fsp8