Devrim bir kez daha Kahire'deki Tahrir Mey-danı'nda, Süveyş'te Arbaeen Meydanı'nda, İskenderiye'de Qaed İbrahim'de ve Mısır'ın cadde ve meydanlarında hız kazanıyor.Caddeleri çok erken terk ettik. Zafer kazanmıştık, ancak elimizde hiçbir şey kalmadı. Hüsnü Mübarek'i göndermeyi başardığımız ve ordu yönetimi devraldığı zaman kalmalı ve iktidarın devrim hükümetine verilmesini talep etmeliydik. Ama orduyla bizim adımıza konuşacak belirlenmiş bir liderimiz ve iktidarı almaya hazır bekleyen bir yönetimimiz yoktu. Ama bu aynı zamanda bizim devrimimizin güzelliği; lidersiz, sahici, barış yanlısı ve halka dayanan devrimimiz.

Sonunda kendimizi Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'nin (SCAF) yönetiminde bulduk. Devrimin ve ordunun en yüksek düzeyindekilerin çıkarları bir noktada kesişti: Mübarek'in oğlu Cemal'in yönetime gelme ihtimalini ortadan kaldırmak. Devrim bunu başardı. Cemal Mübarek, Tora Hapishanesi'nde erkek kardeşi ve Stratejik Komite'nin bazı üyeleriyle birlikte vurgunculuktan yargılanmayı bekliyor. Ordu, halkı koruyacağına ve devrimin amaçlarını yerine getireceğine söz verdi. Gerçekte ise yüksek rütbeli subayların çıkarları eski rejimle devamlılık içinde, muhtemelen onun biraz daha düzeltilmiş hali. Önce General Ahmed Şefik liderliğinde General Hüsnü Mübarek'in geriye bıraktığı kabineyi ayakta tutmak için çabaladılar. Halk reddedince ise ordu, geçici başbakan adayımız profesör Essam Şerif'i kabul etti ama onun kendi çalışanlarını belirleme gücünü bile elinden aldı.

Beyan ettiğimiz amacımız "insan onuru" için, İçişleri Bakanlığı'nın ve bütün vatandaşları uzun zamandır aşağılayan emniyet aygıtının yeniden yapılandırılması gerekiyor. Bu yapılmadığı gibi, bakanlık olağan polislik görevlerini bile yerine getirmeyi reddediyor. Görevliler ya vatandaşlarla ve protestocularla çatışmaya giriyor ya da omuz silkiyor ve "bizim iş yapış şeklimizi beğenmiyorsunuz, gidin kendi işinizi kendiniz halledin. Çalınan arabanızı kendiniz bulun" diyorlar. Nefret edilen devlet emniyet teşkilatı -ki protestocular teşkilatın ofislerine hücum edip dosyalarını ele geçirdiğinde çözülmüş olmalıydı- "milli emniyet teşkilatı" adı altında yeniden beliriyor. Anayasal olmayan merkezî güvenlik güçleri caddelere yayılmış durumda. 500.000 kişilik para-militer gruplar -İçişleri Bakanlığı tarafından paraları ödenen bu gruplar, en son 2 Şubat'ta develerle protestoculara saldırmışlardı -hâlâ sokaklardalar ve zarar veriyorlar. Ülkedeki güvenlik şartları turizmi baltalıyor ve aynı zamanda ekonomik düzelmeyi engelliyor.

Ayrıca, polisin -şimdi ordunun- devrimi idare ediş şeklinden kaynaklanan bir yığın problemimiz var. 25 Ocak'tan beri birkaç bin şehidimiz var, 800 genç insan gözlerinden vurularak kör edildi, bin 400 kişi ciddi biçimde yaralandı ve diğer bin kişi ise hâlâ kayıp ve muhtemelen öldürüldü. Hiç kimse, ne bir polis memuru ne bir paramiliter eşkıya veya nişancı suçlu bulunmadı. Ama ordu, protestocuları veya şüphelileri yakalayıp askerî mahkemelerde yargılamakta ve cezalandırmakta geç kalmıyor. Şu anda askerî mahkemelerce 1 ile 5 yıl arası hapse mahkûm edilen genç sayısı 10 binden fazla.

Devrime tekrar enerji kazandıran yeni protesto dalgasının itici gücü adalet talebi: Mübarek ve beraberindekiler ile çocuklarımızın katillerinin yargılanması. Aynı zamanda sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasının engellenmesi. Ama asıl saik, devrimimizi sıkıştığı yerden kurtarma ihtiyacı. Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi, Mısır'ı yönetmeye devam edeceğini açıkladı ve iktidarı ele geçirme teşebbüsünde bulunanları uyardı. Biz konseyi, sivil bir yönetimle gücü paylaşmaya davet ettik. Bu sefer geçici bir hükümet değil, devrimin sosyal amaçlarını uygulayacak süreci başlatacak ve sonbaharda özgür ve adil bir seçimi öngörecek devrimci bir hükümet. The GuardIan 12 Temmuz 2011

Kaynak: Zaman