İsviçre, ülkesindeki Müslüman azınlığın minare yapmasını yasakladı. Mevcut 4 minareye yenileri eklenemeyecek. Olaya bir Müslüman olarak baktığımda elbette rencide oluyorum, tepki duyuyorum. 'İnsan' olarak baktığımda kaygılarım daha bir artıyor.
Önce kısaca demokrasi sorunu... Yasak kararı en demokratik şekilde alınmış, referandumda halkın yüzde 57'si yasakçı oy kullanmıştır! Kitleler otoriterleştiği zaman demokrasilerin kolayca otoriterleşebileceğinin bir göstergesidir bu.
'Halk yönetimi' demek olan demokrasi, 'liberal' olmadığı zaman böyle otoriter oluyor. Halka dayalı "totaliter demokrasiler" bile olmuştur.
Halk iradesine dayalı otoriter yönetimlere günümüzde daha çok "illiberal demokrasi" deniliyor. Liberal özgürlüklerin demokrasi kadar önemli olduğunu gösterir bu.
Demek ki, 'kimlik' sorunları demokratik bir ülkeyi, darbelere değilse bile, genelde veya belirli konularda baskıcı bir "illiberal demokrasi"ye götürebilir... Bu da 'kimlik' sorunlarını sert çatışmalara sürükleyebilir.
Çağımızın en önemli sorunlarından biri bu olsa gerek.

İsviçre'de aşırı sağ
İsviçre'deki yasağın arkasında 'Hıristiyanlık dini'nin değil, aşırı sağ milliyetçiliğin bulunması önemlidir. Aşırı sağ, çağımızda dindarlıktan daha fazla 'alevlenebilir' duyguları ifade ediyor. İsviçre'de de kiliseler ve Yahudi cemaatleri minare yasağına karşı çıktı...
Yasağın arkasında bir tür 'İsviçre milliyetçiliği' var. Sağcı İsviçre Halk Partisi ve bilhassa bu partideki 35 milletvekili yasağın lokomotifi oldular. Temel vurguları İsviçre bayrağına çivi gibi saplanmış kara minareler ve kara çarşaflı kadın kurgusu idi!
Hitler'den iyi propaganda dersi almış olmalılar ki, referandumdaki yasak afişlerini Nazi renk kompozisyonuyla tertip etmişlerdi!
Propaganda afişi, İslam'ı ve Müslümanları öyle gösteriyor ama, Frankfurter'in yazdığı gibi, "İsviçre'de nüfusun yüzde 5'ini oluşturan Müslümanlar ülkeye gayet iyi bir şekilde entegre olmuş durumdadır."
Hiçbir sorun çıkarmamışlar, tek 'kötü' örnek sergilememişlerdir. Buna rağmen yasağın bu kadar destek görmesinin sebebi, The Independent'ın yazdığı gibi "Dini ve ırkçı tahammülsüzlük"tür.
İsviçre'deki bu yöneliş, Merkel-Sarkozy ikilisinin oluşturduğu Avrupa tablosuna da uyuyor doğrusu!

Demokrasi ve entegrasyon
Belli ki, çağımızda bütün ülkelerde "kimlik sorunları" giderek keskinleşiyor. Çözüm için genel ve 'akılcı' bir hazır reçete de yoktur! Her ülkenin şartları farklı olduğu gibi, konu bir matematik problemi olmayıp insani duygularla ilgilidir.
Üç ilke düşünüyorum:
* Demokrasilerin liberal olması, halkta veya halkın bir kesiminde belirebilecek otoriter eğilimlere direnebilmesi çağımızda son derece önemli hale geliyor.
* 'Azınlıkların' kimlik sorunlarına saygı gösterilmesi ve onların evrensel hukuktaki haklarının kabul edilmesi iç barış için zorunludur.
* Ve 'azınlıklar'ın da kendi 'partiküler milliyetçilik' duygularına kapılmadan, içinde yaşadıkları topluma entegre olmaları ve çatışmacı tavırlardan sakınmaları iç barışın diğer bir şartı olarak gözüküyor.
Çok umuyorum ki, Yeşiller'in açacağı dava sonunda AİHM, İsviçre referandumunu iptal ederek bu üç esasa dayalı bir 'âheng'e destek verir...

Kaynak: Milliyet