Uluslar arası komplo ve stratejik hesaplardan bağımsız olarak son gelişmelerin kendi içimizde ne anlama geldiğini serin bir kafayla düşünmek vaktidir. Türkiye'de siyaset nereye akacağı nerede nasıl durdurulacağı belli olmayan bir selin önünde sürükleniyor. Terör ve sınır ötesine kilitlenmiş strateji, siyaseti teslim almış görünüyor; siyaset de alternatif üretemediği ya da karşı durma riskini göze alamadığı için bu sürece ayak uydurmada buluyor çözümü. Hatta selin önüne set çekemeyeceğini anlayınca tutunduğu çerçöple akıntının üstünde sürüklenmeyi kurtuluş olarak görüyor.

Selin önünde sürüklenen sadece siyaset değil, sel gibi kalabalıkların düzenlediği gösteriler, bizzat toplumu (kendi) selin/in önünde sürükler hale getirdi. Gittikçe artan bir şekilde pompalanan hamaset duyguları kitleleri sarmaya, aklın ve ölçünün yerini alma tehlikesi belirdi. Bayrak, vatan, terör, bölücülük söylemi etrafında meydanlara kışkırtılan kitlelerin futbol holiganları gibi karşı renktekine saldırma temayülü gittikçe artıyor. Bırakın buraya aktarmayı söylenti kabilinden yayılan olayların gerçeklik ihtimali bile tenimizi yalayan bıçağın soğuk teması gibi korkuyla ürpertmeye yetiyor.

Her anlamda alt üst olmuş bir toplumu ayakta tutan son dayanakları da birer birer yıkılmak isteniyor adeta. Soyut terör laneti etrafında meydanlara dökülen kitleler öç alma duygusuyla daha da coşmakta, elle tutulur düşman arayışına girmekte gecikmeyecektir.

Yıllardır dış tahriklere, terör kışkırtmasına, siyasi aymazlıklara karşı 'tarihi sükunet'ini koruyan, devletin yanlış politikalarına karşı devleti yönetenlerden daha akıllı davranmasını bilen bu 'milletin kimyası' bozulmak istenmektedir. Milletin kimyası bozulduğu vakit bu selin önünde kimin kalacağı belli olmaz.

Muhtemelen bir takım çevreler meydanlara dökülen kitlelerde yükselen vatan-millet duygularının siyaseten kendilerine yarayacağını düşünüyor olabilir. Kısa vadede bu doğru bir hesap da olabilir. Uzun vadede bu ülkeye ne türden acılara, bir daha onarılmayacak yıkımlara malolacağını ve siyasi hesap yapanların bu yıkıntıların altında kalacağını ölçüp biçecek basiretten mahrum olduklarına maalesef bir kez daha tanık oluyoruz.

Şunu hatırlatmakta yarar var: eline bayrak alarak sokaklara dökülen insanlara hakim olan heyecan sadece vatanın savunması, kardeşlik duygularının pekiştirilmesinden ibaret değil; veya bu öfke ve heyecan burada durmayabilir. Aksine, gittikçe artan biçimde kardeş çatışmasını körükleyen bir dalgaya dönüşme riski yüksek. Kitlelerin meydanlara koşmasından devlet, millet hatta laiklik adına toplumsal bütünleşme bekleyenler temel meseleyi yok sayarak milletin kimyasının bozulmasına neden olabileceklerini düşünmeli. Modern anlamda milliyetçilik hastalığından azami olarak korunmasını sağlayan duygular yerine kaba bir ırk söyleminin her tarafı kuşatması, gerçek sorunların yok sayılarak konuşulmasını engellemeye, beyinlerin hamasete tutsak edilmesine yarar. Bu eğilimi birileri manipüle etmese bile kendi başına toplumsal kaosun habercisidir.

Meseleye daha soğukkanlı olarak bakalım:

1- Bunca olup bitenlere rağmen bir iç savaş çıkmamışsa bunu 'milletin kimyası'nda aramak gerek. Millet devletten daha akıllı olduğunu göstermiştir.

2- 22 Temmuz'da Doğu ve Güneydoğu'da sandığa yansıyan sonucun anlamı: yıllardır devletin gerçekleştiremediğini bölge halkının gerçekleştirebileceğinin işaretini verilmiştir. Bizzat iktidar kendisine yönelen bu tarihi adımı doğru okumalıdır.

3- Siyasette etkisini kaybedenler, rövanş telaşına kapılanlar bu gösterilerden siyasal sonuç çıkarmak isteyebilir.

4- Bu ölçüsüz tırmanış siyaseti de önünde sürükleyebilir.

5- Gösterilerde ölçünün kaçırılması tehlikeli bir bölünmeye, saflaşmaya yol açabilir. Asıl bölücülük tehlikesi bu noktada başlar.

6- Bu gösterileri 22 Temmuz'un rövanşına dönüştürme hayali kuranlar, işin çığırından çıkması durumunda ortada ne millet ne vatan kalacağını hesaplamak zorunda.

7- Hasılı, milletin kimyası bozulmak üzeredir.

 

Kaynak: Yeni Şafak