Mısır’da ünlü düşünür ve avukat Muhammed Selim el Ava’nın açıklamaları sebebiyle Kıptilerle Müslümanlar arasında bir kavga patlak verdi. Ava Mısır kilisesinin davranışlarını ve aşırılığını eleştirmiş, Mısır için sorun oluşturduğuna dair uyarıda bulunmuştu. Mısır kilisesinin ikinci adamı Anba Bişevi’nin de Müslüman Mısırlıların, Mısır’ın asıl sahipleri olan Hıristiyan Kıptilerin misafiri olduğunu söylemesi gerginliği artırmıştı. Ardından Bişevi’nin Halife Osman döneminde Kuran’ın tahrif edildiğine dair açıklaması krizi tırmandırdı ve Papa Şenude’nin yardımcısının açıklamalarından dolayı özür dilemesinden sonra bile gerginlik pek yatışmadı.

Sudan’da yaşananları hatırlatmaya gerek yok. Çoğunluğu putperest veya Hıristiyan olan güney ayrılmaya hazırlanırken, etnik zulme uğrayan Darfurluların bir kısmı da aynısını istiyor. Yemen’de de kederli bir durum var; Hutilerle mezhepsel ve etnik bir savaş sürerken, güneyde de bölgeselci bir savaş yaşanıyor. Güney, rejimden gördüğü zulüm nedeniyle ayrılmak istiyor. Bu ayrılıkçı eğilim Kaide şiddetini de yumurtladı.

Riyad sadece görüntüyü kurtarıyor
Mağrip ülkeleri de dahil birçok yerde ulusalcılığın ve mezhepçiliğin yükseldiği başka durumlar da mevcut. En büyük sorunsa bölgeyi saran ve son haftalarda yükselişe geçen mezhepçilik. Kuveyt’te de durum istikrarlı değil; özellikle de İran’ın ihlalleriyle bağlantılı hücrelerin ve sorunların gündem olmasının ardından mezhepçilik eğilimi yoğunlaştı. Bu durum Şii çoğunluğun devrim nitelikli reform talepleri sebebiyle kronik bir kriz yaşayan Bahreyn’de açık şekilde tekrarlanıyor.

Suudi Arabistan’da da devletin güvenlik kapasitesi sebebiyle durum daha istikrarlı görünse de aslında pek farklı değil. İnternet forumları krizin iç yüzünü açıkça yansıtıyor. Hatta burası bölge genelindeki Şii-Sünni tartışmasının derinliğini en fazla yansıtan ülke. Lübnan’da da, uluslararası mahkemenin Hizbullah’ı eski Başbakan Refik Hariri’ye düzenlenen suikasttan sorumlu tutmasının arka planında mezhep tartışması tırmanıyor. Bu tırmanma, 7 Mayıs 2008’de yaşananları Sünni bilincine geri getirdi. O gün Hizbullah, Beyrut’un Sünni bölgelerini işgal edip silahla kontrol altına almıştı. Sünniler bu durumu hâlâ kurtulamadıkları bir aşağılama olarak görüyor.

Dış müdahale etkisi yadsınamaz
Sünni-Şii ikilemi bağlamında yaşananların büyük kısmı Irak’la bağlantılı. Irak’ta işgalden önce bir miktar Sünni-Şii çekişmesi vardı, fakat Şii güçlerin işgal sonrasında Irak’ı ele geçirmesinin bölge Şiilerine büyük bir siyasi ivme kazandırması, daha önceden Sünnilerin mezhepçilik eğiliminin artmasına yol açtı.

Etnik ve mezhepsel zıtlaşmalar tarihe dayalı, bütün bunlar şu anın bir ürünü değil. Dolayısıyla şu günlerde patlatılması da masumane değil. Dünyada bu zıtlaşmalara dair korkunç bir yoğunlaşma yaşanıyor. Bu anlaşmazlıklar genelde dış müdahalelerle ilgili nesnel verilere binaen patlıyor ve sonrasında sakinleşiyor. Yani dış müdahaleler zulüm gördüğünü düşünen gruplara isyan etme ve çiğnenen haklarını isteme fırsatı veriyor. Bugün İsrail’in ve ABD’nin bu zıtlaşmaların patlatılmasıyla ilgisi olmadığını söylemek de mümkün değil. Irak işgaliyle birlikte gelen Büyük Ortadoğu Projesi’nin bu parçalanmayı barındırdığını, işgalin getirdiği bölgenin yeniden oluşturulması’ hikâyesinin ana başlığının ‘parçalamak’ olduğunu hatırlıyoruz.

Türkiye’yle de anlaşma yapılmalı
Eğer âkil adamlar müdahale etmezse gerginlik daha da tırmanabilir. Mezhep sorununda çözümün kapısı Araplarla İran arasında anlayış sağlanmasıdır. Zira Şii aşırılığı ancak İran frenleyebilir. İnsanları acımasızca kâfir ilan eden Sünni aşırılığa da müdahale edilmeli.

Dahası, İran da mezhepçiliğin yoğunlaşmasından en çok zarar gören ülkenin kendisi olduğunu idrak etmeli. Zira Sünniler ümmetin çoğunluğunu oluşturuyor. İran açıkça mezhepçi bir söylem ortaya koymuyor ama özellikle de Irak’taki siyasi davranışları Sünnileri kışkırtıyor. Fakat Arap âkil adamların, bazı siyasetçileri bunda ısrar etse bile, İran’ı Siyonistlere eşdeğer tutmaması gerekiyor. Sorun ancak Arap rejimlerinin Amerika’dan uzaklaşmasıyla, Irak’ın ve bölgenin istikrarının sağlanması temelinde İran ve Türkiye’yle anlaşarak çözülür. Mezhep temelli şiddetin tırmanmaya devam etmesi sadece Amerikan-Siyonist projeye yarar. (Katar gazetesi Arap, 29 Eylül 2010)

Kaynak: Radikal