Danimarkalı Trykkefrihedsselskabet (Özgür Basın Cemiyeti) ve onun İsveç şubesi eski bir taktiği kullanıyor: bir gazete, uç noktadaki bir fikri ciddi bir kıyafete bürüyüp sunuyor.

JF Lehmann, Nazizm'in Münih'te 1920'li yılların başlarında doğduğu anti-demokrat ve aşırı-milliyetçi çevrelerde etki sahibi olan ve kapalı kapılar ardında çalışan etkili bir yayıncıydı. Kendi ticari yeteneklerini, işini çeşitli yollardan büyütmede kullandı. Örneğin, yayınevine birçok yeni dergi ekledi; yayınevinin katalogunu bir nevi siyasi manifesto şeklinde düzenledi; aralarında "özgür itfaiyeciler" adlı özel askeri cemiyetlerin de bulunduğu bir çok yeni cemiyet kurdu ve bunlara ekonomik olarak destek verip, birçoğunda da aktif olarak görev yaptı.

Siyasi cinayetlerden aranan birçok aşırı sağcı onun evinde saklanırken yakalandı ve Naziler, başarısız Münih darbesi öncesinde silahlarını onun evinde depoladılar. Fakat bir yayıncı olarak Lehmann, harekete kimsenin veremeyeceği bir şey veriyordu: Meşruiyet. Yani, sokaktaki sıradan insanların günlük düşüncelerine ulaşabilecek yollara sahip ve uç fikirlere giydirilebilecek saygıdeğer bir kıyafet.

Geçtiğimiz yaz Brüksel'de, Avrupa Parlamentosu'nda insan hakları ve ifade özgürlüğü üzerine bir konferans düzenlendi. Düzenleyici örgüt, adını o zamana kadar pek az kişinin duyduğu Uluslararası Kişisel Özgürlükler Birliği (International Civil Liberties Alliance, ICLA) adlı bir örgüttü, ama katılımcılar eski tanıdık İslam-karşıtlarıydı. Parlamento'daki bir oditoryumun içinde prestijli bir yerde, "Brüksel Bildirisi" adında bir metni, kutsal bir hava içinde okudukları ve imzaladıkları bir program metni ile birlikte kabul ettiler. Burada ayrıca, "Özgürlük Savunucuları" adlı bir ödülü paylaştılar – altın çerçeveli bir sertifika. Ödül, kendi ülkesinde, Müslümanların kendi çocuklarına tecavüz ettikleri yönündeki ifadeleriyle tanınan Danimarkalı Lars Hedegaard'a gitti. Kendisi ayrıca Yüksek Mahkemede bir dava da kazandı ve buna göre Mahkeme, kişinin kendi özel dünyasında ne hissediyorsa ve ne düşünüyorsa onu aynı şekilde ifade edebilme hakkına sahip olduğuna karar verdi ve ekledi: eğer birisi bunları kayda alırsa ve internette yayarsa, siz bundan dolayı suçlu sayılamazsınız.

Hedegaard havalı bir ünvana da sahip – Danimarka Özgür Basın Cemiyeti başkanı ve kurucusu. Yine kendisinin kurduğu, Özgür Basın Cemiyeti Kütüphanesi isimli yayınevinde ise kitaplar, bir internet dergisi ve Sappho (adını Yunanlı bir kadın şairden alıyor) adlı bir dergi yayınlıyor. Bütün şirketlerinin logolarında Antik Yunan şairleri bulunuyor; fakat bulunmayan tek şey gerçek bir gazete.

Öylesine ortalıkta serbestçe dolaşan ve internetteki birçok forumda sunulan dijital kelimelerle, yine aynı kalitedeki metinlerin kitap olarak basılmış olanları arasındaki farkın görülmesi kolay olmayabilir. Fakat bu durum, Anders Behring Breivik için gayet açıktı: Buradaki mesele saygınlık meselesiydi. "Katilin Özel E-Postaları" başlıklı yeni bir kitapta Kjetil Stormark, Breivik'in bir taraftan terörist saldırı için planlama ve silah satın alımı yaparken, diğer taraftan da Norveç'te yeni bir ultra-muhafazakar bir dergi kurmaya çalıştığını gösteriyor.

Kitap, Breivik'in gelecek kuşaklara kalacağını öngörmediği, fakat terörist saldırının ardından bilgisayar korsanları tarafından ele geçirilen, katil tarafından ve katile gönderilmiş 8000 e-posta hakkında. E-postalardan görüldüğü kadarıyla Breivik, kendisine ait İlerici Parti Dergisi için finansman arıyor ve masrafların ne kadar olabileceği hakkında teklif alıyor. Milliyetçi blog yazarı Fjordman'a gönderdiği e-postalarda cinayet planlarından değil, şu anda en önemli şeyin gerçekleri olduğu gibi söyleyebilecek, "durumun gerçekte nasıl olduğunu anlatabilecek" bir gazete kurmak olduğundan bahsediyor.

2013'ün başlangıcıyla birlikte benzer amaçlara sahip bir gazete İsveç'te de yayınlanmaya başlayacak. Birçok dilde yayın yapması beklenen bu uluslararası haftalık gazetenin adı ise Dispatch International olacak. Bununla birlikte gazete yayın hayatına ilk olarak İskandinavya'da başlayacak ve içeriği aynı olmakla birlikte gazetenin iki versiyonu olacak – Danca ve İsveççe. İnternette ise İngilizce ve Almanca olarak da bulunabilecek.

Geçtiğimiz hafta, gazetenin tanıtımı için bir örnek sayı yayınlandı ve burada ödüllü Lars Hedegaard – ki kendisi gazetenin Danca, İngilizce ve Almanca baskılarından sorumlu – gazetenin amacını şöyle açıkladı: Geleceğimiz için en önemli olan haberleri ve analizleri yayınlamak. Görünen o ki yazıların büyük bir çoğunluğu, Hedegaard'a göre Kuzey ülkelerine ve Batı'ya yönelik en tehlikeli meydan okuma olan Müslüman göçü ve İslam'ın nasıl bir "savaş ideolojisi" olduğu ile ilgili olacak. Geçtiğimiz hafta ise New York'ta, İslam-karşıtı Siyonist Konferans'a katıldı ve orada bir konuşma yaptı – konferansa katılanlar arasında Lars Vilks (Hz. Muhammed hakkında yaptığı çizimlerle tanınan İsveç'li sanatçı) de vardı.

Örnek olarak yayınlanan gazetenin başhaberi İsveç'teki Müslümanların sayısını "ortaya çıkaran" (!) bir yazıydı. Bu sözü edilen savaş ideolojisine taraf olmak için sadece kişinin adını bilmenin yeterli olduğunu düşünen Hedegaard, SCB'nin (İsveç İstatistik Kurumu) sitesinden İsveç'te yaşayan kişilere ait isim istatistiğini kullanıyor ve "ortaya çıkarıyor ki", nüfusun % 6'sı, ya da 9 milyonun içinden 574.000'i rahatsız edici isimlere sahip. Ayrıca, gazetenin uluslararası bölümünde, başkan Obama'nın şüpheli geçmişiyle ilgili – özellikle başkanın doğum belgesi ve kökeni ile ilgili – bilgiler bulmak da mümkün.

Gazetenin İsveç versiyonunun baş editörü ise Ingrid Carlqvist ve kendisi aynı zamanda İsveç Özgür Basın Cemiyeti başkanı ünvanına da sahip. Bu kurum da, Danimarka'lı kardeş kurum Sappho gibi logosunda aynı ağırbaşlı dizayna sahip. Gazete ilk buluşmasını Ocak ayında Malmö'de gerçekleştirdi. Ekim'de ise, Hollanda'lı popülist sağcı Geert Wilders'ı davet ediyorlar ve muhtemelen bu kışkırtma gazetenin tanıtımı için yeterli olacak.

Bütün bu olanlar beni, kabiliyetli bir şekilde nasıl en kaba yazıları saygın yazılar gibi göstermeyi başarabilen Lehmann hakkında düşünmeye sevkediyor. Hatırlanacağı gibi, 1923'teki başarısız silahlı darbe girişiminden sonra Naziler taktik değiştirmeleri gerektiğini gördüler. Eğer başarılı olmak istiyorlarsa, toplumu da yanlarına almanın önemli olduğunu anladılar. Dergi ve kitaplarda ortaya koydukları ciddi sunuşlarla dünya yönetimi komplosunu – yani Batı'nın, Ortadoğu'dan gelen yabancılar (bu sefer Müslümanlar değil, Yahudiler) tarafından tehdit edildiği şeklindeki fikri – makul bir fikir gibi göstermeye başladılar.

Dünya Bülteni için İsveççe Dagens Nyheter Gazetesi'nden Feyzulah Yılmaz tarafından tercüme edilmiştir.