Cumhurbaşkanı François Hollande, Fransız Hava Kuvvetleri'ne bağlı birlikleri, Bamako'ya yönelen İslamcı militanlara darbe indirmeye gönderip, ardından Mali ordusunun zaaflarını telafi etmek amacıyla Kara Kuvvetleri'ni sevk etmekle, ilk olarak 19 Mart 2011'de rotasını Bingazi'ye Kaddafi'nin zırhlı birliklerine çeviren selefi Nicholas Sarkozy'nin giriştiği saldırının ters etkilerini kontrol altına alıyor.
Libya'da hâlâ heyecanla kendisinden bahsedilen ve "darb-ı sarko" (Sarkozy darbesi) diye adlandırılan söz konusu müdahale inkar edilemez biçimde Sirenayka'nın başkentinde (Libya'nın doğu bölgesi, Bingazi) binlerce sivilin hayatını kurtarmış; diktatörün devrilmesine giden yolda dönüm noktası haline gelen bir devrime olanak sağlamıştır.
Fakat istihbaratın ve Arap-İslam toplumlarına ilişkin kullanılabilir veri tabanlarının seferber edilememesinin –başlama heyecanını aşan– sonucu olan siyasi refakat eksikliğinden ötürü Fransa ve NATO'nun Libya müdahalesi, herhangi bir meşru gücün tekelini empoze edemeyen Kaddafi sonrası devletin zayıflığı üstüne kurulu tepeden tırnağa silahlı katiba'lara (falanks) dayalı çok sayıda yerel etnik veya ideolojik gruplardan oluşan ülkenin iç patlaması ile dönüşüme uğruyor.
Karar vericilerimizin ve strateji uzmanlarımızın basiretsizliği yüzünden, bütün Sahra kuşağı ve Orta Doğu bölgesi, Libya cephaneliklerinin yağmalanmasının bir sonucu olarak, silah akınına uğramış durumda (ve bu radikal selefi gruplara ummadıkları bir imkan sağlıyor). Bu grupların hızla çoğalmaları, kaynağını sosyal haklardan mahrum olarak doğanların genelleştirilmiş hayal kırıklığına, Arap devrimlerinin iki yıl ardından ekonomik resesyon ve katmerlenen yoksullukla karşı karşıya getirilenlerde buluyor.
İslamcı grupların yaptırıma uğramayacaklarından emin olmaları, otoriter rejimlerin çöküşünden sonra Müslüman Kardeşler'in devamı olan ve seçimler yoluyla iktidara taşınan bazı parti liderlerinin belirsiz tutumları ve ortak laik düşmanlarıyla savaşmaları için el altından onları destekleyenlerden de yararlanıyor.
SELEFİ YANGINI
Tunus, Mısır ve özellikle Libya'da gözlemlendiği gibi, bugün bu gruplar her toplumsal soruna çözüm olarak gördükleri İslam devletini şiddet yoluyla kurmak ve özellikle Mali'nin kuzeyinde bulunan AQMI (İslami Mağrip El KaideSİ) ve Ensaruddin tarafından yürürlüğe konan katı şeriat uygulamasını hayata geçirmekle yüceltiliyorlar.
Fakat Bingazi'de Amerikan Büyükelçisi'ne ve Tunus'ta ABD Büyükelçiliği'ne eylül ayında benzer bir isim taşıyan selefi grup Ensaruşşeria tarafından gerçekleştirilen saldırılar eşit olarak değerlendiriliyor. Bu grupların günah keçileri, öncelikle peçesiz kadınlar, üniversiteliler, sanatçılar, dini azınlıklar ve radikal olmayan geleneksel İslam'ı kabul edenler.
Bu kesimlerin tarihi türbeleri, "dine saygısızlık-küfür" olduğu gerekçesiyle,Timbuktu'dan Sidi Bu Said'e ve Tripoli'den Nil vadisine kadar ,Suudi Arabistan ve diğer petrol krallıklarının vaizlerinin internetten indirilen fetvalarıyla kırçıl sakallı gençler tarafından dinamitleniyor. Bu selefi yangını, Körfez-Arap ülkelerinin bağışçılarından gelen fonların üstüne titreyen grupların, Esad ordusunun bombardımanı altındaki genel mahrumiyet ortamında daha iyi silahlar ve cephane temin ettiği, yeni üyeler kazandığı Suriye devrimine erişti artık.
Bu radikal gruplar, söz konusu toplumlar içerisinde son derece azınlık konumundalar. Bununla beraber devrimlerden sonra emniyet güçleri ve ordu kurumlarının genel ihmali ya da (Mali gibi) başarısız devletlerde hepsinin bir araya geldiği durumlarda, söz konusu hareketlerin dayanışma halinde, telkine oldukça müsait ve yoğun bir biçimde silahlanma bakımından fazlasıyla verimli (muazzam petrol gelirlerinden kaynaklanan geniş kaynak arzını saymıyorum bile) tek bir cephe oluşturmalarında etkisi katlanıyor. Bastırma aracının, 2011 Arap devriminde benzer yerel devrim dalgalarını bastırmayı başarmış olduğu için, kendisine güçlülük hissi verdiği Cezayir bile bu meseleden artık paçayı sıyıramaz.
FRANSA OPERASYONUNU İYİ BİR ŞEKİLDE SONUÇLANDIRACAK DONANIMA SAHİP Mİ?
InAmenas'ta olduğu gibi, ülkenin Libya sınırına yaklaşık yirmi kilometre uzaklıkta bulunan güney-batı bölümünde Batılı ülkelere mensup vatandaşların, Cezayir'in Mali'nin bombalanmakta olan Rafale bölgesi üzerinden uçuşlara izin vermesine (hava koridorunu açmasına) misilleme olarak rehin alınması, meselenin girift ve çok merkezli olduğunu gösterdiği kadar, tehdidin endişe duyulacak kadar büyük olduğunu da gösteriyor.
Fransa, Mali'nin egemenliğinin restorasyonu için yapılan harekatını sonuçlandırma donanımına ve Sahra kıyısındaki söz konusu hareketin hızla genişlemesini engelleme kapasitesine sahip mi? Başka bir ifadeyle, çatışmaların neticesi ne olursa olsun bölgedeki gerçek sınav,ABD'nin Irak'ta, NATO'nun Libya'da veya uluslararası koalisyonun Afganistan'da yürüttüğü operasyonların hatalarına düşmeden, demokratik siyasete geçişe ön ayak olma kabiliyetinde olacak. Avrupa'nın tamamını ilgilendiren, kıtanın güney cephesindeki bir meselede Fransa'nın yalnızlığı, Birlik'in içi boşaltılmadan savunulamaz.
InAmenas'ta hidrokarbon çıkarım tesislerinde gerçekleşen –Arap dünyasının küresel ekonomik sisteme entegrasyonun anahtarı– rehine olayı, Anglo-Saxon ve İskandinav uyruklu vatandaşların ezici bir çoğunluğunu ilgilendirdiği için başka devlet güçlerini de ister istemez çatışmanın içine sürükleyecektir.Bunun için bölgeye ve bölgesel yayılıma, Sahra kuşağı ile aşınan devrimlerin cereyan ettiği Arap dünyası arasındaki örtüşmeye ve bu bölgelerin Fransa'nın yurtdışında yaşayan vatandaşları ile bağlarına dair bilgi sahibi olmak bu operasyonun başarısı için hayati öneme sahiptir.
Siber terörizmin savaş aracı olarak kullanıldığı ortam, toplum üzerinde şantaj aracı gibi kullanılan video paylaşım sitelerindeki ürkütücü görüntüler ve hafızalarda yer eden Merah Olayı, hepsi çatışmaya derhal hem küresel hem yerel bir nitelik kazandırıyor. İç içe geçmiş olayların karmaşıklığı ve çokluğu, neredeyse her yerdeliğe sahip post-modern cihada karşı mücadele, toplumu topyekün bir sorunla karşı karşıya getiriyor.Bu durum, hem yüksek düzeyde ulusal birlik, hem de çağdaş Arap ve Müslüman dünyasına ilişkin bilgiye,ustalık tecrübesine sahip olmayı gerektiriyor.Son beş yıldır geç kalmakla suçlanan Fransa, bu alanda dünya çapında öncü birkaç ülkeden biridir.
MEDENİYET ZITLAŞMASI
ABD, Avrupa'daki ortaklarımızda ve bundan böyle hem Asya ve hem de Körfez ülkelerinde, Müslüman dünyanın sivil toplumlar ile çok taraflı ortaklıklar kurmaya yönelik inceleme, araştırma, eğitim ve düşünce merkezlerini geliştirmek amacıyla hatırı sayılır ölçüde yatırım yaptılar. Batı Avrupa'nın en fazla Arap ve Müslüman nüfusa sahip ülkesi olduğu halde, ülkemiz bunun gerisinde kaldı. Mesela Hexagon (Fransa) siyasetçilerinin politikası tarafından felce uğratılmış olan Arap Dünyası Enstitüsü, Arap devrimlerinin önemini tamamen ıskaladı. Üstelik Tunus parlamentosuna on Fransız vekil seçilmiş olduğu esnada. Yüzyılın son çeyreği boyunca en yararlı kuruluş olan Paris Siyaset Bilimi Enstitüsü'nde Arap Dünyası üzerine araştırmalar birimi, Aralık 2010'da,Tunus'ta Muhammed Ebuazizi'nin kendini yaktığı ay feshedilmiştir...Öteden beri pek çok kişinin cazibesine kapıldığı, aradığı bilgiyi bulmak için geldiği yer artık Paris değil, Manş'ın veya Atlantik'in öbür yakası.
Mali'de gerçekleşen hadisenin, yalnızca bir askeri meseleden ve bugünlerde gelişimini takip ettiğimiz, geniş çapta komşu ülkelere yayılan savaştan ibaret olduğunu düşünmüyorum. Bu, bir uluslararası stratejinin ve karmaşık toplumsal sorunların ustalıkla ele alınmasını gerektiren bir meseledir. Kültür ve doktrinlerin ivmesinin ideoloji, imge, fotoğraf, video, insan ve silah sirkülasyonunun artmış olduğu, sınır ötesi insan, mal ve silahın içiçe geçtiği böyle bir küreselleşme çağında medeniyetlerin karşı karşıya gelişidir. Bu olay itibariyle, Sahra kuşağı bölgesi hem fevkalade mağduriyet içeren bir yer ve hem de parıldama mekanıdır.
Kaynak: Le Monde –17.01.2013– Gilles Kepel, Paris Siyaset Bilimi Enstitüsü (Paris Sciences Po)
Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut