Mestûre ve musallî "mahalle"miz 150 yıldır baskı altında!
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde başlatılan ve Sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilip başörtülü eşi ile birlikte Çankaya'ya yerleşmesinden sonra dozajı iyice artırılan bir Psikolojik Harp olgusu ile karşı karşıyayız.
Yeni Anayasa tartışmaları vesilesiyle; başörtüsü ve namaz farzı gibi, içkinin haramlığı gibi milletin bin yıllık dinî değerleri üzerinden yürütülen kirli bir savaş, "hayat tarzı", "mahalle baskısı", "Malezyalılaşmak" gibi kavramsallaştırmalar ve 28 Şubat sürecinde kullanılan postmodern enstrümanlar devreye sokularak bildik yöntem ve tekniklerle sürdürülüyor.
Geçen hafta, İslâm'ın kutsal başörtüsü ve tesettür emrinin, "türban" gibi batıl/ı bir kavrama indirgenerek bu kirli savaşın hedef tahtası yapıldığını yazmış; 'başörtüsü serbest olursa herkes başını örter' iddialarının aslında başörtü yasağını ve ikna odalarını sürdürmeyi amaçladığını vurgulamıştık.
Prof.Şerif Mardin'in başka bir bağlamda kullandığı "mahalle baskısı" kavramından kalkarak "mahalleli" üzerinde kurulan psikolojik baskı kuşkusuz sadece başörtüsü ile sınırlı değil. İşin garip ve tuhaf olan yanı şu ki; sahip olduğu bin yıllık İslâmî değerleri başkalarına karşı baskı unsuru olarak kullandığı iddia edilen "mahalleli" yani dindar halkımız, tam 150 yıldan beri, bir yabancı hayat tarzını yukarıdan aşağı mahalleye fiilen dayatanların baskısı altında. Ve bu yabancı resmi ideoloji adına inancına, değerlerine hakaret edilen, dini hayatına müdahale edilen, dini inancı gereği giydiği kılığı-kıyafeti 'cebren ve kanunen' değiştirilmeye zorlanan, Kur'ân'la ilişkisi koparılmak istenen çoğu mestûre/örtülü ve musallî/namaz kılan mahalle insanı/millet bu dayatmalara tam 150 yıldır direniyor!
Birilerini asıl tedirgin eden de işte bu uzun soluklu direnç!.. Mahallelinin başörtüsünde, namazda, oruçta ısrar edip; içki ve zina gibi haramlardan uzak durmaya çalışması birilerinin karabasanı oluyor...
"Kebapçıda Namaz Metroda Namaz" yazısında Yalçın Doğan, namaz kılan halka köpürüyor: "...Namaz kılmak için yer soruyorlar. Lokanta sahibi bakıyor ki, olmuyor, içkili hale getirmek istediği ikinci kat.. mescide dönüşüyor. (...) Her Cuma olduğu gibi namaz kaldırımlara taşıyor, insanlar yürüyecek yol bulamıyor... Kızılay metrosundaki mescitte Cuma namazı kılanlar metroya taşıyor, insanlar metroya binmek için, birbirinin üstüne çıkıyor... Lokanta, metro, hastane, pastane, postane, hava alanı fark etmiyor, her yer mescitle doluyor." (Hürriyet, 1.9.2007)
"Yolda Zorunlu Namaz Molası"! 5 Eylül 2007 tarihli Milliyet'in bu maksatlı manşeti günlerce tartışılıyor. Birileri çarpıtma haberi bahane edip, namaz üzerinden "bir hayat tarzının dayatıldığını" ileri sürerek sui-niyetlerini açığa vuruyorlar (Mehmet Y.Yılmaz, Oktay Ekşi Hürriyet, 6.9.2007). Namazla dirilişimizi sağlamak için halkımıza namazın güzelliklerini anlatan Namaz Gönüllüleri Platformu adına bu habere tepki olarak söylediğim 'Namaz bir hayat tarzıdır, buna saygı duyulmalı' ve Ahmet Bulut'un "İnanan insanların, namaz kılınmasından rahatsız olması düşünülemez" sözü, Cüneyt Ülsever tarafından "açık bir dayatma" olarak okunuyor (Hürriyet, 9.10.2007). Doğrusu bu bir okuma sorununun ötesinde bir bakış sorunu! Dahası bay yazarın kıyas sorunu da var; otobüsle uçağı kıyaslıyor aklınca: "Bundan böyle uçakların da namaz vakitlerinde en yakın şehirlere geçici iniş yapmaları gerekir. İzlanda'nın Reykjavik Camii, hayat tarzına saygı duymak adına geçici iniş yapmak için en uygun mekândır." Bu ifade, bırakın inanca saygıyı, izan ve anlayıştan da hayli uzak.
Özdemir İnce ise açıkça inanca saygı sınırını aşıp, Cuma namazında sokağa taşanlara karşı şiddet öneriyor: "Laik bir ülkede herhangi bir dinin mensupları mabetleri dışındaki kamusal alanda tapınma gösterisi yaparak başkalarını baskı altında tutamaz, rahatsız edemez... Devletin güvenlik kuvvetleri bu tür girişimleri kamu düzeni adına engellemek zorundadır."(Hürriyet, 18.9.2007)
Ülsever, "mahalle baskısı" tartışmaları ayyuka çıkarılınca, aynı ifademize dayanıp; "kendi adını Namaz Gönüllüleri Platformu olarak tarif eden örgüt"ün ('örgüt' değil, 200 kadar yazar, ilim, fikir ve sanat adamının bir araya gelmesiyle oluşan bir aydın insiyatifi) "planlı/programlı bir dayatma" yaptığı iddiasını tekrarlıyor (Hürriyet, 23.9.2007). Onun bu iddiasına iman ve ikrar eden Cumhuriyet yazarı Emre Kongar, sözkonusu ifadeleri aynen köşesine taşıyor (Cumhuriyet, 27.9.2007).
Ey namaz davasına gönül veren, namazın fahşâ ve münkeri def ettiğinin (Ankebut/45) bilinci içinde "mahalle"mizi ve tüm insanlığı namazla arınmaya çağıran Namaz Gönüllüleri! Namazdan rahatsız olan Cahiliye'nin çocuklarını "namaz fobisi"nden kurtarıp namazla tanıştırmak da size düşüyor! Unutmayın, Hz.Musa(a.s) Firavun'a bile yumuşak söz söylemekle (Tâhâ/44) emrolundu!
Kaynak: Vakit