Başlangıç noktasına geri döndük: Lübnan'da durum en tehlikeli sınıra ulaştı. Her an başlayacağı beklenen patlamaları engellemek için uydurulan teorik çözümler ise hiçbir işe yaramadı. Çünkü bu patlamanın ne özellikleri, ne de Lübnan'da yayılacak olan ateşin kıvılcımları hesap edilebilmişti.
Bu sözlerin karamsar olmakla bir alakası yok. Aksine, oluşan tahminler, Lübnan'ın içerde tam bir tehlikeyle karşı karşıya olduğuna işaret eden bilgilerin okunmasına dayanıyor. Özellikle Suriye'de devriminin başlamasıyla beraber bölgede güç dengelerinin değişmesi, Esad- Hizbullah işbirliğinin siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından hem Suriye'yi hem de Lübnan'ı bir çıkmaza soktuğu gerçeği gün yüzüne çıktıkça tehlikenin boyutları daha da derinleşiyor.
Tüm bu olanlar mezhebi duyguların oluşturduğu tıkanıklıkların bir göstergesi aslında. Özellikle, ülkede Hizbullah siyasetinin arkasında yatan diktatörlüğe maruz kaldıkları hissine kapılan Sünniler ile Şiiler arasındaki çatışmalar Lübnan'daki havayı soluyanların açıkça gördükleri bir durum. Bunun yanı sıra, Hizbullah'ın ülke yönetimini bütünüyle ele geçirmesi, devlet kurumlarını kendine boyun eğdirmesi, Necip Mikati ve diğerleri üzerinden Sünnilerin siyasetteki varlıklarına nüfuz etmesi, ülkede mezhebi bölünmenin kapılarını ardına kadar açıyor. Çünkü bu haliyle Sünniler hem Hizbullah eliyle ülkeden siyasi, manevi ve ulusal anlamda yok edilmeyle karşı karşıya kalıyor hem de stratejik olarak da İran'ın sömürgesi durumuna düşüyor. Bundan daha da fazlası Suriye'deki devrim ve halkına karşı toplu katliamlar düzenleyen Beşşar Esad'ın İran ve Hizbullah güçleriyle işbiriliği içinde olması Lübnan'daki tıkanıklığı artıran diğer faktörler. Çünkü Esad bu yolla Trablus'ta veya Kuzey sınırında veya Sayda'da veya Sünnilerin çoğunlukta bulunduğu Lübnan'ın her hangi bir yerinde bombaların patlayacağı işaretini veriyor.
Başlangıç noktasına geri döndük ama bu aynı zamanda yolun sonu olduğu anlamına da geliyor. Siyasiler özellikle de Hizbullah, bu korkunç durum karşısında mantıklı davranmadığı sürece kan şelalesine doğru hareket etmemiz an meselesi. İşte burada bazı sorular akıllara düşüyor: Yoksa Hizbullah'ın Lübnan'ı uçuruma sürüklemek gibi bir niyeti mi var? Tüm bu olanlar aslında bazı siyasilerin çirkin gülüşleri, sonu olmayan iki yüzlülükleri arasında olmuyor mu? O zaman bu planların arkasından bölge üzerinde oynanacak yeni komplolar mı doğuyor?
Evet, yolun sonuna geldik. Her gün daha hızlı akıyor ve hiçbir sorumlu Lübnan'ın akılcı düşünmesini engelleyen ve tarihi dengelerini yeniden elde etmesinin önüne geçen felaket için hiçbir adım atmıyor. Hatta Filistin dışında eşi görülmemiş bir sömürü anlayışına sahip bu siyaseti engellemeye bile çalışmıyor. Sanırım yakın zamanda gözlerimizi açacağız ve Lübnan'ı kan denizinde boğulurken göreceğiz işte o zaman her şey için çok geç olmuş olacak.
Bu bir aldatmaca veya bir oyun değil. Bu gerçek ve somut bir korkunun yansıması. Lübnan'ın Iraklaşması artık kapıda. Ve eğer Iraklaşmaya doğru gidersek artık orada güçlü ve zayıf olmayacak. Kapıda her an saldırmaya hazır kurtlar olacak.
Tüm bunlardan kurtulmak için elbette çözümler var. Öncelikle katil hükümet istifa etmeli ve ulusal kurtuluş birliği hükümeti kurulmalı. Daha sonra "savunma stratejileri" başlığı altında ciddi müzakereler başlamalı ve devlete olan bağlılık ilkesi düzleminde yeniden silahlandırılma çalışmaları yapılmalı. Ancak bu arada Hizbullah'ın ve ülkenin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına her mahallesinde gayri meşru şekilde silahlanan herkesin de ellerinden silahlarının alınması gerekli. Tüm bunlardan sonra belki seçimler de konuşulabilir. Ama şu an bitiş çizgisine yaklaştığımız bu günlerde Lübnan için acil önlemler alınmalı.
Kaynak: Lübnan Nehar Gazetesi
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız
.