Başkan Obama Amerikan Anayasasını ihlal ederek Libya’ya karşı, Amerika’ya saldırmamış, onun çıkarlarına veya ulusal güvenliğine bir tehdit teşkil etmemiş bir ulusa karşı yarı-savaş ilan etti. Fakat Obama ve onun haksız askeri harekâtına ilham veren neocon savaş çığırtkanları Amerika’yı ilk sıraya koyarmış gibi bile yapmıyorlar. Amerika’nın çıkarlarını, servetini, askerlerini ve hatta ulusal güvenliğini feda ettiği takdirde dış politikanın ahlaken “asil” olduğunu farzediyorlar. Böylesi değerler ne kadar çok feda edilirse, “başarı” da o kadar fazladır diye düşünüyorlar.

Amerikan anayasası başkanı Amerikan ordusunun başkomutanı olarak tâyin ediyorsa da savaş ilanını yalnızca yasamaya yani Amerikan Kongresine vermiştir (I. Madde, sekizinci fıkra); meşru şekilde açılmış savaşlara kaynak sağlamak için hazine tasarruf yetkisi de Kongre’ye aittir. Aynı fıkrada, “isyanları bastırma ve işgalleri püskürtme” gücü de Kongre’ye verilmiştir; diğer uluslar da benzer şeyi yapabilirler anlamına gelir bu.

Fakat Obama gene de Libya’ya hücum etti, Kongre’den savaş kararı almaksızın; ve eşdeğerde gayri liberal Araplar arasındaki bir sivil savaşa müdahale ediyor ki taraflardan biri sadece “isyanı bastırmanın” derdinde. Amerika’da gayri liberal Obama’ya karşı bir isyan, dış güçlerin (mesela Kanada’nın) bombalama harekâtıyla Amerikan savunma sistemlerini kırıp, Doğu kıyılarında uçuşa yasak bölge ilan edip meşru şekilde desteklenebilecektir anlamına mı geliyor bu?

Obama’nın askeri harekâtı BM, NATO veya Arap Birliği’nden izin aldığı gerekçesiyle rasyonelleştirmesi gülünçtür. Amerikan anayasası bunu ne talep eder ne de izin verir; Obama’nın Amerikan Kongresi’nden izin almasını – açık bir savaş ilanını – şart koşar. Obama ise bunu yapmadı. Selefleri aynı yanlışı yapsın ya da yapmasın, mazur değildir.

Bu kurumlar ya zararsız ya da tehlikelidirler zira ya Amerika’nın çıkarlarını başlıca amaçları olarak savunmazlar (NATO) veya Amerikan çıkarlarına, güvenliğine ve Anayasasına karşı dururlar (BM, Arap Birliği). Truman, Bush I, Bush II ve Clinton gibi Obama da bu güzergâha bu yüzden girdi. Hepsi de Amerika’yı ikinci sıraya ve son sıraya koydular, güya “ahlâki” duruştu bu. Böylesi bir belayı daha önce de görmüştük Demokrat başkanlar  - bkz. Woodrow Wilson (I. Dünya Savaşı), FDR (II. Dünya Savaşı), Truman (Kore savaşı), JFK and LBJ (Vietnam) - yalnızca Amerikan çıkarları adına değil “dünyayı demokrasi için güvenli bir yer kılmak” adına yani Amerika’nın kurucu babalarının istemediği ve faal bir şekilde karşı çıktıkları bir siyasi sistemi emniyete almak adına Amerika’yı feci savaşlara sürüklediler.

Obama, Weekly Standard’daki Neocon amigoların, The New Republic’teki solcu “savaş karşıtı” bahane üreticilerin alkışları arasında ve görünüşte Amerikan halkının yüzde 70’nin onayını alarak Libya’yı işgalini ve istilasını savunuyor: Gerçek bir savaş değil de insâni misyon diyerek. Demek istiyor ki vahşi bir siyasi rejimin kendi vatandaşlarına zarar vermesini veya onları öldürmesini engellemek için Amerikan canı ve malı feda edilmeli meğerki o rejimin vatandaşları eşit ya da daha büyük bir vahşiliğin “ayaklanmacıları” olsun. “İnsâni” veya ahlâki değil bu; şerli bir önermeye (yani fedâkarlık “asildir” önermesine) dayanan şerli bir eylemdir; karşılığında bencil hiçbir kazanımın olmaksızın Amerikan canının ve özgürlüklerinin pis bir istismarıdır.

Obama’nın bu politikasını savunanlar Kaddafi’nin geçmişte Amerika’nın düşmanı olduğunu hatırlatıyorlar bize. Yeterince doğrudur bu ama Kaddafi’nin veya rejiminin hakkından gelmek için hiçbir şey yapılmadı değil mi? Niçin? Şimdi niçin başlamalı? Obama, Bush’un (2003 yılından beri) Amerika’nın düşman listesinden çıkardığı ve meşru diye nitelediği Kaddafi yönetimine bir ay öncesine kadar yine bu sıfatlarla yaklaştı. Birdenbire saldırmak neden? Libya’da “kurbanların varlığı” gözlemlendiği için mi?

Çin, Kuzey Kore, Küba, Venezüella, Yemen, Bahreyn, İran veya Sudan gibi bir düzine ülkede rejim ihlallerinin kurbanı olan milyonlar ne olacak? Obama’nın ve neoconların/yeni-muhafazakârların yanına kâr kalacaksa, daha pek çok ulusu işgal etmeleri gerekir – Batı değerlerini bencilce “dayatmak” için değil de (Irak ve Afganistan’da olduğu gibi) yerli halkın [seçim makinelerinde] kolu çekmek gibi kutsal bir eylem için sandık başına gitmeleri ve hak ihlalcisi yeni bir lider grubuna oy vermesi için. Onlarca yıl alsa, binlerce Amerikalının hayatına ve trilyonlarca dolara mâl olsa da, “insancıllar” için bunun bir önemi yok, Amerika ne kadar zayiat verirse, kendilerini o kadar sofu ve ahlâken üstün hissediyorlar.

Irak’ta, Afganistan’da veya Libya’da, neocon/yeni-muhafazakâr yaklaşım bellidir. Amerikan çıkarları saldırı altında olduğunda, Washington meşru müdafaayla karşılık vermez ama otokrat bir rejim “ayaklanmacılara” saldırı düzenlerse karşılık verir, Amerikan canını ve malını feda ederek. Kendini geri planda tutan, kendini vuran bu yaklaşım – ister Demokratlar isterse Cumhuriyetçiler tarafından uygulansın - tipik bir neocon dış politikadır ve öz-çıkarı şerli kabul ettiğinden dolayı kendine karşıdır/ben karşıtıdır. Bu duruş Amerikan çıkarları, güvenliği riskte olduğunda ürkektir, yüreksizce apolojetiktir ve çekimserdir ama dışarıda, bizim için hiçbir şey ifade etmeyen kurbanlar (doğrusu, Müslüman Kardeşler ve el Kaide gibi ezeli düşmanlardır) “kurban gittiklerinde” gözüpek, ateşli, tek-taraflı ve savaş çığırtkanı kesilirler ve biz, onları “korumak” için fedâkarlık yaparız.

John McCain de Obama’dan farklı olmayacaktı; her ikisi de Amerikan askerlerinin ve hazinesinin Afganistan’da nihayetsiz bir şekilde harcanmasını istiyorlar; her ikisi de her bir savaşa daha fazlasını akıtmaya onay veriyorlar ve bu arada orduya insaflı davranması söyleniyor (yani fedâkarlık). McCain, daha derin ahlâki ve mâli iflas bataklığına düşmeyi tercih etmiş tarihteki pek çok imparatorluk gibi Amerika da harcanmış bir imparatorluğa dönene dek ABD’nin – kendi beni hâricinde amaçlar izleyerek -kendini feda ettiği ve Kaddafi benzeri düzinelerce rejimle savaştığı “haydut devlet püskürtme” diye bilinen bir dış politikayı yıllarca savundu.

Siyasi sol, neoconları yurtdışında Amerikan çıkarlarını ilerletmeye niyetli “savaş şahinleri” diye anmayı sever ama hiçbir şey hakikatten bu kadar uzak olamazdı; neoconlar savaş çığırtkanıdırlar ama –gıda, barınak, emniyet veya seçim sandığı bakımından - sefâlet içerisindeki başkalarının yararına Amerika’nın kendi çıkarlarını ve güvenliğini feda eden türden. Solun ve pek çok Demokratın savunduğu altruistik ahlâka benzerdir bu. Her iki taraf da aynı taraftadır, Obama’nın Libya’yı işgaline her ikisi de destek vermektedir.

Siyasi sol, Obama’nın mazur görülemez saldırısı karşısında niçin sessiz? Obama onların özel sosyalistidir, dolayısıyla dokunulmazdır. Seçim vaatlerinin aksine, Obama Afganistan’daki sözde savaşa asker, para ve zaman tahsisini artırdı, Irak’taki asker sayısını da azaltamadı, Bush’un savunma bakanını koltuğunda muhafaza etti ve şimdi de Libya’yı işgal ediyor – yol boyunca yalan söylüyor. Ama sol halen dilsiz tıpkı 2001-2008 arasında Bush harcamaları şişirirken Cumhuriyetçilerin dilsiz olmaları gibi.

Bazı bahane icatçıları gönülsüz savaşçı veya başka hiçbir seçeneği yoktu gibi iddialar ileri sürerek Obama’yı temize çıkarmaya çalışıyorlar. Düpedüz saçmalık. John Hopkins Üniversitesi Ortadoğu Profesörü Fuad Acemî – Obama işgalinin mütereddit destekçisidir – “Amerika yaptığında da yapmadığında lanetleniyor” diyor. “Arap ve İslam dünyasında ya kendi yöntemini dayatan emperyalistiz ya da berikinin ötekini öldürmesine izin verenleriz. Başkan Obama’nın yüzyüze olduğu ikilem budur ve bundan kolay kolay kurtuluş yok. Dışında kalmayı tercih ederdi ama içine çekildi de Müdahaleden başka seçeneği yoktu.”

Fuad Acemî, Obama’nın gerçek amaçları hakkında yanılıyor: Başkan, haçlı savaşında kendisini “ahlâklı” hissediyor. Fakat Acemî, İslam dünyasının eylemlerimizden bağımsız olarak bize bela okuduğunu kaydederken haklıdır; fakat işte bu yüzden bırakalım Libyalılar (ve diğer Araplar) birbirlerini gebertsinler – ve bize saldırmaya cüret ettikleri takdirde onları geberteceğimize söz verelim.

Dış politikada emperyalist ve pasifist olmak arasında seçim yapmak yanlıştır; ilgili alternatif, (McCain gibi) sonsuz savaşın peşine düşmek olmadığı gibi (Dennis Kucinich gibi) asla savaşmamak da değildir; kendini fedâ etmek için değil yalnızca meşrû müdafaa ve öz çıkar adına haklı ve topyekûn savaşmalı veya gerçek ve an meselesi olan bir tehdide önleyici saldırı düzenlemelidir. Bugünün “haklı savaş” teorisi, bir ulus askeri amaçlarının peşinde menfaatçilik yaptığı takdirde adâlet olamayacağında ısrar ediyor. Bu teori hem neoconlara hem de Obama’nın danışmanlarına canlılık kazandırıyor.

Obama’nın Libya’yı işgali taktik olarak başarısız olacak zira felsefi olarak yanlış. Afrika’daki karargâhın komutanı General Carter Ham “misyonumuz sivilleri rejimin kara güçlerinin saldırısından korumaktır” diyor ve güya bunu sağlamanın yolu uçuşa yasak bölge oluşturmaktır, Amerikan kara gücü olmaksızın, Kaddafi’yi devirmeksizin. Hâlbuki Obama “Amerikan politikası Kaddafi’nin gitmesidir” demişti.  Delilik bu.

Obama kısa bir süre zarfında harekâtın NATO’ya, Fransa’ya, İngiltere’ye veya Arap Birliğine  - herkese - devredileceğini söylüyor yeter ki Amerikan askeri özerkliği ve egemenliğini fedâ etsinler, dosta ve düşmana bizim diğergam, hakkı olmayan, serf, kurbanlara yardım için göreve amâde olduğumuz ispatlansın, kurbanlar bizler olsak bile. Fakat Amerika’nın amacı kurban edilmekse, Amerika kaybeder.

Kaynak: Forbes

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı