Meksika açmazınız, Rus ruletiniz; Çin'den su işkenceniz vardı. Şimdi de Libya çapraz ateşiniz var. Bunda tabanca kafaya dayanır ve kurşun bir şakaktan girer diğerinden çıkar.
Görünüşe bakılırsa Libyalı isyancılar tarafından yakalandığında Muammer Kaddafi’ye olan da buydu. Libya’nın yeni hükümeti Kaddafi’nin “çapraz ateşte” öldüğünü açıkladı. Bu da Demokratik yönetimin Guantanamo’nun insani olduğunu ilan etmesinden bu yana mânen işsiz olan ACLU (Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği) tipi kuruluşları harekete geçirdi. Bu öfke, Kaddafi’nin ölüm biçimi konusunda derin endişe duyan insan hakları gruplarıyla Batılı hükümetlere de sirayet etti.
En başından başlayalım. Kaddafi, devrimin başlarında süreci iyi yönetebilirdi. Gerçekte o daha iyi şeyler yapabilirdi: Serbest geçişle iltica edebilirdi (mesela Nikaragua'ya). İktidarı bırakıp, binlerce vatandaşın ölümüne yol açacak iç savaştan kaçınılmasını sağlasaydı o da İdi Emin'in Suudi Arabistan’da yaptığı gibi güzel, kaymaklı bir emekliliğin keyfini sürebilirdi.
Emin gibi Kaddafi de sıkıntısız, tek bir huzurlu günü bile hak etmiyor. Böyle bir sonuç, işlediği sayısız suçlar cezasız kalacağı için adaletin büyük bir ihlali olur. Ama bu, ülkeyi kan dökülmesi ve acı çekmekten kurtarırdı.
Bu tür uzlaşmalar tamamen doğrudur ve oldukça yaygındır. Bunlar, otoriter rejimlerden demokrasiye geçmekte olan ülkelerdeki çeşitli hakikat ve uzlaşma komisyonlarının da özüdür. Pinochet sonrası Şili ve ayrımcılık sonrası Güney Afrika'da yeni demokrasideki hassas sosyal barışın korunması için tam adaletten -suçluyu cezalandırma- fedakarlık edilmesine karar verildi.
Tam adalet yeniden iç savaş çıkmasına yol açabileceği için eski zalimlerin iktidarı barışçı bir şekilde bırakmayı kabul etmeleri önemlidir. Bu yüzden, bu yavru demokrasiler yalın hakikati kabullenmek zorunda kaldılar: Önceki rejimin suçlarının titiz bir muhasebesi. Gerçek bir şahitlik yerine faillere af çıkarıldı.
Normal bir hukuk düzeninde hakikat, adaleti sağlamak için bir vasıtadan ibarettir, gaye değildir. Gerçek gaye, suçun tespiti ve cezanın tayinidir. Lakin, savaş ve devrimde insanlar her şeye sahip olamazlar. Adalet, barışı tehlikeye sokabilir. Bu yüzden barış, tam adaletten önce gelir.
Kaddafi de böyle barışın adaletin üzerinde olacağı bir anlaşmaya sahip olabilirdi. O, bunun yerine ölünceye kadar savaşmayı seçti. Seçtiğine de nail oldu.
Kaddafi’nin son saatlerinde maruz kaldığı acımasız muamelenin değerlendirileceği prizma, işte bu vahim savaşma -ve öldürme- kararıdır. Onun, bu berbat şekilde ölmesini haklı çıkaran, son suçlardan, sivillerin son bombalanmasından, mahkumların son infazlarından vazgeçmeyi reddetmesidir.
O, Pan Am 103’ten 1996’da Trablus’taki Ebu Salim hapishanesinde bin 200 mahpusu katletmeye kadar önceki tüm suçlarına karşı fiilen af elde etmeyi başarmıştı. Bu seçeneği reddeder ve tamamen yeni bir suç dosyası oluşturursan bu sefer af olmaz. İşte bu yüzden sen “çapraz ateşle” öldürülmeye mahkum olursun.
Bundan dolayı kendisini yakalayanlar tarafından öldürüldü. Büyük iş. Mussolini de öyle olmuştu. Çavuşeskular da öyle. Aslında bunlar çok daha kötüsünü de hak etmişlerdi. Kaddafi’de olduğu gibi. Mükemmel bir adaletin olduğu dünyada Caligula’nın çok daha fazla ve daha uzun süre acı çekmesi gerekirdi. O, binlerce kişiye tahayyül edilemeyecek derecede ızdıraplar verdi. Peki o ne kadar acı çekti? Belki yarım saat süren bir işkence ve sonrasında kafasına bir el ateş edilmesi. Her türlü evrensel adalet standardına göre bu bir merhamettir.
Diğer taraftan, Kaddafi’nin hazin sonunun büyük bir faydası oldu: Caydırıcılık. Siz, isyan edilen katil bir diktatörsünüz. Bir seçeneğiniz var. İktidarı bırakıp ülkeyi daha fazla acı çekmekten kurtarır ve kalan günlerinizi Emin ya da daha güncel Suudi misafiri Tunus’taki Zeynelabidin Bin Ali gibi geçirebilirsiniz. Aksi takdirde Kaddafi gibi, bir kanalizasyon borusunun içinden sürüklenerek götürülür, hakarete maruz kalır, darp edilir ve ateş edilerek ölürsünüz
Hoş değil. Ama bir emsaldir. Ve hayırlıdır. Mesela Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad bu olaydan ders alabilir. Savaşa ve öldürmeye devam et ve Lahey’de, konforlu, hoş bir hücrede günde üç öğün yemek verilerek, sizi yakalayanların size mahsus işkence ve yargısız infaz gibi uygulamaların hiçbirini yapmayacağı tesellisi içinde, uzun ve bol konuşmalı bir yargı sürecini bile değil, kendine hiç gecikmeden sığınma hakkı tanınacağına dair teklifler bekle.
Buna Kaddafi Kuralı adını takalım: Bırak ve git, yoksa bir gün kendini “Libya çapraz ateşiyle” ölmüş bulursun. Bunu Libya resmi cenaze merasimi takip eder. Dört gün, bir soğuk hava deposunda yarı çıplak yatırılır ve halka teşhir edilirsiniz.
Kaynak: Washington Post
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas