Cuma gecesi 3Nokta programında Alain de Botton'un 'Ateistler için Din' kitabı ile Ayşe Hür'ün Taraf'taki köşesinde başlattığı mushaf tartışmasını beraber ele almayı planlamıştık. (28.08.2011 ve 04.09.2011 tarihli yazıları) Alain de Botton "Ben, dinin bize hayat hakkında, tek bir kelimesine bile inanmasak da tatmin edici birçok ipucu verdiğine inanan bir ateistim" derken, Ayşe Hür "Kur'an diye bildiğiniz kitap muhtemelen sahte, ona göre' diye özetlenebilecek incitici bir yolu seçiyordu. Bu iki tavır her bakımdan çok farklı motivasyonlar içeriyordu. Ancak konu öyle gelişmedi. Ayşe Hür telefonla yayına bağlandı motivasyon kaynağını kendisinden duyma fırsatı bulmuş olduk.
Şöyle ki, Ayşe Hür bizi önce konuyu zarif bir biçimde ele aldığımız için tebrik etti, sonra konuyu neden gündeme getirdiğimiz için azarladı. Oysa son yazısında aldığı teşvik mailleri nedeniyle İslam ve tarihi üzerine yazmaya devam edeceği müjdesini veriyordu, yani konu kapanmış sayılmazdı. (11.09.2011)
Ayşe Hür, israrla hikayesinin ana hatlarının doğru olduğunu, çünkü dersini çok iyi çalıştığını vurguladı. Bu hafta moderatörlüğü İskender Pala yaptığı için kendisine 'neden?' diye sormasını rica ettim.
Öyle ya, 'neden?' İnançlı olmadığını gizlemeyen bir tarihçiyi, mushaflar üzerine 'iddia ettiği şekilde' çalışmaya sevkeden neydi? Amaç sırf 'Ama hangi Kur'anı esas alacağız' cümlesini sarfedebilmek, Semerkand Kur'anı, Topkapı Sarayı Kur'anı, Kahire Kur'anı, TİEM Kur'anı, Darül Kütüp Kur'anı, St. Petersburg Kur'anı, Sana Kur'anı tanımlamalarıyla 'bir çok' Kur'an olduğunu iddia edip 'Allah'ın sözüne' duyulan güveni sarsmak gibi görünüyordu . Ama neden?