Filistin'in Gazze şeridine İsrail'in başlattığı yoğun saldırının devam etmesi durumunda ortaya çıkaracağı yıkımın boyutları insanlığımızı karartmaya yetiyor. Kendini savunma hakkından mahrum yüzlerce çocuk ve yaşlıyı katleden bir İsrail'e verilmiş "meşru müdafaa hakkı!.." Ortaya çıkan yıkım ve katliamın rakamlarını hatırlamak bile şimdiden ürkütüyor.
2008'de hava ve kara harekatını kapsayan saldırılarda toplam 1419 Filistinli can vermiş; 318 çocuk, 111 kadın katledilmişti.

Ne var ki Ortadoğu'da değişen dengeler, Amerika'nın bölgeye olan ilgisi ve bizzat Filistin özgürlük hareketinin geçirdiği süreç toplamda Camp David denkleminin geleceğinin ne olacağı sorusunu sormamızı gerekli kılıyor. Camp David denklemi ile kurulan dengede, İsrail küçük tavizlerle ve barış adına kendini güvenceye alırken Mısır yönetiminin garantörlüğü altında Filistin'in bir tür rehin alınmasını sağlayan bir statüko kurulmuştu.

Önceki gün diplomatik girişimlerin olduğu kadar saldırıların da dorukta olduğu bir ortam oluşmuş ve sanki ateşkese çok yaklaşıldığı izlenimi hakim olmuştu. Gazze'ye, Davutoğlu'nun da içinde bulunduğu Arap Birliği dışişleri bakanlarının destek ziyaretleri; İsrail'e BM Genel Sekreterinin, Avrupalı dışişleri bakanlarının gelmesi saldırıyı hafifletmeye yetmedi. Obama'nın Burma'dan bölgeye gönderdiği Clinton'ın İsrail ve Filistin yönetiminin yanı sıra Kahire'yi de programına almış olması yeni denklemin şifreleri açısından altı çizilmesi gereken bir husus.

İsrail'in saldırısının Obama'nın yeni döneminde başlamış olması kadar Güneydoğu Asya'da iken başlamış olması ve Clinton'ın oradan bölgeye dönmesi, yeni dengelerin şifrelerinin okunması açısından önemli bir gösterge. Stratejik tercihinin Güneydoğu Asya'da yoğunlaşacağı bilinen Amerikan yönetimi için, yeni Ortadoğu'nun anahtar sorunu Filistin-İsrail denkleminin ne yönde şekilleneceği hayati öneme sahip.

Dikkat edilirse "kurucu liderlik" söylemi ile bölgede aktif olmaya çalışan Türkiye, bu krizde daha gerçekçi ama daha geri planda bir görüntü veriyor. Türkiye'nin diplomatik çabalarının ve insani destek konusunda Arap Birliği ile paralel hareket etmesinin, İsrail saldırısını durdurmasa bile insani açıdan dayanışma anlamında, Gazzelilere moral verdiği muhakkak.

Türkiye'nin geçen yıllardaki iddialı çıkışına karşılık bu kez Mısır'ın öne çıkmış olması, Mübarek sonrası Mısır'ın denklemde olması gerektiği yerine döndüğünün işaretidir. Aynı zamanda Clinton'ın Tel Aviv, Ramallah ve Kahire üçgeninde çözüm arayışı hem İsrail'in bu saldırı ile neyi amaçladığını hem de Amerika'nın nasıl bir denge kurmak istediği konusunu açıklıyor.

Mursi yönetiminin İsrail'le ilişkilerini eski statükoda yürütmeye niyetli olmadığı kuşkularının arttığı dönemde İsrail'in bölgede hala kendisine rağmen dengelerin değişmesine ne türden cevap vereceği mesajı olarak okumak gerekir. İsrail, bölgede kendisiyle savaşmayı göze alacak güç olmadığı sürece bu türden meydan okumaları yapabileceği, hiçbir insani ve hukuki yaptırımla ilgilenmediği mesajını veriyor. Gerçekten de şu anda İsrail'le savaşı göze alacak hiçbir bölge gücü yok.

Diğer taraftan sürekli savaş hali devam edemeyeceğine göre, Amerika adeta, uzak Doğu'ya yönelmeden önce Ortadoğu'ya hangi denkleme göre çekidüzen vereceğinin arayışı içinde. ABD ve İsrail için ideal çözüm Camp David denkleminin, yani mevcut statükonun sürdürülmesidir. Bu statükonun yeni gelişmeler karşısında tartışmalı hale gelmesi, denklemin yenilenmesini gerektirir.

Mevcut statükonun sürdürülebilmesi için de, İsrail kendi yöntemlerine başvuruyor; yani silah gücü ile mevcut durumu daha da kötüleştirerek eski haline razı olma stratejisi için alan açıyor.

Camp David denkleminde Abbas yönetimindeki Filistin'in hiç ses çıkarmaması, her dört yılda bir Hamas'ın adeta Filistin meselesinin onur savaşını verir duruma gelmesi; de facto, Hamas'ı aktör haline getirdi.
Fiilî durumda, Hamas'ın askeri ve siyasi olarak yok sayıldığı, hiçbir çözüm arayışının yeni denklemi oluşturamayacağı aşikar durum..

Bu noktada Hamas'ın silinip yok edilemeyeceği gibi bu süreç sonunda ehlileştirilerek sisteme entegre edilmek isteneceğini de kestirmek zor değil. Aslında Hamas'ın Amerikalı gözlemcilerin de dahil olduğu Türkiye'nin öncülüğünde yapılan görüşmelerde daha önceden "normalleşme" sürecine razı olduğu göz önüne alındığında Camp David denkleminin Hamas'la yenilenmek isteneceğini tahmin etmek zor değil.

Gelinen noktada, Amerika hala süper güç olduğunu göstermek ve rahatsız olmayacağı bir denklemi yeniden kurarak İsrail'i garanti altına almak için Mısır ve Filistin tarafının beklentilerini tümüyle reddetmeden uzlaşma sağlamaya çalışacaktır. Foreign Policy'den Martin Indyk bunun gerçekleştirilebilmesi için, Gazze kapısının açık tutulmasının, Hamas'ın Ramallah yönetiminin yanına çekilerek İsrail'e saldırmama garantisi vermesinin, Mısır'ın Filistin-İsrail arasında arabulucu "bölge gücü" rolü üstlenmesinin öngörüldüğünü belirtiyor.

Bu saldırı sonunda, Hamas'ın siyasi olarak bir adım öne çıkarken İsrail'e karşı daha da ılımlı noktaya çekilerek sisteme dahil edilmesi, Mısır'ın ise bu bölge gücü olma şerefini tadarak aracılıkla yetinmesi formülasyonu bakalım tutacak mı? Asıl soru ise, İnsan hayatının "stratejik değer katsayısı"na indirgendiği, başbakanın haklı feveranındaki gibi, bir uluslar arası sistemin daha ne kadar sürdürülebileceğidir. Tek tesellimiz, insanlık onurunu kurtaran, direnişin var olması. DEVAMI>>>