Olayların bu şekilde gelişmesi sürpriz olmadı...
 Son günlerde Güneydoğu’dan, Doğu’dan hemen her gün asker cenazelerinin gelmesi, her şeyin bir anda altüst olabileceği bir sürecin gelebileceği mesajını zaten vermişti...

PKK saldırılarıyla (ki bu saldırıların olacağına ilişkin çok sayıda belirti önceden ortaya çıkmıştı) birlikte ortalık karıştı...

DTP’nin kapatılması; aynı anda yüzlerce parti yönetcisinin ve çok sayıda belediye başkanının tutuklanması; ‘Kürt Açılımı’ adı verilen gelişmeler adına veya çözüm adına tam anlamıyla bir felakettir. Bunların yapıldığı bir ülkede barışı kurmanın, çözüm üretmenin kolay olması düşünülemez. Bu çizginin bir bedelinin olacağı da belliydi.

***
Kürt sorununa ‘Batıdan bakmak’la, ‘Doğu’dan bakmak’ arasındaki büyük uçurumu anlayabilenlerin sayısı çok az. ‘Ora’daki insanların ruh haliyle ‘bura’daki insanların ruh hali arasındaki benzemezliği kelimelerle anlatmak çok zor. Oradakiler, bir terk edilmişlik, bir reddedilmiş psikolojisi içindeler. Hangi siyasi eğilimden olursa olsun hemen hem tüm Kürtler; “Ben Kürt’üm, anadilimi korumak ve geliştirmek istiyorum, kimliğimin devlet tarafından kabulünü talep ediyorum” diyorlar.

Batı’da, Kürt sorununa, ‘Kürt sorunu’ demek bile kolay değil. Örneğin, hükümet, ‘açılım’ sürecinin başlarında kullandığı ‘Kürt’ sözcüğünü bir daha ağzına almamaya özen gösteren bir tutum içinde. Batı’daki ‘popüler’ bakış açısına göre, Türkiye’de ‘Kürt sorunu falan yok’, yalnızca ‘terör sorunu’ var. Kürtlerin en temel insan haklarının kabülüne karşı bile tahammülsüz ve tepkili olan ‘sosyal psikoloji’, hiç değişmeden varlığını sürdürüyor.

***
Kürt kimliği hareketi, son dönemde, AK Parti hükümetinin uygulamalarından büyük bir memnuniyetsizlik içinde. Abdullah Öcalan’ın çıkışları da göz önünde bulundurulduğunda, Kürt hareketinin AK Parti’ye muhalefet eden çevrelerle paralel bir tutum içine girdiği yönünde bir izlenim oluşabiliyor.

Son anayasa değişikliği konusunda BDP’nin muhalefetle birlikte hareket etmiş olması, (özellikle de bu değişikliklerin AKP kadar Kürt hareketini de yakından ilgilendiren değiştirmeler olmasını göz önünde bulundurursak) son dönemde ülkemizde gözlemlenmiş olan en ilginç ve önemli siyasi kırılmalardan biri. Örneğin ‘Parti kapatmaları’yla ilgili madde, BDP’lileri (belki AKP’lileri ilgilendirdiğinden bile daha fazla) de ilgilendirden bir madde olduğu halde, BDP’nin boykotunun da etkisiyle dün Meclis’te reddedildi. Bu sonuç değişim karşıtı cephenin (yani statüko cephesinin) kâr hanesine yazıldı. BDP, kendisinin kapatılma olasılığını azaltacak bir değişikliği engelleyerek, ülkemizin siyasi tarihindeki paradokslara bir yenisini eklemiş oldu.

***
Anayasa değişikliği konusunda BDP’lilerin daha ‘ileri bir Anayasa değişikliği projesi’ ile çıkmaları, elbette ki anlaşılabilir. Ancak, bu değişiklik projesi sonuç itibarıyla bir demokrasi projesi. Meclis’te gözlemlenen direniş, tam anlamıyla statükoyu korumayı amaçlayan bir direniş. BDP de, açıkça, statükoyu korumayı tercih eden kesimin (hatta militarist-milliyetçi dalganın) elini güçlendiren bir yaklaşım sergiliyor.

BDP’nin Anayasa değişiklikleri konusunda ret cephesiyle aynı safa girmesi (PKK’nın tam da bugünlerde birçok yerde birden eyleme başladığını göz önünde bulundurursak) zamanlama açısından da son derece düşündürücü.

Statüko harekete geçti. 12 Eylülcü rejim direniyor. Ellerindeki bütün kozları oynuyorlar. Kürt kimliği hareketinin işte tam da böyle bir anda statükocu kesimin elini güçlendiren bir tutum sergilemesinin sebepleri üzerine birçok analiz yapılabilir, hatta bu şekilde Türkiye’nin politik bilinçaltı açısından birçok ilginç bulguya ulaşılabilir.

Kürt hareketinin AK Parti hükümetine özellikle bazı konularda tepki göstermesi ve eleştiriler yapması anlaşılabilir. Güneydoğu’daki yaygın tutuklama konusunda AK Parti’nin ‘iyi oldu’ anlamına gelen bir tutum göstermesine Kürtlerin kızması, öfke duyması da doğal olarak görülebilir. Çünkü bu çizgi, çözümü değil ‘çatışma’yı öne çıkarıyor.

***
Şu noktayı göz önünde bulundurmakta yarar var: Bu tür kritik dönemeçler, hangi politik aktörün ne yönde bir duruş sergilediğinden bağımsız olarak, ülkemizin ve toplumumuzun geleceğini etkileyecek sonuçlar yaratabiliyorlar. BDP’lilerin bunu anlayacak kadar siyasi birikimlerinin olduğunu biliyorum. Sürecin tersine dönmesi halinde Kürtlerin bundan en çok zararı görecek kesim olduğu da ortada.

Son PKK eylemlerinin tırmanışını da bu bağlam içinde bir yere oturtmak yanlış olmayabilir. Militarizm çatışma istiyor. İstiyor ki, toplumda yükselecek milliyetçi ve baskıcı dalga ‘değişim’ rüzgârının önünü kessin.

Kürtler, militarizmin ve milliyetçiliğin yükselişinden ne elde edebileceklerini sanıyorlar, merak ediyorum.

Kaynak: Radikal