BM Güvenlik Konseyi Dönem Başkanı olarak iklim değişikliğiyle ilgili özel bir oturum düzenledik. Uluslararası topluluğun büyük çoğunluğu artık bu tehdidin farkında ve bu tehdit bizi birbirimize bağlayacak büyüklükte.

Kongo temsilcisi Güvenlik Konseyi görüşmesinin yarısını kapsayan bir konuşma yaptı. "Bu, insanların toprak, su ve doğal kaynaklar için verdiği ilk savaş olmayacak" dedi konuşmasında ve ekledi "Ama geçmişteki çatışmaların boyutu bu seferkinin yanında hiç gibi kalacak." Fransız temsilci bu durumu "İnsanoğlunun karşısındaki en önemli tehdit" olarak değerlendirdi. Belçikalı ise bu tehdite cevap olarak güvenlik anlayışımızı ta en başından tekrar ele almak zorunda olduğumuzu zira tarih boyunca dünyaya çok pahalıya mal olan aynı tuzağa tekrar düşmek ve geleceğin tıpkı geçmiş gibi olacağını farz etmek gibi bir lüksümüz bulunmadığını belirtti. BM Başkanı Ban Ki Moon da karşı karşıya olduğumuz senaryoların tehlike sinyalleri verdiğini vurguladı.

Peki, tüm bu endişelerin odak noktası neydi? İklim değişikliği. Gittikçe artan bir şekilde istikrarsızlaşan iklimimiz artık aslen bir çevre ya da ekonomi konusu olarak algılanmamaktadır.

Yeni bilimsel gerçeklerin, iklim değişikliğinin bizi bekleyen olumsuz etkileri konusundaki en büyük korkularımızı arttırdığı hatta bazı durumlarda bu korkularımızı da aştığı şu son iki yıldır, yüz yüze olduğumuz tehdidin ana hatları ortaya çıktıkça, iklim değişiminin güvenlik gündeminin ta özüne inen sonuçlar doğurduğu da daha net bir şekilde görülebilmektedir. Seller, hastalıklar ve kıtlık ile bunların sonucunda gelen benzeri yaşanmamış yoğunlukta bir göç dalgası...

Stern Raporu

Kuraklık, hasatların bozulması ve buna bağlı olarak doğal kaynakların zaten sınırlarına kadar zorlandığı bölgelerde yiyecek, su ve enerji rekabetindeki büyük artış... Geçtiğimiz yıl yayımlanan Stern Raporu'nda öngörüldüğü gibi İkinci Dünya Savaşı bittiğinden bu yana hiç yaşanmamış büyüklükte bir ekonomik sıkıntı. Bu, dar bir çerçevede sadece kendi güvenliğimizi değil kırılgan ve gittikçe birbirine bağımlı hale gelen dünyamızdaki ortak güvenliğimizi ilgilendiren bir konudur ve trajik bir şekilde gene ilk darbeyi alanlar en saldırıya açık ve ayak uydurma kabiliyeti en zayıf olanlar olacaktır. İstikrarlı bir iklim ve yoksullukla mücadele çabaları arasında bir seçim söz konusu değildir. İlki olmadan ikincisi mutlaka başarısız olacaktır.
Pazartesi günü yayımlanan endişe verici raporu okumak, bilimin bizlere anlattığı olumsuz fiziki etkiler ve güvenliğimiz için alınabilecek daha geniş kapsamlı takviyeler arasında bağlantı kurmak isteyen herkes için faydalı olacaktır.

Askeri Danışma Kurulu, Birleşik Devletler'in en saygın amiral ve generallerinden oluşan bir gruptur. Bu askerler görevleri boyunca Soğuk Savaş dönemindeki Sovyet nükleer tehdidinin durdurulup ortadan kaldırılmasından, terör ve dini aşırılıkçılık ile mücadele gibi daha yeni gelişmelere kadar hemen her tür durumla karşılaşmıştır. Kurulun üyelerinin, bildiğimiz o klasik ağaçlarda nöbet tutan çevreciler ile uzaktan yakından bir benzerlikleri yoktur. Ama gene de yayımladıkları raporda kesin bir dille, gerçekleşeceği tahmin edilen iklim değişikliğinin Amerika'nın ulusal güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu ifade etmişlerdir. Bir başka deyişle, dengesiz bir iklim, Güvenlik Konseyi'nin her gün ele aldığı gerginlik ve çatışmaların aynılarını, daha sık ve daha şiddetli bir şekilde, kendi başına yaratacaktır.

İşte bu endişeler, Güvenlik Konseyi'nin Dönem Başkanlığı'nı yürüten Birleşik Krallık'ın bu konuyu salı günü tartışmaya açmak için kullanma kararı almasını sağlamıştır. Aynı şekilde, 53 ülkenin ki bu, bu tür bir toplantı için daha önce neredeyse hiç duyulmamış bir rakamdır seslerini duyurmak ve girişimlerin bir parçası olmak yönünde adım atmasını sağlayan da gene bu endişelerdir.

Küresel ekonomi

Konunun Güvenlik Konseyi'ne götürülmesi, Birleşmiş Milletler bünyesindeki farklı bir kurumda ya da uluslararası toplumda gerçekleştirilecek faaliyetlerin bir alternatifi değildir.

Beş yılı aşkın bir süredir Birleşik Krallık'ın BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ndeki baş müzakerecisi olarak, bu farklı ve hayati önem taşıyan çok taraflı çabaları gözardı etmek isteyebilecek en son kişi benim. Ama, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından sorumlu kılınan Güvenlik Konseyi'nin, istikrarsız bir iklimin bireysel ve ortak güvenliğimiz açısından ne anlama geleceği konusunda ortak bir anlayış geliştirmemize büyük katkı sağlayabileceği de bir gerçektir. Ve, düşük karbon üretmeye başlarken biçimleri ne olursa olsun vereceğimiz kararlar ve atacağımız adımlarla küresel ekonomi iyiye gidecek, güçlenecek ve çok daha etkili hale gelecektir. Çünkü iklim değişikliğinin, güvenlik açılımı da dahil, tüm olası yansımaları konusunda mümkün olan en iyi ve eksiksiz şekilde bilgilendirilmiş olacaktır. Bu bağlamda salı günü bir mihenk taşı oldu. İklim değişikliğinin öncelikli bir güvenlik konusu olarak tanındığını işaret eden bir tarih oldu. Uluslararası topluluğun büyük çoğunluğunun artık istikrarsız iklim olgusunu çok daha acil ve hırslı bir biçimde ele almamız gereken emsalsiz bir tehdit olarak algıladığını gösterdi. Eğer bu ortak çabamızda başarıya ulaşırsak, hep birlikte çok daha müreffeh bir güvenliğin tadını çıkartabileceğiz. Eğer bizleri birbirimizden ayırmasını durdurmayı başaracak kadar bilge davranabilirsek, iklim değişikliği bizi birbirimize kenetleyebilecek bir tehdittir.

Margaret Becket: Britanya Dışişleri Bakan