Dünya 11 Eylül’den daha büyük bir terör saldırısına hazır mı? Ya da böyle bir saldırı beklenebilir mi, böyle bir kâbusu besleyecek işaretler var mı?
Henüz 11 Eylül saldırılarının gerçek niteliğini, bütün boyutlarıyla öğrenme şansı bulamayan bizler, yeni ve şok edici bir saldırı ile yüz yüze kalırsak ne yaparız? Dünya ve yaşadığımız coğrafya ne hale gelir. İnsan düşünmek bile istemiyor. Ama böyle düşünenler var bu beni oldukça kuşkulandırıyor.
Yirmi yıl CIA’da çalışan ve örgütün Usame Bin Ladin’i yakalamak için kurduğu özel birime başkanlık yaptıktan sonra emekli olan Michael Scheuer, geçtiğimiz günlerde benzer iddialarda bulundu. Scheuer; Amerika’ya 11 Eylül saldırılarından çok daha büyük bir saldırı olacağını, yönetimin bu konuda gevşek davrandığını söyleyerek bir sürü önerilerde bulundu. Ona göre bu saldırı yine Usame Bin Ladin ve El Kaide üzerinden yapılacak.
İddianın kendi başına fazla bir önemi yok. Daha önce de benzer iddialar ortaya atılmıştı. Ancak küresel düzeyde bazı gelişmeler, bu iddiaları besliyor ve kuşkularımı artırıyor. Bu gelişmeler Irak’taki ve Ortadoğu’daki durumlarla, El kaide’nin çok daha güçlendiği iddialarıyla sınırlı değil.
Dünya genelinde siyasi, askeri ve ekonomik kamplaşma ve çatışmanın giderek sertleşmesi, ABD ekonomisindeki gerilemenin büyük bir çöküşe yol açabileceği ve dünya genelinde kaosa sebep olabileceği konusundaki senaryolar, son aylarda ABD ekonomisinde ve küresel sermaye hareketliliklerinde gözlemlenen durumlar benim korkularımı artırıyor.
Daha önce çok kez, benzer gelişmeleri konu alan yazılar yazdım. Dolar hegemonyasının çökmekte olduğunu, güvenilirliğini yitirdiğini, dünya genelinde gücünü kaybettiğini, bunun devam edeceğini, küresel ekonomiyi yönlendiren belli başlı ülkelerin ellerindeki dolar rezervini tüketmeye çalıştığını, ABD ekonomisini finanse etmeyi terk ettiğini, bunun sadece dış ticaret açığını kapatmak için ABD yönetiminin uyguladığı bir yöntem olmadığını, doların düşüşünün yanı sıra yine ABD ekonomisinde birçok alanda gerileme yaşandığını, çok ciddi bir kriz beklentisinin giderek taraftar bulduğunu birçok kez gündeme getirdim.
Amerikan ekonomisinin ve refahının en büyük finansörlerinden Çin, Asya ekonomileri ve Körfez sermayesinin tavır değişikliğine, yeni adreslere ve yatırım alanlarına yönelmesine ve bu durumun ABD’de piyasa güvenilirliğini sarsmasına dikkat çektim. Dolar ve ABD ekonomisine yatırım yapan güçler, yoğun olarak petrol, madencilik ve altına yöneliyor.
Son zamanlarda, küresel sermayeyi yöneten merkezlere mensup bazı kişilerin üç dört yıl içinde büyük bir ekonomik kriz yaşanacağına ilişkin öngörüleri, bu gelişmeleri destekler mahiyette.
“11 Eylül’den daha büyük bir saldırı yapılacak” iddiasını, dünya genelinde yaşanan enerji savaşları, jeopolitik satranç ve ekonomik kaos beklentileriyle birlikte düşündüğümde, endişelenmekte aklı olduğum kanaatine varıyorum.
Temmuz ayında ABD doları 1981 yılından bu yana en düşük seviyeye geriledi. 1987 yılında The Wall Street’te yaşanan çöküşün bir benzerine doğru gidiş olduğu söyleniyor. Yeni bir petrol şokundan söz ediliyor. 13 Ekim’de The Washington Post’ta yayınlanan ve ABD ekonomisindeki çöküşün başladığını resmen ortaya koyan yazılarla, kâbus senaryoları ilk kez ciddi olarak gündeme getirildi.
Korkular, bugünkü sürecin 1930’lara benzediği yönünde. Peki, bu ne anlama geliyor? Ekonomik kriz, uluslararası siyasi tansiyonu artırıyor ve büyük savaşlara neden oluyor. 103’larda yaşanan büyük ekonomik çöküş, 2. Dünya Savaşı’nın şartlarını hazırladı ve dünya korkunç bir savaşın içine sürüklendi. ABD, çöküşü önleyemezse, Çin gibi güçler ABD ekonomisinin altını oymaya devam ederse, Washington’ın benzer bir savaş sürecine evrilebileceğini, nükleer silahların kullanılacağı bir savaşan yaşanabileceğini düşünenler bile var. Onlara göre bugün yaşanan o korkutucu savaşın düşük yoğunluklu hali aslında. Böyle bir durumda ABD’de sıkıyönetim ilanı, olağanüstü tedbirlerin devreye sokulması, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması gündeme gelecek.
Böyle bir dünyaya yaşanacaksa eğer, “11 Eylül’den daha büyük bir saldırı” yapılma ihtimali hiç de yabana atılacak bir şey değil.
Türk ekonomisini, Türkiye’ye giren sermayeyi bu gelişmelerle de ele almak gerekmez mi?