Kudüs’te daha önce yaşanmamış bir halk ayaklanması meydana geldi. Bu patlama ilk olarak bize 1987’de Birinci intifadayı hatırlatıyor. Çünkü bu iki ayaklanmanın oldukça benzer yönleri var. Mesela bu benzer yönlerin en başında ayaklanmanın bir ulusal liderlikten önce gelmesi ve yeni metot olarak daha barışçıl yolların kullanılması geliyor. Dolayısıyla bu yolla mücadele hem İsrail işgaline büyük bir zarar veriyor hem de bireysel eylemler durdurulamıyor. Burada bıçaklamayı kast ediyorum, yani vurup kaçmayı ve İsrail askerlerine atılan taşlar ve molotofkokteylini. Bu ayaklanmalar ‘sözde İsrail devletinin’ kırılganlığını ve zayıflığını arttırıyor. Ve Filistin’in kurtuluşunun yakın olduğuna dair umut veriyor.

Aslında birçok nedeni olsa da bu ayaklanmanın tek bir hedef var. Birincisi, Siyonist işgal devleti olan İsrail’in başkent olarak Kudüs’ü kontrol etmesini engellemek. İkincisiyse Mescid-i Aksa’nın yerine sözde tapınağın inşa edilmesinin önüne geçmek.

Peki, Kudüs İntifadasının arkasındaki sebepler nelerdir?

1. Dini sebepler: Kudüs, özellikle üç semavi dine inananlar için büyük bir öneme sahiptir. Haliyle Kudüs’ün siyasi önemi de burada yatmaktadır. Bu siyasi önem nedeniyle İsrail 1967’deki işgalden sonra sistematik olarak bu kutsal kenti Yahudileştirmeye başladı. Mesela İsrail ilk olarak Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra etrafında kazılara başladı. Ve artık Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra çökme riskiyle karşı karşıya. Yine bölgedeki yerleşimcilerin Müslümanlara karşı saygısızlıkları ve İsrail askerlerinin büyük bir kaba kuvvetle El-Aksa’ya postallarla girmesi bu intifadayı ateşledi. İsrail askerleri sadece bununla kalmadı; aynı zamanda namaza gelen Kudüslülerin camiye gelmesini yasakladı. Aksa'ya giriş ve çıkışlar için tedbirler uyguladı.

2. Politik Sebepler: Zamanla ortaya çıkan önemli bir şey var. Filistinliler uluslararası toplumun Kudüs’le ilgili çizdiği düzeni artık farkında. Ve bölgedeki derin başarısızlık Kudüslülerin azmini güçlendiriyor. Zaten Kudüs toplumu, Filistinli müzakerecilerin Doğu Kudüs’le ilgili İsrail’e verilen tavizler nedeniyle güvenlerini kaybetmişti. Bu tavizler sızdırılan belgelere dayanıyordu.

3. Ekonomik Sebepler: Kudüslüler aralarından sadece dindar, kahraman ve salih olanların dayanabileceği bir rüşvet oyunuyla ile karşı karşıya. İsrailli yerleşim organizasyonları Kudüslülere mülklerini ve evlerini satmaları için milyon dolarlar sunuyor. Ve onlara Avrupa ve Amerika vatandaşlığı elde etmeleri teklifiyle gidiyorlar Fakat Kudüslüler bunları reddediyor. Zira onlar kendilerini inançlarına ve topraklarına adamışlar. Filistinli Kudüslüler ekonomik olarak büyük bir zulüm ile karşı karşıya. Mesela şu anda ‘arnona’ adlı verilen emlak vergisinden daha fazla para ödemeye mecbur bırakılıyorlar. Ve bu yüzden kimlikleri iptal ediliyor ve evleri yıkılıyor. Belki de ailelere karşı kullanılan bu toplu cezalandırmalar Kudüs halkının muzdarip acı gerçeğini temsil ediyor. Kısacası ekonomik durum kelimenin tam anlamıyla trajiktir. Ne ayıptır ki, Araplar, Müslümanlar ve Filistinliler, Kudüslüleri yani bu şehri koruyanları hayal kırıklığına uğratıyor.

4. Demografik ve coğrafi sebepler: Kudüs’e yönelik Siyonist politikaların temelini oluşturan birkaç faktör söz konusu. Bu faktörlerden en önemlisi, Yahudilerin Kudüs’te en geniş alanı kontrol etme politikaları. Ve buna karşılık Filistinli sakinlerin mümkün olduğu kadar az toprak ve mülke sahip olması.

5. İsrail’in bu mevcut işgali, Kudüs’ü kuşatma stratejisine dayanmaktadır. Mesela öncelikle Doğu Kudüs etrafında yeni yerleşimler inşa edilmektedir. Daha sonra Kudüs çevresindeki yerleşimler ile içerideki büyük yerleşimlerle bağlantıları sağlanmaktadır. Bu oluşturulan yerleşim alanları Filistinlileri kendi aralarında bölüyor. Ve dahası artık Filistinlilerin günlük bazda yaşamlarına bizzat sızılarak, etki edilmeye çalışılıyor. Ve bütün bunlar da sürtünmelere çatışmalara ve gerginliklere sebep oluyor.

İsrail bir işgal devleti olarak uluslararası tanınma hakkı kazandı. Ancak Filistinlilerin sürgün edilmesi ve yerlerinin değiştirilmesi bir uluslararası karara bağlı olamaz. Ve bugün İsrail’in yaptığı sürgünler ve Filistinlilerin yerlerini değiştirme politikaları en az 1948’deki Nakba ve 1968’deki Naksa kadar tehlikelidir. Filistin’in işgali devam ederken birçok Filistinli sınır dışı ediliyor. Ve kutsal kentin simgeleri değiştiriliyor.  Ben Yahudi ve Arap olmayan nüfusun yoğun bulunduğu Batı Kudüs’teki yapılanlardan değil, bizatihi Doğu Kudüs’ten, yani birçok devletin ve uluslararası kararın Arap ve Filistin toprakları olarak kabul ettiği Doğu Kudüs’ten bahsediyorum. Bununla birlikte işgal devleti, Batılı müttefiklerinin desteğiyle yerleşim alanlarını genişletiyor. Ve başta Kudüs belediyesi olmak üzere işgal devlet, Kudüs’ten tarihin izlerini silmek için pek çok plan yürütmektedir.

Kaynak: Middle East Monitor

Dünya Bülteni için çeviren: Hazinadar Hasan Hız