Avrupa, 1930'lardan beri en büyük ekonomik krizi ile karşı karşıya.  Şu anda, Avrupa Birliği kapsamında 23 milyon işsiz var ve İspanya ile Yunanistan'daki genç işsizlerin oranı yüzde elliye tırmanıyor. 27 Avrupa Birliği ülkesinden 17'sinin ortak para birimi olan euro, ölüm kalım savaşı veriyor ve karşı karşıya bulunduğu sorunlar dünyayı daha da derin bir resesyona sürüklüyor.

Kriz bir bakıma, biri politik diğeri ekonomik olmak üzere, iki ayrı realite arasındaki bir çakışmanın neticesidir.

Politik açıdan, 80 milyon insanın öldüğü iki dünya savaşının ardından, Avrupalı devlet adamlarının çoğu, bir daha büyük bir Avrupa savaşının yaşanmasına mahal vermemek için kıtayı bir arada tutma kararlılığı içinde oldular. Neticede, son beş asrın büyük bir diliminde Avrupa'nın büyük ulusları birbirleriyle savaş halindeydiler.

Fakat ekonomik açıdan, Avrupa'nın kuzey ve güney bölümleri birbirinden epeyce farklı olduğu için kıtayı finansal bir birlik içinde bir arada tutmak, özellikle küresel bir resesyon halinde, daima son derece zor olmuştur.  .

Kuzey ve Güney

Güney Avrupa, asırlar boyu, iktisadi açıdan kuzeyden daha zayıf oldu. Hal böyle iken, kuzey umutsuzca euro projesinin temsil ettiği birliği iyice sağlamlaştırmak için güneyi de bordasında tutmak istedi. Avrupa'nın euro kullanan dört büyük güney ülkesi (Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz), düşük verimlilik, büyük ticari açık, en üst düzey nitelikli yüksek eğitim kıtlığı, yaşlı nüfus, geniş çaplı kayıt dışı ekonomi, yaygın vergi kaçağı, göreli olarak yüksek düzeylerde algılanan yozlaşma ve (İspanya hariç) yüksek düzeylerde devlet borcundan muzdarip.

O halde, tarihsel olarak, güney Avrupa neden pek çok yönden kuzeyin gerisinde kaldı? Nedenleri, en azından bir kısmı, iki bölgenin politik ve ekonomik açıdan farklı tarihlerinde yatıyor.

Herşeyden önce güney Avrupa, ideolojik başkaldırıları ve Protestan Reformasyonu'nun iktisadi neticelerini hiçbir zaman tecrübe etmedi. Sonuç olarak, yerleşmesi için uzun yıllar gereken sosyal, dini ve iktisadi gelenekler güneyin birçok bölgesinde kuzey Avrupa'da olduğundan daha uzun bir süre devam etti. Güneyde Papalık'ın Kutsal Cemaat Fihrist'i [yasak kitaplar listesi] 1559'dan 20.yüzyıla kadar sıkı sansür uygulayıp, binlerce kitabı yasaklarken; Protestan kuzeyde, İncil'in yerel dillere tercüme edilmesi okur-yazarlık oranını artırdı.

Ekonomik başarı, Katolik güneyde hayırsever amellerin semeresi olan semavi bir lütuf addedilirken; Protestan kuzeyde, Tanrı'nın yardımının bir kanıtı olarak görülüyordu.

Kuzeyin büyük bir bölümünde, Papalık'ın üstünlüğünün yıkılması, tamamen bağımsız ulus devletlerin yolunu açtı. Papalık'ın muhalefeti, İtalya'da bu oluşuma engel olurken; Osmanlı İmparatorluğu, Yunanistan'da benzer bir biçimde bu gelişmeyi geciktirdi.

Ayrıca kuzey ve güney Avrupa'da, nüfusun devlete bakışı farklıydı. Kuzeyin büyük bir kesiminde dün olduğu gibi bugün de devlete güven ve bağlılık vardır.

Buna karşın, güneyde devletin doğası tehditkar ve ihtilaflı; çoğu zaman soğuk, yabancı ve hasım; dolayısıyla kabul edilmekten ziyade güvensizlik duyulan ve bertaraf edilesi bir varlık olarak görülmüştür. Bu sebeple, halktan insanlar devletten ziyade güçlü ailelere bağlılık gösterdiler. İtalyan yarımdasının büyük bir bölümünde, kilise (önceden olduğu gibi, papazlarla istihdam edilmiş olan) kendi 'ulus-üstü' iktidarını zayıflatabilecek tamamen bağımsız güçlü bir devletten ziyade bu aile perspektifini teşvik etmeye hizmet ediyordu.

İktidar mücadeleleri

Hem İtalya ve hem de Yunanistan'da, devletin-hükümet etmenin nihai doğası, kısmen de olsa, kuzey Avrupa'nın büyük güçlerinin rekabetiyle belirlendi. Yunanistan'da uluslararası ölçekte empoze edilen hükümran aile, Danimarkalılardan daha sonra ise Almanca konuşanlardan oluşuyordu. İtalya'da ise Fransız-stilli Piedmont yönetimi, güneydekilerin istememelerine rağmen, kısmen Fransızların ve kısmen İngilizlerin desteğiyle kuruldu.

Yunanistan, İtalya ve İspanya'da; uzun, şiddetli ve zaman zaman nükseden iç savaşlar, devletin siyasi meşruiyetinin mutabakata bağlı olarak kabul edilmesini geciktirdi.

Başka bir faktörün de bunda rolü vardır. İspanya istisna olmak üzere, güney Avrupa ülkelerine çok fazla doğal kaynak bahşedilmiş değil. Gerçi 19.yüzyılın sonları ve 20.yüzyılın başlarında İtalya ve Portekiz kıt kaynaklarının orantısız ölçülerini, sırasıyla Roma İmparatorluğu ve erken-modern emperyal geçmişlerinin görkemini yeniden canlandırmak için kullanmaya teşebbüs etmişlerdi.

Portekiz, Angola ve Mozambik topraklarında yayılırken; İtalya, Libya, Eritre, Somali ve Habeşistan'ı kendine mal etmişti.

Tüm bu tarihi faktörler, güney Avrupa'nın kıtanın kuzeyinden niçin daha zayıf olduğunu açıklamaya yardım etse de; bazı kuzey Avrupa ülkelerinin euro projesine güneyin de katılmasını ne sebeple istediklerini tam olarak açıklamıyor.

Kuzey, iktisadi açıdan böyle bir hamlenin (yakın zamanda yayımlanan gizli Alman belgelerinde meydana çıktığı gibi) riskli olduğunu biliyordu. Yine de kuzey ülkeleri bilhassa Fransa ve Almanya ne olursa olsun projenin üzerine gitmeyi sürdürmeye karar verdiler.

Pan-Avrupa para birimi olarak euronun icadının temel adımları, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması sırasında zayıflamakta olan Doğu Alman devletinde atıldı. Fransa (her hangi bir Alman birliği fikrine karşı olan), Almanya'nın markı bırakıp ortak bir parabirimi oluşturmada Fransa'ya ve diğer ülkelere katılmaya istekli olması halinde, tutumunu değiştireceğini vaad etti.

1998'e kadar, hangi ülkelerin ekonomik olarak euro projesine (1999'da yürürlüğe girecek olan) kabul edilmeye uygun olduğuna karar verileceği süreçte, Yunanistan ve İtalya'nın istenilen derecede uygun olmadığı oldukça açıktı.

Sonuç olarak, ilk önce Yunanistan geri çevrildi. Alman gizli dökümanları, Fransızların, başta İtalya olmak üzere yeni euro ailesinde diğer ülkelerin yer almaması halinde Almanya'nın fazla baskın olacağından endişe ettiğini açık bir biçimde gösteriyor. Bu, Fransa'nın bir denge unsuru olarak İtalya'yı Alman dünyasına karşı ilk kullanışı değildi. 1790'larda Fransız devrimi mücadelerinde; 1859'da İtalya'nın birliğini kurmasında; 1902 ve 1915'te Fransa'nın İtalya'yı resmi müttefiki Almanya'yı bırakmaya ikna etme çabasında; 1935'te Fransızlar İtalya'yı Hitler'e karşı kampta tutmaya uğraştıklarında ve 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun kuruluşunda, ikisi birlikte (askeri ve diplomatik yönden) hareket etmişti.

Siyasi irade

Euro üyelerinin ekonomik ihlallerine karşı koruyucu olarak, yeni para birimine üyelik seçimi görevini de üstlenen Avrupa Konseyi (Avrupa Birliği Liderler Zirvesi) tarafından kabul edilmiş olan İstikrar ve Büyüme Paktı kuruldu.

Halbuki Avrupa'yı etkili bir şekilde çalıştıracak siyasi irade, daha güçlü üyelerin daha zayıf olanları oyunlarında yükselmeye zorlamaktan alkoydu. Pakt idaresi altında, 2002'de Portekiz'e karşı takibatlar başlatıldı; ancak yaptırımlar hiçbir zaman uygulanmadı.

Sonraki yıllarda, daha fazla ülke etkili bir biçimde Yunanistan'a (2001'de euro kulübüne kabul edilmiş olan) karşı tedbir uygulanmasına mani oldu. Nihayet 2005'te, başka yönleri bulunmakla birlikte, o aşamada, mali sıkıntıdan kaçınmak için ekonomik performanslarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirme konusunda Almanya ve Fransa'ya karşı tedbire başvuran Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi'nin sıkıntısını gidermek üzere Pakt'ta (esasen euro'ya üyelik kuralları) değişikliğe gidildi.

Fakat daha fazla güneyli üyenin acil ekonomik sorunlarına karşı euronun bizzat kendisinden kaynaklanan zaafiyete rağmen, yeni Pan-Avrupa parabirimi yürürlüğe kondu. Ancak 2008'de yeni ve sonucu değiştirebilecek nitelikte beklenmedik bir gelişme dünya ekonomik düzenini sarsmaya başladı. Kuzey Amerika'da, geniş çaplı bir Birleşik Devletler emlak balonu patlayıp, ABD bankalarını giderek artan oranda baskısı altına aldı. Çok büyük ölçekli Lehman Brothers yatırım bankası battı ve bir dizi derin resesyon dünya çapında ulusal ekonomileri etkilemeye başladı.

Bazı euro bölgesi ülkelerinin yükümlülüklerini yerine getirmeyeceği endişesininin yüzeye çıkmaya başlaması ve bu endişenin giderek artması söz konusu iktisadi zemine yönelikti.

Bu nedenle, şuanki euro krizinin arkasında yer alan tarihi yapbozun son parçası şudur: Siyasi mülahazalar ekonomik mülahazaları gölgede bırakınca, çoğu politikacı ve ekonomist, kapitalizmin asgari ölçüde ve kısmen de olsa evcilleştirildiği 1930'lar ölçeğinde bir iktisadi çöküşün modern dünyada mümkün olmadığına kendilerini inandırdılar. Gerisi, tabiri caizse, zaten malumunuz. Gerisini zaten biliyorsunuz.

Kaynak: BBC History Magazine

Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut