Fotoğraflarda anneler kırışıklarla dolu ellerinde kendi yazdıkları hikâyeleri taşıyorlardı, kayıp oğullarının hikâyeleri...
16 yıl geçti, hâlâ bazıları bulunamadı. Toplu mezarlarda kıyafetleri ya da kişisel bazı eşyaları bulundu. Ratko Mladiç'in adamları, öldürdükleri tanınmasın diye buldozerlerle kemikleri, cesetleri üst üste yığdılar. Her ne kadar Bosna'dan hayatta ve sağlıklı olarak ayrılabilmiş olduğum için şanslı olduğumu hep kabul etsem de, çok sayıda akraba ve arkadaşların ölümlerine rağmen, ancak kendi çocuğum olduğunda birisini kaybetmenin ne demek olduğunu anladım. Bütün yaşadıklarıma rağmen eskiden tam kavrayamamışım.
İnsan, kendi çocuğunu bu kadar sever ve tüm hayatını onun güvenliğine adarken nasıl olur da Srebrenica halkının yaşadığı türden bir zalimliğin ardından hayata tutunabilir? Kendi yetiştirdiğiniz çocuğunuza sarılamazsanız ve ondan geriye sadece tozlu bir gömlek verirlerse gerçekten iyileşebilir misiniz? Mladiç'in tutuklanma haberi uzun zamandır bekleniyordu fakat teselli getirmiş değil.
Bosna'dan 1992 yılının sonlarında ayrıldığımda Mladiç ve güçleri daha gösterişli savaş hamleleri için silahlanıyorlardı. Fakat insan hayatına değer vermedikleri o zaman bile belli oluyordu. Mladiç'in sesini radyodan duyuyorduk. O sıralar Saraybosna'da konumlanmış olan birliklerine sadece 'canlı bedenlere' ya da muhtemelen 'canlı ete' vurmalarını emrediyordu (meso kelimesi iki anlama da gelir). Sonraları onu bir filmde gördüm. 'Sırp Srebrenicası' dediği yerden 11 Temmuz 1995'te konuşuyordu. Üniformalı, şapkasız ve tıknazdı. Arkasında gözüken sokaklar bomboştu. Biraz nefes nefese 'İşte bu gün' dedi, 'bu kenti Sırp halkına hediye ettiğim gündür, Türklere karşı nihai intikamımızdır.' Bu hediye aslında 8.000'den fazla insanın ölümü ve daha fazlasının da yersiz yurtsuz bırakılmasıydı.
Savaş, her zaman benim kişisel ve ulusal tarihimin içkin bir parçası olacak. Benim halkımın -her üç etnik gruptan gelen halkımın da- en kuvvetli köklerinden biri. Londra'da olmamın ve kızımın burada doğmasının sebebi savaş. Benim ve onun hayatı bu savaşla şekillendi. Bosna Savaşı ve Srebrenica soykırımı, kızımın mirasının parçası. Kızıma bunu nasıl anlatacağım -bir annenin kızına kendi tarihini nasıl anlatacağı, acı dolu mu yoksa belli belirsiz bir adalet yerini buldu duygusuyla mı- ancak Lahey'deki uluslararası davanın sonucuna bağlı.
Mahkemede Radovan Karadziç hâlâ kendi bildiğini okuyor. Mladiç de kötüleşen sağlığına rağmen eğer mahkemeye çıkabilirse muhtemelen aynı şekilde taviz vermeden savunduklarını savunmaya devam edecektir. Slobodan Miloseviç hapishanede öldü, tam olarak hüküm bile giymedi. Yugoslavya'nın çöküşünün diğer iki kilit aktörü olan Franjo Tudjman ve Alija İzzetbegoviç ise özgür insanlar olarak öldüler. Mahkemenin duruşmalarında savaş suçlularında herhangi bir pişmanlık bulmak zor. Mladiç kendi imajını cinayet, yıkım ve tarihin saptırılmış bir yorumuna dayandırdığı kör bir nefretle oluşturdu. Arkasında içine güvensizlik ve yozlaşmanın sindiği, ahlaki değer olarak milliyetçi ve dinci bir aşırılığın yükseldiği bir ülke, Bosna-Hersek'i bıraktı. Tutuklanmasının ve eğer iş oraya gelirse mahkemeye çıkartılmasının bunu değiştirebileceğini sanmıyorum. Sırbistan muhtemelen Mladiç'in Lahey'e teslim edilmesi sayesinde AB'ye girme olasılığını artıracak ve uluslararası imajını biraz düzeltecek. Bu işten kârlı çıkacaktır. Fakat Bosna-Hersek ve Srebrenica soykırımının kurbanlarının iyileşmelerine daha çok var. The GuardIan 27 Mayıs 2011
Kaynak: Zaman