Genelkurmay Başkanlığı'nın 8 Haziran tarihli basın açıklamasının sonunda yukarıdaki ibare yer alıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Milleti olarak bizden terör olaylarına karşı "kitlesel karşı koyma refleksi göstermemizi" beklediğini açıklıyor.
Bir bildiriye konu olduğuna, bütün kamuoyuna açıklandığına ve Türk Silahlı Kuvvetleri adına talep edildiğine göre bizden beklenen önemli bir şey. Ama ne? "Kitlesel karşı koyma refleksi"nden ne anlamalıyız? Öncelikle, bizden beklenen refleksin "bireysel" değil "kitlesel" olduğu anlaşılıyor. Herhalde bu amaçla bir araya gelmemiz, belki örgütlenmemiz isteniyor. Kitlesel bir "karşı koyma" ile kastedilen "pasif direniş" olamaz. Elimize silah alıp sokağa çıkmamız ise yasalara aykırı. "Kitlesel karşı koyma" bir başka "kitle"ye karşı mı yapılacak? Nedir bizden istenen? Yakıp-yıkmak, linç girişimlerinde bulunmak talep edilemeyeceğine göre "kitlesel karşı koyma refleksi"mizi nasıl ortaya koyacağız? "Terör olayları"na karşı "kitlesel karşı koyma refleksi" nasıl gösterilir? Miting yapmak; gösteri ve toplantı-yürüyüş hakkımızı kullanmak, şehit cenazelerinde protestomuzu dile getirmek, "kitlesel refleks" için hafif kalmaz mı? Nedir bizden istenen? Bu kadar çok soruyu sormamıza sebep olan muğlaklığın sebebi ne? Bizden bir talepte üstelik önemli bir talepte bulunuluyorsa, bu talep neden açık bir dille ifade edilmiyor? Sorun sadece "kitlesel karşı koyma refleksi"nin ne olduğu ile sınırlı değil. Koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 183 kelimeden meydana gelen basın açıklamasında neden o kadar çok Türkçe ifade hatası ve bu hatalardan kaynaklanan belirsizlikler olur? "Kamuoyuna saygıyla duyurulan" bir metin, neden kamuoyunun anlayamayacağı bir üslupla kaleme alınır?
7 maddeden meydana gelen "Basın Açıklaması"nın birinci maddesinde iki cümle var. Birinci cümledeki "açıklama", ikici cümlede "açıklamalar"a dönüşüyor. Birinci cümledeki "açık bir şekilde açıklama" ifadesi, mefhum-ı muhalifini de akla getiriyor. 3. maddede "bu olayların" ibaresinin cümlede neden yer aldığı anlaşılmıyor. 4. maddede şu cümle var: "Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağ dışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıyadır. Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır." Sondaki "vardır ve olmalıdır" ibaresinin anlamsız bir vurgu olması dışında Basın Açıklaması'nda yer alan en düzgün cümle bu. Ancak bu cümlede de anlam ve içerik sorunları bulunuyor. "Düşünen" değil "savunan bir yaklaşım" olmalı. "Türkiye Cumhuriyeti" cümlenin öznesi ise, "ulusal ve üniter yapı" ortada kalmaktadır. Kastedilen "küreselleşme ile birlikte, ulus devletlerin ortadan kalkacağı" iddiası ise, bu tez bütün dünyada tartışılmaktadır. Bu yaklaşımın farkında olmak, dünyada sürdürülen tartışmaların farkında olmak, yani cahil kalmamak demektir. O zaman tehlike "yaklaşım" değil, üniter-ulus-devlet yapımızı tahrip eden bütün dinamiklerdir. Objektif olarak üniter-ulus-devlet yapımızı sürdürecek en büyük güç demokrasidir. Üniter-ulus-devlet yapısına yönelik etnik seperatizm tehlikesi, çağımızda ancak demokratik temsil ve uyum ile aşılabilir. O zaman demokrasiyi örseleyen her "yaklaşım" üniter-ulus-devlet yapımıza karşı da en büyük tehlikeyi oluşturmaktadır.
"Basın Açıklaması"nı okuduktan sonra vardığım hüküm şu: Türkiye'nin terörden, terörle mücadeleden önce çok daha önemli bir ciddiyet sorunu var. TSK, nasıl olur da herkesin okuduğu zaman aynı şeyi anlayacağı, güzel ve zengin dilimizin yani Türkçe'nin uygun bir şekilde kullanıldığı bir sayfalık metin kaleme alamaz? Elbette "kitlesel karşı koyma refleksi" ibaresi, yol açtığı tehlikeli çağrışımlarla Türkçe zaafı olarak göz ardı edilemeyecek kadar ciddi bir problem olarak durmaya devam ediyor. Genelkurmay Başkanlığı bu ibare ile neyi kastettiğini Anayasal çerçeveye bağlı kalarak "açık ve seçik" olarak belirtmelidir.