Eski ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi başkanlığı ve ardından dışişleri bakanlığı döneminde özellikle de Arap-İsrail çekişmesi konusunda büyük rol oynayan isimlerden biri olarak bilinir. Kendisi ayrıca aslen Yahudi'dir. Dolayısıyla İsrail'e duyduğu duygusal bağlılık konusunda şüphe yoktur.

Araplar, Müslümanlar ve Filistin sorununa önem verenler olarak Kissinger'in bu bağlamdaki düşüncelerini bilmemiz bizim için faydalı. Tabii buradaki amaç bu düşüncelere inanmak değil, bunları anlamak ve eleştirel bağlamda yararlanmak. Eski ABD dışişleri bakanı, Annapolis'te düzenlenen barış konferansıyla ilgili son makalesinde, İsrail'i tehdit eden dört tehlikenin altını çiziyor:

Birincisi, klasik savaşın İsrail'i tehdit etmesi nedeniyle değişen güvenlik çerçevesi. Fakat Kissinger'a göre, İsrail'i asıl tehdit eden şey, kendine ait bir coğrafyası veya belirli bir mekânı bulunmayan, aksine kanser gibi orada veya burada yayılan, hareket halindeki küçük 'terörist örgütler'.
İsrail açısından ikinci tehlikeyse, demografi, yani nüfus oranı. Zira Filistinli nüfusunun İsrail içinde, Batı Şeria ve Gazze'deki artış oranı, Yahudileri nihayetinde azınlığa veya kalabalık Filistinli Arap denizinde küçük bir noktaya dönüştürecek derecede yüksek. Üçüncüsü tehlikeyse, İran'dan gelmesi muhtemel nükleer tehdit. Sonuncu tehlike de kendisini uluslararası çevrenin değişmesinde gösteriyor. Ortada fazla taraftarı olmayan fakat daha geniş destek bulabilecek bir düşünce var. Söz konusu düşünce, Kissinger'ın ifadesine göre, İsrail'in iddia edilen inadının, Arap ve Müslümanların ABD ve Batı'ya yönelik düşmanlığının temel nedeni olduğuna yönelik. Dolayısıyla bu düşüncenin yayılması, İsrail üzerinde bir tür baskıya veya uluslararası tecride yol açabilir.

İşte Henry Kissinger'in İsrail'i tehdit ettiğini düşündüğü tehlikeler bunlar. Bize düşense bu tehlikeler üzerinde düşünmek, tamamı veya bir kısmından yararlanmak. Arap ve Müslüman hükümetler, siyasiler ve iletişimcilerin yapması gereken şey bu.

Kaynak: Radikal