"Kıbrıs demagojisi" erken başladı. Şu anda, KKTC Cumhurbaşkanı Talat'ın kabul ettiği belirtilen "tek egemenlik, tek yurttaşlık" kavramı etrafında fırtına koparma çabası var. Bu yeni bir kavrammış gibi, Türk tarafının iki kesimlilik, iki toplumluluk ve siyasi eşitlikten vazgeçmeye hazırlandığı iddia ediliyor.
Kıbrıs harekâtının yıldönümünde "sert konuşan" Başbakan Erdoğan'ın da bu açıdan "çelişkiye düştüğü" iddia ediliyor. Erdoğan'ın söylediği şu:
"Kimse, ama hiç kimse, Kıbrıs Türk halkının kendi yönetiminden, eşit statü ve eşit ortaklıktan vazgeçmesini ve azınlık olarak yaşamayı kabul etmesini beklemesin. ... Kapsamlı çözüm Kıbrıs Türk halkı ve KKTC'nin kurucu ve eşit olarak yer alacağı yeni bir ortaklıkla mümkün olacaktır."
Şimdi meselenin özüne bakıp, var ise, "çelişkinin" nerede yattığını anlamaya çalışalım. BM çatısı altında yürütülen Kıbrıs müzakerelerinin amacı her zaman iki kesimli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayanan bir çözüm olmuştur.
Amaç, tek egemenlik
Bunu artık Rumlar da, istemeye istemeye olsa bile, kabul ediyorlar. Çünkü, amaç gerçekten çözüm ise başka yol yok. Nihai olarak amaçlanan da, her zaman, "tek egemenlik ve tek vatandaşlığa dayanan ortak bir yapı olmuştur".
Bu da, siyaseten eşit olan, toplum olarak kendi bölgelerinde yaşayan ve kendi kararlarını veren iki kesimin, anlaşma yoluyla, ortak bir egemenlik sahası yaratmaları demektir. Bazılarının iddia ettiği gibi "Türk tarafının Rum egemenliğine razı olması" değil.
Özetle, "Annan Planı"nda da öngörüldüğü gibi, ortaya yeni bir yapı çıkacak. Bu yeni yapının da tek egemenliği olacak. Ancak bunun sınırları siyaseten eşit olan taraflarca saptanacak. Bu yeni yapının da tek vatandaşlığı olacak.
Ortak vatandaşlık pasaportu
Başka bir ifadeyle, çözümden sonra Kıbrıslı Türkler KKTC pasaportu, Rumlar da Rum pasaportuyla dünyayı gezmeyecekler. Mutabakata varılan çerçevedeki ortak vatandaşlığın pasaportuyla gezecekler.
Tasos Papadopulos da zaten 2004'te televizyonda gözyaşları içinde Annan Planı'na niçin hayır diyeceğini açıkladığında, argümanını bu temele oturtmuştu. "Ben bir devlet teslim aldım. Şimdi bundan vazgeçmem" demişti.
Rauf Denktaş da, aynı gerekçeyle, "Allah kendisinden razı olsun" demişti. Kısacası Rumlar 2004'te, yeni isim ve bayrakla kurulacak ve yeni bir egemenlik anlayışına dayanan çözümü reddettiler. Kıbrıslı Türkler ise bunu kabul ettiler.
Kavram cambazlığı gereksiz
Öte yandan, KKTC'de bazıları şimdi, varılacak mutabakatın bu kez referanduma sunulmaması için çabalarının olduğunu iddia ediyorlar. Ancak bu eşyanın tabiatına aykırı. Çünkü referandumlar çözümün ayrılmaz parçasıdır. Bu her zaman böyle olmuştur. Aksini iddia edenler, 24 Nisan referandumunda ağzı yanıp da Kıbrıs Türk halkına güvenmeyenlerdir.
Sonuçta, çözüm ya isteniyor ya da istenmiyor. Gelinen nokta budur. İş bu kadar basit. İsteniyorsa her iki taraf için gidilecek yol bellidir. Fakat bu yolu sevmeyen varsa, demagoji yerine, açıkça çıkıp mertçe "bunu istemiyoruz" demesi gerekiyor.
Uzun lafın kısası, Kıbrıs'ta samimiyet zamanıdır. Halkın kafasını kavram cambazlıklarıyla karıştırma zamanı değil.
Kaynak: Milliyet