Kolejlerde okumuş, üniversiteler bitirmiş, yüksek mevki sahibi, büyük çoğunluğu CHP'ye oy veren 'Kemalist' elitler nasıl düşünür, ne hissederler? Prof. Füsun Üstel ve Doç. Birol Caymaz'ın "Seçkinler ve Sosyal Mesafe" adlı araştırması bu soruya cevap veriyor.

"Sosyal mesafe", yani kesimler arasındaki sosyal uzaklık!
Hepsi şiddetli, öfkeli AKP karşıtı.
Ulusalcılık eğilimleri güçlü.
"Derinlemesine mülakat" yöntemiyle yapılan araştırma gösteriyor ki, elitler toplumun çeşitli kesimlerine fevkalade "mesafeli", yani uzak! İşte bakışlarını yansıtan sözleri:
"Çoğu şehir dışından gelen garibanlar işte... Hiçbiriyle görüşmüyorum. Çünkü kültürlerimiz, seviyelerimiz, gelirlerimiz çok farklı... Avam... İstanbul'u işgal eden köylüler..."

'Taşralı avam!'
Ve tabii bu uzak durunca, önyargılar katmerleniyor, "anlama" çabası yok oluyor, onun yerini korku ve nefret duygusu alıyor:
"Benim için türbanlıların bir tek adı var; sıkmabaş! Sıkmabaş aşağı, sıkmabaş yukarı! Ben sıkmabaşlarla iş yapmıyorum, yapmayacağım!.. Başı sıkma, daracık etek, korkunç yırtmaç! Yanında boyfrendi! İğrenç!.. Çok avam!.. Bizim geleceğe ait çok belirgin endişelerimiz var!"
Ve bu nefret bazılarını darbe özlemine sürüklüyor:
"Adamlar gerici... Antidemokratik de olsa burada zor kullanma hakkı vardır Silahlı Kuvvetler'in!"
Yaşadıkları "fanus"un dışına önyargı ve korkuyla bakan 'denekler'in hayatlarında "Kürtler"le pek karşılaşmamış olması sürpriz değil!
Taşradan gelen muhafazakârlar burjuvalaşırken elitlerin mekânlarına giriyor; eşitliği içine sindiremeyen elitler tedirgin oluyor. Ama o zirvelerde Kürtler pek gözükmüyor!

Kürtler ve azınlıklar

Kürt meselesini de "dokunarak" ve araştırarak değil, uzak bir "sosyal mesafe"den ve tepeden bakarak zihinlerindeki kalıplarla tanımlamaya çabalıyorlar:
"Ben şey olarak da Kürtleri çok sevmememin nedeni de hâlâ kabile hayatı yaşıyorlar!.. Ben ise daha bireysel, global bir vatandaşım!"
Ama "global vatandaş" AB'ye de karşı!
Çoğunun gayrimüslimlerle okul arkadaşlığı olmuş. "Onlar bahçenin çiçekleridir, korumalıyız" diye paternalistik duyguları var! Ama Hrant Dink'in cenazesine "mesafeli"ler çünkü "Neye hizmet ettiğini bilmiyor"lardı ve dahası, o kalabalıklar "Hepimiz Uğur Mumcu'yuz niye dememişti!"
Ve "fanus"tan çıkıp siyaset bilimi okumak için Avrupa'ya gidince de şoka giriyorlar:
"Laik demokratik, Atatürkçü gençler olarak yetiştik... Avrupa'ya gittiğimde sudan çıkmış balık gibiydim. 24 Nisan'da gazetelerde Ermeni soykırımı. Kim Ermeni katletmiş ya dedim... Ya neden bunları öğretmediler..."

İdeolojik eğitim

Problemin çok önemli bir kaynağı, modernleşmeyi "lüküs hayat"a indirgeyen, modernleşmenin toplumsal süreçlerine gözlerini kapayan, hatta korkuyla bakan 'gardırop devrimcisi' eğitimdir.
Bu konuda Prof. Üstel'in "Makbul Vatandaş'ın Peşinde, II. Meşrutiyet'ten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi" adlı çok değerli eserini herkese tavsiye ederim. (İletişim Yayınları)
'Fanusun içindekiler'in duygu ve düşünüşlerini anlamak için Esra Özyürek'in "Modernlik Nostaljisi" adlı eserine de bakmak gerekir. (Boğaziçi Ünv. Yay.)
Son olarak, iki vurgu yapmalıyım:
-  Kemalistler, böyle fanus içinden 'çevre'ye nefretle bakmayı bırakıp "açılım" yapmalı, çoğulculuğu içlerine sindirmelidir. 'Ulusal bütünleşme' için de bu şarttır.
-  Bu kesimdeki genetik korku, AKP döneminde büsbütün artmıştır. AKP bu gerçeği görmeli, korkuları gidermeye çalışmalıdır.