Türkiye ile İsrail arasında artan tansiyondan Ankara sorumlu değil. İsrail,  Gazze'de yaptıkları nedeniyle bugün hâlâ töhmet altındadır. BM'nin "Goldstone Raporu" da zaten İsrail'i Gazze de savaş suçu işlemekle itham ediyor.
Söz konusu rapor Hamas'ın da aynı suçları işlediğini belirtiyor. Ancak bu durum İsrail'in sorumluluğunu azaltmıyor. Gazze operasyonundan bu yana İsrail'de meydana gelen gelişmeler ise ülkeyi daha da sağa kaydırarak siyasi ortamı iyice germiş bulunuyor.
Netanyahu yönetimi de tüm olumsuz beklentileri doğrulayarak ilerliyor. "Teröre karşı savaşıyorum" argümanıyla Filistin halkını zulüm altında tutmaya devam ediyor. Filistin topraklarına yayılma politikası ise, taktiksel bazı yavaşlatmalar dışında, aynen devam ediyor.
Kısacası İsrail, eylem ve söylemleriyle, Ortadoğu sorununu canlı tutan temel konularda herhangi bir taviz vermeye hazır olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Hal böyle olunca, İsrail savaş uçaklarının, daha sonra Filistinlilere karşı kullandıkları, eğitim uçuşlarına ev sahipliği yapmak, ABD'yi saymazsak, herhangi bir ülkede sorun yaratırdı.

İsrail ve İran aynı kefede
Bu nedenle, Türkiye'nin Anadolu Kartalı adlı tatbikatı ertelemesi, özellikle de Ankara'nın son diplomatlık hamleleri ışığında, gayet normaldir. İsrail'in çoluk, çocuk, kadın, yaşlı demeden, "misilleme" adı altına masum insanlara gökten ölüm yağdırması için kullandığı bir tatbikata onay vermek Türkiye için ciddi bir çelişki olurdu.
İsrail geçmişte, bu gibi durumlarda, tepkisini hep ölçülü tutardı. Bunu da kuşkusuz Türkiye'nin kendisi için olan önemi nedeniyle yapardı. Fakat İsrail'den şimdi yükselen kızgın sesler bu durumun değişmekte olduğunu ve sistemik bir ayrışmaya doğru gidilebileceğini gösteriyor.
Bu tabii ki ABD'nin de işine gelmiyor. İsrail'e şu sıralarda kızsa bile, Washington'un "Anadolu Kartalı" tatbikatının ertelenmesine gösterdiği tepki de bundan kaynaklanıyor. Kısacası ABD, İsrail'i otomatik olarak destekleme güdüsünden hâlâ vazgeçebilmiş değil.
İsrail tarafının Türkiye'ye duyduğu kızgınlık sadece bu tatbikatın ertelenmesinden de kaynaklanmıyor. İşin içinde çok daha büyük bir endişe var. O da, Erdoğan'ın son ABD ziyareti sırasında yaptığı konuşmalarda, İsrail'in nükleer envanterini sorgulamasından kaynaklanıyor.
Nükleer silahlar konusunda İran ile aynı kefede değerlendirilmek İsraillilerin kabul edemeyecekleri bir şeydir. Nükleer programlarının uluslararası denetime tabi tutulması fikri ise korkulu rüyalarıdır.

Türkiye zararlı çıkmaz
Son günlerde İsrail basınında Türkiye konusunda yazılanlar tam bir histeriye işaret ediyor. Bazıları İsrail ile Yahudi lobisinin Ermeni soykırımı tasarılarının geçmesi için çalışmalarından, başkaları ise Türkiye ile savunma sanayii işbirliğine son verilmesinden söz ediyor.
Ancak bunlar, Türkiye'nin itibar topladığı, İsrail'in ise savaş suçlusu ilan edildiği bir dönemde oluyor. Bu durumda, İsrail ile yaşanan bu krizden zararlı çıkan tarafın Türkiye olmayacağı aşikâr.
İsrail'de de bunu anlayan önemli şahsiyetler var tabii. Nitekim Savunma Bakanı Ehud Barak,
"Tüm iniş ve çıkışlara rağmen, Türkiye bölgemizde merkezi bir oyuncudur, bu nedenle onu eleştirme durumuna girmek uygun değildir" açıklamasında bulundu.
Bu sözlere rağmen, Türkiye ile İsrail arasındaki soğukluğun, Netanyahu hükümetinin Filistin konusunda daha yapıcı bir tutum sergilemesine kadar süreceğini tahmin etmek güç değil.

Milliyet