Bir siyasi hareket yalnız onu destekleyenlerin çabalarıyla büyümez. Ona karşı olanlar bazen, hatta çoğunlukla, hareketi yönetenlerden daha fazla katkıda bulunurlar. Kürt sorununun gelişmesini kısaca özetleyelim. Hareket başlangıçta ırkçı değil ve sınıfsal bir hareketti. Militanları köy bastılar ve feodal yapıya karşı savaştılar. Ancak bu davranış kabul edilemezdi ve devlet halkını korumak için harekete geçti. Ancak büyük bir hata yaptı ve koruculuk sistemini kurdu. Bu yolla aşiretler silahlandı ve devletten yardım aldılar. Ayrıca korucu başları, yani aşiret reisleri hem maddi çıkar sağlıyor hem de bölgedeki iktisadi ve siyasi hareketi kontrol ediyordu. O zaman şu soruyu sordum: “Siz korucu başı olsanız PKK’nın tasfiyesine razı olur musunuz? Sağladığınız imkanlardan vazgeçer misiniz?” Sağlanan imkan sadece maddi menfaat değildi. Rakibini öldüren ona PKK’lı yaftası yapıştırıyordu. Bu nedenle PKK barışa yaklaşınca ya da ateşkes ilan edince, bugünkü gibi, herkesi acılarla kıvrandıran bir eylem yapılıyor ve barış çabaları engelleniyordu. Bunlardan biri Bingöl’de 33 erimizin şehit edilmesiydi ve örgüt bunun kendileri tarafından yapılmadığını, sorumlu olanın Öcalan’ın hasmı Şemdin Sakık olduğunu ve ona devletin kullandığı söylenen Yeşil’in katıldığını örgütün reisi söyledi. Karşı taraf sadece eylemlerde değil düşünce alanında da aktifti. Kürt kelimesinin söylenmesi bile bölücülük sayılıyor ve olayın tartışılmasına izin verilmiyordu. Bir iç sorun olarak başlayan olay uluslararası bir nitelik kazandı. Ortadoğu yeniden şekilleniyor ve bunda Türkiye’nin rolü belirleyici oluyordu. Avrupa’da çalışma izni almak için Kürt olduğunu ve devletin kötü eylemlerine maruz kaldığını söylemek yetiyordu. Yani para kazanmak isteyen için devlet karşıtı Kürtçü olmak hem gerekiyor hem de yetiyordu. Böylece Avrupa’da Kürt organizasyonları kuruldu ve onların kullanması imkanı doğdu. Bu sırada ülke içinde bir bölünme korkusu yayılıyordu. Kuzey Irak Saddam’ın kontrolündeyken Güneydoğu’da bir devlet kurmak imkansız iken bu endişe yayıldı ve kamuoyu ülkenin bütünlüğünü korumak için şartlandı. Bu amaçla bölgede yapılan güvenlik operasyonları halkın devletten kopuşunu hızlandırdı. Bunda Avrupa’nın yönlendirdiği insanların, çoğu bilinçsiz olarak, aşırı bir milliyetçi tavır sergilemesinin rolü büyüktür. ABD Güneydoğu’nun Kuzey Irak’a katılması ve kurulacak Kürt devletinin, Saddam kanalıyla, Avrupa’nın kontrolüne girmesine seyirci kalmadı. Hayal gördüğümü söyleyeceğinizi bilerek şu kanaatimi tekrarlayacağım. ABD’nin Irak’a müdahalesinin sebebi bu projeyi engellemekti. Ona göre Kürtler Türkiye ile bütünleşmeli ve Türkiye onun müttefiki olmalıydı. Bu projeyi Rusya da destekledi ve böylece Avrupa kendi enerji kaynaklarını kontrol edebilen bir güç haline gelemedi. Enerji açısından Rusya ve Ortadoğu’daki egemenliği nedeniyle ABD’ye bağımlı hale geldi. Geçmişte birbiriyle silahlı mücadele eden Kürt grupları BDP çatısı altında toplanmış görünüyor. Bu geçici bir birlikteliktir ve bunun devamını sağlayacak eylemlerden kaçınılmalıdır. Yapılacak şey teröre karşı etkili bir mücadele yürütmek ve bölge halkının devletle bütünleşmesini sağlamaktır. Yani sertlik ve şefkati bir araya getirmeyi becerebilmektir.
Kaynak: Star