Önce, “İki kişi çıkar, aday olmamasını hatırlatır” ile başlayan beklenti, artık çok daha kendinden emin bir ifadeye büründü. CHP lideri Deniz Baykal, şimdilerde, “Göreceksiniz, aday olmayacak” keskinliğinde konuşuyor. Korktuğu için aday olmadığı tezviratını geçersiz kılacağına inandığı tedbiri de düşünmüş, “Başbakan'ın, korktuğundan değil, memleketin hayrını düşündüğü için aday olmadığını onunla birlikte bütün Türkiye'ye anlatmaya çalışacağım; söz, yeter ki aday olmasın, derhal uzlaşsın” diyor CHP lideri…

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ da sonucu açıklamış işte: “Erdoğan aday olmayacak…”

Cumhurbaşkanı seçimi süreci başladı, ama ortada henüz “Adayım” diyen yok… Geçen dönemlerde başkaları veya partisi değilse de kendi kendisini o makama lâyık gören milletvekilleri aday olduklarını ilân ederlerdi; erkenden... Âdettendir, kazanamayacağı bilinse bile muhalefet de kendi adayını mutlaka çıkarır… Bu defa ortada 'dolgu aday' dahi yok.

Herkes nefesini tutmuş, tek bir konuya yoğunlaşıyor: Tayyip Erdoğan aday olacak mı, olmayacak mı? İş o raddeye vardı ki, bayağı kalabalık bir grup insan, işini gücünü bıraktı, Tayyip Erdoğan'ın aday olmamasını tavsiye etmek üzere Ankara/Tandoğan Meydanı'nda toplandı. Tabii, medyada köşeleri tutmuş azılı Tayyip Erdoğan karşıtlarını da unutmamak gerekiyor; her gün her gün, kimi tehdit kokan kimi iyi niyetli görünme telâşında yazılarla aynı aklı verip duruyor onlar da: Sakın aday olma…

Benzer bir durum 1980'lerin sonunda Turgut Özal aynı makama aday olduğunda da yaşanmıştı. Turgut Özal, hemen her konuya, “İnsanın önünde ancak 100 yılda bir açılabilen hâcet kapıları” değerlendirmesiyle yaklaşırdı; doğru bir yaklaşımdı o. Yine de iki dönem arasında küçük bir fark bulunuyor: Bütün bunları henüz aday olduğunu açıklamadığı halde göğüslemek zorunda kalıyor Tayyip Erdoğan… Yoksa zamanında Deniz Baykal Turgut Özal'a da “Onursuzca indiririz” diye meydan okuyor, tehdit/iyi niyet arasında gidip gelen benzer yazılar gazete köşelerinde o zaman da çıkıyordu.

Türkiye'de sistemin demokrasi olduğundan kuşku duymamıza sebep olan görüntüler bunlar… Çok sevdikleri 10. yıl marşında yer alan “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” iddiasına da ters düşüyor tezleri; belli bir sınıftan olmayana, imtiyazlı sayılmayana Çankaya Köşkü'nü yasaklamaya kalkışmanın başka ne anlamı olabilir?

Kimin cumhurbaşkanı olamayacağına her 10 kişiden 1.8'inin oy verdiği Deniz Baykal karar verebiliyor da, kimin olacağına her 10 kişiden 4.2'sinin oyunu alan Tayyip Erdoğan veremiyor; bu nasıl iş? CHP'liler mavi kanlı mı; cumhurbaşkanlığı, istenen niteliklere sahip olsalar bile sıradan halk çocuklarına haram mı?

Henüz istişare mekanizması çalıştığı için Ak Parti'nin cumhurbaşkanlığı konusundaki nihâî tercihini bilmiyoruz. Tayyip Erdoğan tereddütlerini bütünüyle geride bırakamamış gibi; kolay bir karar değil vereceği, bu sebeple tereddüt geçirmesi doğal… Ülke, partisi ve kendisi için en doğru olduğuna inandığı takdirde verecek kararını; oysa kendisi için iyi olan partisi veya ülke için iyi olmayabiliyor… Zor bir karar verecek Tayyip Erdoğan…

Önemli olan kararını neye göre vereceği… En azından, CHP lideri Deniz Baykal'ın “İki kişi çıkar…” diye başlayan ve bugün “Korkmadığını beraberce anlatırız” söylemiyle devam eden tavrının etkisiyle vermemeli son kararını… Kararının en iyi, en doğru, en haklı karar olmasıdır kendisinden beklenen… Hâcet kapıları insanların önünde her gün açılmıyor çünkü…

Allah kolaylık versin…