Başbakan Erdoğan'ın "Ülkemde, 170 bin Ermeni var; 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini ülkemizde idare ediyoruz, yarın, gerekirse bu 100 binine hadi siz de memleketinize diyeceğim." demesi son günlerin en tartışılan açıklamalarından oldu.  
 
Açıklama, Ermenistan dış siyaseti, Türkiye azınlık politikasından tutun da, iç göçmen siyasetine kadar her anlamda çok sorunlu. Çoğumuzun fark etmediği bir mantıksızlık hakim öncelikle bu açıklamaya. Osmanlı'dan, Cumhuriyet Türkiye'sine uzanan tarihte Ermeniler bu ülkenin "asli unsuru ve vatandaşı" olmuşlardır. Bu, bazılarının kişisel yorumu değil, tarihi bir gerçeklik. Bu, Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin çok sevdiği ve ilkokul öğrencilerine bile ezberletilen "Lozan Antlaşması" ile hukuki zemin kazanmıştır. 6 Eylül 1955 olaylarından sonra kendini korunmasız ve güvencesiz hisseden Türkiyeli Ermenilerin Avrupa ve Amerika'ya başlayan ve bugünlere kadar süren göçlerinden Türkiye'de "ne yazık ki" 60 bin Ermeni kalmış ve her siyasi çalkantıda nefeslerini tutarak yaşamaya devam etmişlerdir. Asala olaylarında, Karabağ savaşında, yabancı parlamentolarda tartışılan soykırım tasarıları sırasında ve daha bir sürü sancılı dönemde, kişisel ayrımcılığa, okul ve kilise gibi kurumlara saldırılara maruz kalarak bu şekilde yaşamaya alışmışlardır ve bugün bu insanlar 5-10 senedir Türkiye'de kaçak olarak çalışan Ermenistanlı vatandaşlar ile aynı kefeye konulmaktadırlar. Bu ülkenin en önemli, en iz bırakmış devlet adamlarının, diplomatların, doktorların, mimarların, dil bilimcilerin, sanatçıların ve sayısız değerli insanın torunları ve kendileri "göz yumulan" Ermenistanlılar ile aynı cümlede telaffuz edilmekte. Bence "Ermenistanlı kaçak işçilere" geçmeden önce bunu düşünmeliyiz, neden "Türkiye Ermenileri" hâlâ vatandaş olarak sindirilmemekte, neden bir göçmen grup ile aynı düzlemde değerlendirilmekte? Erdoğan bunlar benim vatandaşım ama diğer 100 bin değil diyor, peki ne alemi var bu ikisinin beraber zikredilmesinde? Vatandaş Ermenilere de mi iyilik yapılıyor yoksa Ermenistanlılardan sonra sıra size mi gelir deniyor?..

Azerbaycan'ın itirazları, iç muhalefetin baltalayan ve faşizan tavrının da etkisiyle Türk dış politikası duraklamada. Kürt açılımında zorlanan hükümet, Ermeni açılımında da sıkıntılar yaşıyor. Kamuoyunun da desteklemediği Ermeni açılımında, ABD'de tasarının geçmesiyle hükümet zora düştü. Yaklaşan seçim ve sokaktaki insanın "Azeri kardeşlerimizi üzme uğruna Ermenilerle anlaşma yaptınız! Yaranabildiniz mi?" kuşkusu baş ağrısı yaratmakta. Bu anlaşılır sebeplerden dolayı devamlı "mızıkçı" ve "diaspora sevdalısı" Ermenistan'a açılımı baltalayan sizsiniz mesajları gönderiliyor.

Ermenistan, protokolleri imzalayarak Türkiye ile ilişkilerde kimin söz sahibi olduğunu göstermekle kalmayıp diasporayı tarihte görülmemiş bir şekilde "üzdü ve kışkırttı". Sadece diasporayı değil, kendi hükümet koalisyonunu da zedeledi, Daşnaklar hükümetten çekildiler... Artık Ermenistan ne yapsın, diasporalı Ermenistan'a giremez mi desin, ambargo mu koysun? Daha önce de hep söylendi, bu diaspora dediğimiz insanın dedesi Karslı, Erzurumlu, Malatyalı, Kayserili, Muşlu, Ordulu, ya da benim dedem gibi Bahçecikli. Bu diaspora Türkiye'nin diasporası, ayrıca ne Ermenistan hükümeti ne de başka bir hükümet, ailesinin acılarını ve köklerini araştırma hakkını kimseden alamaz.

2006 yılından bu yana "Ermenistanlı kaçak işçi" konusunu inceleyen ve geçen ay bununla ilgili bir çalışmada yer alan biri olarak ben, bu "sınır dışı etme" açıklamalarına doğrusu pek şaşırmıyorum. 2000 yılında DYP lideri Çiller, ABD'de tartışılan Ermeni soykırımı döneminde "Bu iddialara tepki olarak hükümetin 30.000 'yasa dışı işçiyi' sınır dışı etmesi gerekir." demişti. 2005 yılında Dışişleri Bakanı Gül, Ermenistanlıların sayısının 40.000 olduğunu ve bunun Türkiye'nin iyi niyetinin bir göstergesi olduğunu belirtmişti. 2006 yılında AKP Milletvekili Yakış ile CHP milletvekilleri Elekdağ ve Öymen, bu tip yasa tasarılarının yasalaşmasının önlenmesi için, 40.000 Ermenistanlının sınır dışı edilmesinin doğru olacağını gündeme getirdiler. 2007'de Yakış, teklifi tekrar gündeme getirip sayıyı 70.000 olarak telaffuz etti. Bugün ise sayı 100 bin oldu. Bu sayıyı 60-70 bin olarak dile getirmek, büyük ihtimalle bu sayının bazıları tarafından Ermeni cemaatiyle karıştırılması. Cemaat ve Ermenistanlı kavramlarının hâlâ birbirine karıştırılıyor olmasından dolayı 70 ile başlayıp 100 bine kadar geldik.

Bugüne kadar "Ermenistanlı kaçak işçi" konusu sadece yabancı parlamentolarda geçen soykırım tasarıları zamanında hatırlandı ve bir "koz" olarak kullanıldı. Bu sorun hiçbir zaman Türkiye'de genel göçmen sorunu içerisinde ele alınmadı. Konuyla ilgili sayı verenler ya da basında geçen haberlerin sahipleri Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın sözlerini referans almaktalar fakat benim kişisel görüşmelerimde, hükümet yetkililerinden hiç kimse sayıları içeren bir rapor ya da çalışma sunamadı, ayrıca böyle bir çalışma yapıldığına (sayının tespitine) yönelik kesin bir cevap veremedi. Aksine oldukça yüksek makam sahibi hükümet yetkilileri samimiyetle bana "Siz sayının ne olduğunu düşünüyorsunuz, bizim kesin bilgimiz yok." dediler. Bunun yanında çok "sağlam ve gizli" bir rapor olduğunu düşünenler de yok değil.
 
Çalışmanın ana odağı "kaçak çalışanların" sayısını saptamak değil, onların genel durumlarına, toplumla ilişkilerine, önyargılarına, korkularına, sorunlarına ışık tutabilmek, sadece "tasarı geçerse biz de sınır dışı ederiz" konusu gündemde olmadığı zaman da onları hatırlamak ve sorunun çözümüne bir nebze de olsa yardım edebilmekti. Çalışma üç yıl sürdü, bu üç yıl boyunca temelde üç yol izlendi: Ön araştırma (Konuyla ilgili Türkiye ve yabancı basında çıkan tüm haberlerin ve çalışmaların toplanması, incelenmesi), 200 Ermenistan vatandaşı ile anket ve derinlemesine mülakat ve kendileri, Ermeni ve Türk işverenleri, gazeteciler, uzmanlar ile odak grup çalışmaları.

Türkiye'ye gelme nedenleri: 'İTİCİ VE ÇEKİCİ' FAKTÖRLER

Ermenistanlı işçilerin Türkiye'ye gelme nedenlerini -itici faktörler- Ermenistan'daki koşulları inceledik. SSCB'nin dağılmasının ardından yaşanan ekonomik istikrarsızlık ve işsizlik, 1988 depreminin, deprem bölgesine ve ülkeye getirdiği olumsuz etki, Karabağ sorunu sonucu Azerbaycan ve Türkiye ile kapanan sınırlar ve ekonomik ambargonun yarattığı sancılı ekonomik süreç gelme nedenlerinin başlıcalarıydı. Bunun yanında çekici faktörler (Türkiye'deki koşullar), sınırların kapalı olmasına rağmen Türkiye'ye olan ulaşım kolaylığı ve ucuzluğu, Türkiye'deki vize rejimi, kıdemli Ermenistanlıların yeni gelenlere konaklama ve iş bulma konusundaki yardımları, yerleşik Ermeni cemaatinin Ermenistanlı işçiler için potansiyel işveren olmaları oldukça önemliydi.

Ermenistanlıların % 96'sı kadın. Çoğu ev işleri olmak üzere, hasta bakıcılık ve Rusça bilmenin verdiği avantajla tekstil dükkanlarında tezgahtar olarak çalışıyorlar. Erkekler yok denecek kadar az, olanlar ise kuyumculuk ya da ayakkabıcılık yapmakta. Kadınların büyük bir kısmı ısrarla aynı parayı kazansa bile aynı işi Ermenistan'da yapmayacaklarını dile getirmekteler.

Ermenistanlı her işçinin hikâyesi diğerininkinden farklı da olsa da genelde 100 dolar karşılığında aldıkları otobüs biletleriyle Tiflis-Batum-Trabzon üzerinden İstanbul'a varıyorlar. Gürcistan-Türkiye sınırından 15 dolara bir aylık vizeyle giriş yapıyorlar. İstanbul'a vardıklarında bazılarının işleri hazır oluyor ve hiç zaman kaybetmeden çalışacakları ailenin yanına gidiyorlar ya da gündelikçi olarak çalışacaklar ise Kumkapı'da ev kiralayan arkadaşlarının bir odasını da onlar kiralıyor.

Aylık gelirleri genelde 550-650 dolar olan (en düşük 500-en yüksek 1000 (tezgahtar) kıdemlerine ve çalışma saatlerine göre değişmekte) Ermenistan vatandaşlarının % 93'ü geçerliliğini yitirmiş vizeleriyle Türkiye'de kalmaktalar, yani kaçak statüsündeler, % 4'lük kısmı her ay giriş çıkış yaparak, vizesini yenilerken % 3'ü de Türk vatandaşıyla evli ve oturma ve çalışma hakkına sahip.

Çoğunluğu 1988 depreminden etkilenen bölgelerden ve kırsallardan gelen Ermenistanlılar çalıştıkları Ermeni cemaati üyeleriyle bazen sıkıntılar yaşamaktalar. Kültürel farklar, dildeki farklılık, İstanbul Ermenilerinin kendilerine yukarıdan bakışı canlarını acıtırken, kendi içlerinde Türk-Ermeni kıyaslaması kaçınılmaz hale gelebiliyor. İşçilerin Türk ve Ermeni işverenleri hakkındaki görüşleri de oldukça ilginç. Ermeni işverenlerin "işveren"den ziyade "hayırsever" bir ruh haline büründüklerinden dem vuruyorlar. Türkler ile ilişkileri sadece arz talep gibi gözükse de farkında olmadan bazen buzlar kırılabiliyor ya da televizyondaki bir "Ermeni" haberiyle tam tersine ilişkiler gerilebiliyor. Ermenistanlı işçiler geldikten sonra kendileri için Türkiye ve "Türk" algılarının değiştiğini belirtiyorlar, başta korkularının çok olduğunu ama azaldığını ama hâlâ özellikle Hrant Dink cinayetinden sonra tedirgin olduklarının altını çiziyorlar.

Ermenistanlı işçilerin çocukları konunun en yürek burkan kısmı. Bu çocuklardan Türkiye'de doğanlar Türkiye ve Ermenistan vatandaşlığına geçemiyorlar ve dolayısıyla anne-babaları gibi "kaçak" durumundalar. Oturma izinleri bulunmadığı için ne resmi devlet okuluna ne de Milli Eğitim'e bağlı Ermeni azınlık okullarına gidebiliyorlar. Çocukların tam sayıları bilinmemekle beraber yaklaşık 600-800 çocuk olduğunu düşünüyoruz. Bazıları Kumkapı'da küçük gruplar halinde okuma yazma ve diğer dersleri öğrenirken, diğerleri Kumkapı sokaklarında hiçbir çocuğun hak etmediği bir şekilde yaşıyorlar.

Ben bu insanların sayısına ulaşabilmek için çok farklı yollar ve metotlar denedim. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın internet sitesindeki yıllara göre giriş-çıkış sayılarına dayanan bir tespit var. Bu bilgiye göre şu anda Türkiye'de 5.807 Ermenistanlı var. Sayıları bir tarafa bırakalım, bu insanların sayı değil, bir insanlık trajedisi olan "1988 depremi" ve "Sovyet yıkıntısından" kaçıp "düşman bildikleri" ve "düşman bilindikleri" bir ülkede "yeni bir hayat" kurmaya çalışan bizim gibi "insanlar" olduklarının farkında mıyız? Bu insanlardan hiçbiri eğlence olsun diye çoluğunu çocuğunu bırakıp, bilmediği bir ülkeye her şeyi göze alıp gelmez, ne kadar zor durumda oldukları aşikar. Aynı Gürcü, Azeri, Moldovalı ve Azeri kadınlar, kaçak işçiler gibi. Türkiye Ermenistanlı kaçak işçi istemiyorduysa, Ermenistan'a vize rejimini değiştirebilirdi, havaalanında ya da sınır kapılarında cüzi ücret karşılığı vize vermez, Schengen ülkeleri gibi davet mektubu isterdi. Daha önce dendiği gibi "yüce gönüllü-işsize aş sağlayan" bir ülke ise bu insanları "kaçak" statüsünden çıkarır, resmi düzenlemeler yapardı. Ama ne yazık ki Türkiye, bu insanlara göz kapayıp, sayılarını artırmak ve gerektiğinde, siyasi krizlerde onları bir pazarlık payı olarak kullanmaktan yana.

Büyük ihtimalle hiç kimse sınır dışı falan edilmeyecek. Her "şer"de "hayır" aramanın zorunlu refleks haline geldiği bugünlerde düşünmeden edemiyorum, bu kadar insanın uçakla sınır dışı edilmesi mümkün değil, acaba sınır dışı edildiği takdirde Ermenistan-Türkiye sınırı açılır mı? Bu insanlar sınır dışı edilse ve başka ülkelerde Ermeni soykırımı kabul edilmeye devam etse, ileriki adım ne olacak? TC vatandaşı Ermeniler mi bu sefer sınır dışı edilecek? Onlar da edildi diyelim, 5 ülke daha soykırımı kabul etse, zaten kapalı olan sınırdan kuş da mı uçurulmayacak? Türkiye'nin, Ermenistan politikasını acil gözden geçirmesinde yarar var...

Kaynak: Zaman